Türkiye kamuoyu bir kez daha «Kürt sorununda çözümü» tartışıyor. Çatı Partisi Girişimi olarak, Türk ve Kürt halklarının ortak aklını ve vicdanını savunan bizler, dile getirildikten sonra sabote edilen «çözüm» tartışmalarını ezberledik artık! Bu kez, halklarımız için «çözüm» ve «barış» kavramlarının tırnak içinde ifade edilmekten çıkarılmasını istiyoruz.
Ölen gençlerimizin kanları ile beslenen bir vampir azınlık dışında, hepimizin içine sineceği, sürdürülebilir bir toplumlararası barış, herhangi bir asayiş sorunu değil; ancak onurlu ve adil bir barış süreci olabilir. Dayatma ve dışlama ile kotarılmaya çalışılmış, dolayısı ile hayata geçirilememiş barış mizansenlerinin coğrafyasıdır bölgemiz. Onurlu ve adil bir barış için; şu anda sesi bastırılan, bu yüzden ifade özgürlüğü için bile bedel ödemek zorunda kalan Kürt halkının, hem yasal hem de meşru temsilcilerinin ne dediklerini öncelikle Türk halkı duyup anlayabilmelidir. Adil ve barışçıl çözüm, eğer bir grup devlet adamı ve politikacının halklarımıza ihsan ettikleri bir lütuf olmayacaksa, bu yolda şeffaf bir tartışma ve demokratik katılım sürecinden başka bir yöntem belirleyici olmamalıdır. Gerçek bir Barış ve Özgürlükler Anayasası için gerekli tartışma ortamı aynı demokratik ve katılımcı ortamın ürünü olabilir. 1982 Anayasası'na yapılacak bir makyaja kimsenin ihtiyacı yoktur.
Bizler, barış için konuşabilmeyi, bir kurbanlık koyun sürüsü pazarlığından farklı görüyoruz. Adil bir barışın koşulları üzerine anlaşabilmek; savaş aygıtını Kürt halkının her talebinin karşısına dikmek, askersel, psikolojik ve düşük yoğunluklu operasyonlar düzenlemek gibi «tedbirler» yerine konuşmaya, uygarca jestlere, diyaloğa dayanır. Diyaloğun önünü açacak olan çatışmasızlık süreci için operasyonlara son verilmesinden ve karşılıklı olarak silahların susturulmasından başka yol yoktur.
Kürt halkı derdini anlatmaktadır. Biz onları anlıyoruz; dahası, Türk halkının içerisinden anlamayanlara da anlatmaya hazırız.
Kürt halkı, onurlu bir barışa giden yolda, kültürüne ve diline ilişkin hiç bir ayrımcı, yasakçı uygulamayı kabul etmiyor. Herhangi bir halk anadilini nasıl öğreniyorsa, özel ve kamusal yaşamın her alanında nasıl kullanıyorsa, Kürtler de anadillerinde eğitim görecek ve kültürlerini geliştirecekler. Türk halkı, Kürtçe türkülere alıştı ve sevdi. Sıra Kürt halkının kültürüne ve özlemlerine alışmaya ve sevmeye gelmiştir. Kültürünü geliştirmek; resmi televizyonlarda halay çekmenin, türkü söylemenin ötesinde sadece bireysel ve folklorik bir hak ve ihtiyaç değil; kolektif ve insani bir yaşam hakkı öğesidir. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı her yerde Kürtçe ikinci resmi dil olarak tanınmalıdır.
İnsanca yaşama hakkına, zorunlu göçe tabi tutulanların köylerine geri dönüş hakkı, çocuğuna ve köyüne sevdiği ismi verme özgürlüğü de dâhil olmalıdır. Kirli savaş sürecinde inkârcı zihniyet, Türk halkına meselenin «terör, dış mihrak ve ekonomik sıkıntı» sorunu olduğunu telkin etti. Artık bugün, kanayan yaranın hepimizin yarası olduğunu; bu yaranın para ve sadaka bastırarak kapanmayacağını anlamayan kaldı mı?
Bölgesel dengesizliği, açlığı, yoksulluğu aşmak için bir bölgesel ekonomik toplumsal gelişme paketi öncelikle Kürt emekçilerin talepleri göz önüne alınarak hazırlanmalıdır. Ekonomik ve toplumsal hakların önünü ise, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü temelinde siyaset ve örgütlenme özgürlüğü açacaktır. Başta cins ayrımcılığı olmak üzere toplumsal eşitsizliklere karşı verdiğimiz mücadele uzun soluklu bir koşudur ancak artık anayasa ve yasalarda bu özlemlerimizin karşılığını görmek istiyoruz.
Kürt insanı, hapishanelerdeki ve dağlardaki evlatlarına sahip çıkmaktadır. En fedakâr kardeşlerine sırt çeviren bir halk onurlu olamayacağı için onurlu ve adil bir barışın kilometre taşlarından en önemlisi Kürt Özgürlük Hareketinin ayrımsız tüm kadrolarının, önderlerinin ve siyasi tutukluların demokratik siyasete ve toplumsal yaşama katılımlarının güvence altına alınmasıdır.
Kürt halkı ve temsilcileri, bugüne kadar Türkiye'de demokrasinin gelişmesine yerelliklerden başlayarak katkıda bulunmak istediklerini, aşırı merkeziyetçi sistemi eleştirdiklerini yeterince ifade ettiler. 29 Mart seçimleri yerel demokrasiye ve demokratik özerklik formülüne açık bir desteğin ortaya çıktığını kanıtlamıştır. Yerel yönetimlerin yetkilerini arttıracak bir yasa bu sürecin olmazsa olmazıdır. Genç Kürt siyasi militanlara, kadınlara yönelik polisiye operasyonlar, DTP milletvekillerine polis zoru ile ifade dayatması, ya «savaş sürsün» ya da onursuz, adaletsiz yani geleceği olmayan bir barışı dayatmak demektir.
Adil bir barışın önünü açacak demokratik bir tartışma güvencesi, kirli savaş mağdurlarına karşı işlenen suçları açığa çıkaracak bir komisyon eşliğinde, sadece, savaştan beslenen organize suç örgütü haline gelmiş korucu çetelerini, mafyalaşmış asker/polis eskilerini, resmi ve gayrı-resmi şiddetin doğurduğu sorunları değil; rejimin bugün üzerini örttüğü, arka planda tuttuğu karanlık güç odaklarını da açığa çıkarabilme şansı yaratabilir.
Kürt halkı bir kez daha barış için el uzatmaktadır; sıra Türk halkındadır.
Adil ve onurlu bir barış özellikle Türk halkının ihtiyacıdır. Kürtleri inkar savaşının, Türkiye insanının hak ve özgürlüklerini de budamaya yaradığını inkar edecek olan var mı? Savaş ekonomisi koşullarında, krizin milliyetçi histeri ile kamufle edildiği bir bağlamda, özgür bir toplu pazarlık yürütüp demokratik ve ekonomik kazanımlar içeren bir sözleşme bağıtlamayı başarabilecek bir sendikal yapı, savaş ve şovenizmden azade «sınıf mücadelesi» sürdürecek solcu var mı? Dünya iş kazaları, yargısız infaz ve yolsuzluk şampiyonluğuna oynayan bu ülkede, bu yaşamı «çağdaş» sayıp destekleyecek bir cumhuriyetçi olabilir mi? Tek başına yakaladıkları Kürt çocuklarının kafasını, kolunu kırmayı iş edinen polislerin, özel harekâtçıların korucu arkadaşları kadar sadizm fosseptiğine battıklarını bilmeyen bir demokrat kaldı mı? Askeri, polisiye, istihbari harcamalarına, özel bütçelerine, gizli ödeneklerine ayırmak istedikleri mali olanaklar için kamusal hizmetleri, eğitim ve toplumsal sağlığı her gün yıktıklarını, muhafazakâr liberallerimizin aile kurumunu dağıttığını, kadınları ve çocukları sokağa düşürdüklerini, erkeklerimizi ahlaksal/manevi bir çöküntünün enkazı altında çürüttüklerini anlamayacak bir Müslüman olabilir mi? Gücü Amerikan, İsrail generallerine değil Kürt çocuklarına yeten bir vatanseverlik olabilir mi?
Türk halkının hak aramayı rafa kaldırmaması için adil bir barışa ihtiyaç vardır. Türk halkı Kürdün türküsünü sevdiği kadar özlemlerini de sevebilir; yeter ki vicdanlarımız üzerindeki o ipotek kaldırılsın! Kürt Halkı bizlere Türkiyelilik Kardeşliği öneriyor. Türk halkı da Kürdün Kürt olduğunu, bu kimlik hakkını teslim edecektir. Kürt halkı, tıpkı Türk halkı gibi özgürce bir yaşam, siyasi geleceğini belirleme hakkına sahiptir. Çatı Partisi Girişimi Geçici Koordinasyonu, Kürt halkının siyasi geleceğini belirleme hakkını ödünsüz bir tarzda savunuyor, bundan sonra da savunmaya devam edecektir.
Onurlu bir barış, sadece devlet adamlarına bırakılamayacak kadar yaşamsal bir iştir; halklarımızın mesaisi olmalıdır. Meclislerle, Kurultaylarla, evde, sokakta, işyerinde; demokratik katılım ve adil bir barış!
Biz artık sadece halklarımızın ağıt yüklü ezgilerini dinlemek değil, barış türkülerini de söylemek istiyoruz!(EÜ)