* Fotoğraflar: Tuğçe Yılmaz / bianet.
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Çanakkale'de yerel basın ve sivil toplum kuruluşları arasındaki bağları güçlendirmek için düzenlenen "Ekoloji Haberciliği Projesi" yuvarlak masa toplantısı, Atölye BİA/bianet'ten Nazan Özcan'ın konuşmasıyla açıldı.
Çanakkale'deki Yalı Hanı'nda düzenlenen etkinlikte söz alan Özcan, hem ekoloji örgütlerinin hem yerel-ulusal basının hem de Çanakkale'deki çevre kurum/kuruluşlarının birbirleriyle olan ilişkisini güçlendirmek için toplantının organize edildiğini söyleyerek sözü önce toplantıya katılan çevre aktivistlerine, ardından da gazeteci Özgür Gürbüz'e bıraktı.
Çanakkale'deki çevre örgütü temsilcileri ve aktivistleri kendilerini tanıttıktan sonra söz alan Özgür Gürbüz, BirGün Gazetesi'nde haftada bir kaleme aldığı köşe yazılarında çevre sorunlarına değinmeye çalıştığını söyleyerek mesleğe başlama serüvenini anlattı ve gazeteciliğe çevre muhabiri olarak başladığını belirtti.
Ekoloji haberciliğinde uzmanlaşmak
Gürbüz, ekoloji habercileri ne yapmaya çalışır, hangi alanlarda uzmanlaşmak ister ve ekoloji muhabirleri açısından uzmanlaşmak ne anlama gelir sorularına yanıt vermek için konuşmasına şöyle devam etti:
"Ekoloji haberciliği dediğimizde çıtayı biraz yükseltiyoruz. Çevre ve ekoloji haberciliği arasında esasen bir fark var. Ekoloji haberciliğinde uzmanlaşmak çok emek istiyor. Ekoloji dediğimiz mesele tüm çevre mücadelesi içerisinde başka bir yerde duruyor. Ekoloji, tanım itibari ile doğadaki tüm canlıların birbirleriyle ve çevresiyle ilişkisini inceleyen bir bilim dalı.
"Bizler de haberciler olarak çevreye verilen zararları gözler önüne sermeye ve bir bakıma da bununla mücadele etmeye çalışıyoruz. Ekoloji haberciliği diğer uzmanlık alanlarından farklı bir alan. Konuşamayan bir varlık için tercümanlık yapıyoruz aslında. Ağaca, böceğe, dereye tercüman oluyoruz.
"Öznesi her zaman insan değil"
"Burada aslında Gezi'de iyi niyetle kullanılan 'üç-beş ağaç meselesi'ni de biraz açmak istiyorum. Olay tam da üç-beş ağaç meselesiydi aslında. Konuşamayan canlılar için mücadele eden insan bir nevi 'ermiş' bir insandır da bir yandan çünkü. Ekoloji mücadelesi bu denli kapsayıcı bir mücadele benim için. Gezi'de tam da olması gereken oluyordu aslında, üç-beş ağacın hakkı savunuluyordu."
Ekoloji haberlerinin, diğer haberlerden farklı olarak öznesinin tüm canlılar ve onların yaşam hakları olduğuna değinen Gürbüz, ekoloji haberlerinin diğer haberlerden farklarını ise şöyle sıraladı:
- Öznesi her zaman insan değildir.
- İnsan merkezli bakış açısından uzak durmalıdır.
- Savunuculuğa çok yakın durur, çünkü haberin kaynağı genelde doğayla insanın verdiği zararın sonuçlarıdır.
Siyasetteki ayrım, haberciliğe de yansıyor mu?
Gürbüz, konuşmasına çevre-ekoloji-yeşil olarak çevre mücadelenin farklı şekillerde isimlendirilmesini değerlendirerek devam etti ve gazetecinin ilgi alanın, bakış açısının ve hedef kitlenin haberin dilini ve içeriğini etkileyebileceğini söyledi:
"Çalıştığınız mecra izin veriyorsa tüm bu tanımları kullanabilirsiniz: Ekolojist, çevreci, yeşiller... Bunları ayrı ayrı da kullanmak gerekiyor zaten. Fakat genelde dikkat ettiğimiz ayrımlar olmuyor bunlar."
Geçmişten bugüne çevre gazeteciliği
Türkiye'de çevre gazeteciliğinin geçmişte daha rahat yapılabildiğine de dikkat çeken Gürbüz, bunun nedenini ise geçmişte, kamunun çevreyi etkileyen konularda doğrudan söz sahibi olması, sermayenin ve Türkiye'nin siyasi yapısının giderek değişmesi olarak açıkladı.
Gürbüz, konuşmasına çevre gazeteciliğinin geçmişten bugüne nasıl değiştiğini örneklerle anlatarak devam etti:
"Çevre konularının kapsamı genişledi. Sansür ve otosansürün şiddeti arttı.Dijitalleşme ve sosyal medya etkin olarak kullanılmaya başlandı. Bu mecraları kullanan insan sayısındaki artış bir açıdan faydalı elbette. Özellikle sansürü aşmak konusunda.Fakat öte yandan 'güvenilir haber'e erişim oranımızda da aynı oranda azalma olabiliyor.
"Haberde ilk kriterimiz hız değil, doğru haber yapmak olmalı. 10 dakika sonra okuyalım; ama doğru haber okuyalım. Dijitalleşmenin bir diğer olumlu tarafı ise dünyanın diğer ucundaki insanlara da anında ulaşabilmeniz.
"Resmi verilere erişim zorlaştı"
"Diğer yandan ise gazeteciler açısından bir alanda uzmanlaşmanın 'maliyeti' arttı. İnsan kaynağı az olduğu için bir konuda uzmanlaşmak isteyen gazeteciler son derece zorlanıyor, çevre haberleri yapan gazeteciler diğer başka haberlerle de ilgilenmek zorunda kalıyor.
"Bir de elbette resmi veriye erişim zorlaştı. Artık verileri alabilmeniz için kurumları zorlamanız gerekiyor. Zorlamanız da şu işe yarıyor: Bilgi edinmek istediğiniz konuda size bir şekilde dönüş sağlanabiliyor. Ya da gazeteci olarak en azından veri istedik ve alamadık bilgisini habere ekleyebiliyorsunuz. Bunu aslında herkesin yapması gerekiyor ki başarıya ulaşalım."
Gazeteci mi, ayaklı teyp mi?
Kamuyu korumak isteyen bir gazetecinin sadece kayıt alarak haber yapmaması gerektiğine değinen Gürbüz, haberde şu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini söyledi: Görüş almak, taraflara söz hakkı vermek ve doğru olmayan bilgiyi elemek.
Gazeteci tarafsız mı olmalı, muhabir yorum yapar mı tartışmalarına da değinen Gürbüz, uzman muhabirlerin doğru bilgiyi verme hakkı olduğunu söyledi. Örneğin "Nükleer santrallar
ucuzdur," diyen birinin beyanına ek olarak söz konusu santralların maliyetinin ucuz olmadığına dair bilgilerin eklenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Ekoloji haberciliğinin kapsamı
Gürbüz, ekoloji haberciliğinin kapsamına dair ise şunları söyledi:
- Hayvan hakları,
- Doğal alanlar, türler,
- İklim krizi, enerji,
- Doğayı etkileyen ekonomik faaliyetler, tüketim toplumu
- Hava, toprak, su kirliliği.
Gürbüz ilk oturumdaki konuşmasını "Çevre/ekoloji gazetecileri olarak insanın tahakküm kurmaya çalıştığı alanları kapsıyoruz," diye sonlandırdı.
"Yerel basının sesi duyulmuyor"
Gürbüz'ün konuşmasının ardından Çanakkale'de ekoloji mücadelesi veren çevre örgütlerinin ve platformların temsilcileri söz aldı.
İlk oturumda şu konular konuşuldu:
Tunahan Ünsal (Çanakkale Gündem Gazetesi):
"Çanakkale'de içme suyu kaynağımız dışında elle tutulur bir kaynağımız kalmadı. Çevreyle ilgili konuşabilmek için ise belirli bir ekonomik refaha ve bilince ulaşmamız gerektiğini düşünüyorum. Köylüye para veren maden şirketlerinin varlığı, köylüyü mücadele esnasında karşı tarafa geçirebiliyor ve bu aşamada işin içinden çıkılmaz bir hale geliyor durum. Geçim derdinde olan bir insana çevre politikası anlatıyoruz.
"Ne yazık ki yerel basının sesi de duyulmuyor. Biz ulusal basına gerekli bilgi ve belgeyi göndersek de haberlerimizle ilgilenilmeyebiliyor ve haberlerimiz görmezden geliniyor. Çevre örgütleri keza 'Burada böyle bir haber' var deyip bizi arıyorlar fakat bırakın belge-bilgi göndermeyi, iyi bir iletişim dahi kurmuyor bazıları."
"Üniversite kentle buluşamıyor"
Ali Dereli (İda Dayanışma Derneği):
"Çanakkale Üniversitesi, ne yazık ki bizlerle ortak çalışmalar yürütmüyor artık. Ben TEMA temsilcisi olduğu dönemde bir otobüs tutup öğrencileri Kazdağları'na götürdüm. Benden sonra iki öğretim üyesi devraldı işleri ama onlar da baskılar nedeniyle devam edemedi çalışmalarına ve bizim de öğrencilere ulaşmamız gün geçtikçe zorlaştı."
Ekrem Akgül (İda Dayanışma Derneği):
"Üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının ilişkisini örnekle anlatabilirim. Yenilenebilir enerji kaynağına dair araştırmalar, derneğimizin öncelikli çalışmalarından. Burada bir üniversite var; fakat toplumla kaynaşmıyor.
"Üniversitenin Çanakkale'deki çevre sorunlarına dair söyleyecek lafı yok mudur? Biz üniversiteye çevre mücadelesi konusunda hep yakın davrandık ve iş birliğine açık bir şekilde davrandık; ancak üniversite ne yazık ki kentle buluşamıyor."
Genç kuşakla temasın güçlüğü
Mustafa Dermanlı (Çanakkale Yerel Kalkınma Derneği):
"Biz yeni bir derneğiz aslında. Daha önce Bozcaada'daki balıkçılık faaliyetlerine dair bir çalışma yürüttük, şimdi ise Bozcaada bağcılığına dair bir projeye başladık. Çanakkale'de son 10 yılda rüzgar enerji santrallarının (RES) bazılarının büyük çevre tahribatına neden olduğunu biliyoruz. RES'lerin yenilenebilir enerji olduğunu söylüyorlar; fakat tek bir doğru ve kalıplara sıkıştırılmış tek bir bilgi yok.
"Arka planda ne olduğunu görmemiz gerekiyor. Gençlerle ilgili kısmı da önemsememiz gerekiyor tabii, onlara temas edebilmemiz, onlarla buluşabilmemiz gerekiyor."
"Sesimiz duyulmuyor"
Nermin Tokgöz (İda Dayanışma Derneği):
"Biz elimizden geleni yapsak da sesimiz çok az duyuluyor. Örneğin 2016 yılında Yıldırım Holding'in Karabiga'da düzenlendiği ve termik santralı överek anlattığı bir enerji sempozyumuna özel baskılı tişörtlerimizle giderek sahneye çıktık.
"Sahneye çıktığımızda bölgede Akdeniz foklarının yaşadığını söyledik ve santralın hem foklara hem de diğer canlılara vereceği zararları anlattık. Bu eylemle aslında bizler oradaki algıyı değiştirdik. Bir başka konferanst o zaman holdingin CEO'su olan arkadaş beni gördüğünde 'Yeşillerle ilgili bir sunumum var, siz de dinler misiniz?' dedi. Bu benim için mutluluk vericiydi.
Çevre haberlerinde nelere dikkat edilmeli?
Toplantının ikinci oturumu Özgür Gürbüz'ün, çevre haberleri yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiğine dair yaptığı konuşmasıyla açıldı.
Gürbüz, sivil toplum örgütlerinin de basın bülteni yazarken herkesin anlayabileceği bir dil kullanması gerektiğine dikkat çekerek şöyle dedi:
"Her şey sizinle başlıyor. Haberi nasıl verdiğiniz, hangi fotoğrafları kullandığınız oldukça önemli. Başta siz kendi bülteninizi gazeteciye okutmalısınız ki olay gazetecinin ilgisini çeksin ve sizin haberinizi yapsın."
Ekoloji haberciliğinde verilerin önemi
Ekoloji haberciliğinin verilerle olan yakın ilişkisine de değinen Gürbüz verilere hakim olmanın doğru haber yapmadaki önemine dikkat çekti. Gürbüz, veriler doğrultusunda hem haberdeki hata payının azaldığını hem de iklim inkârcılarına verilebilecek yanıtların da daha somut olacağını vurguladı.
Konuşmasının devamında ekoloji haberciliğinde verilerin önemine dikkat çekmek için Türkiye'nin COP27'de açıkladığı Ulusal Katkı Beyanı'na, Türkiye'nin 2053'te 'net sıfır emisyon' hedefine, Türkiye'de yıllara göre aşırı hava olaylarına değinen Gürbüz, açıklanan tüm bilgilerin verilerle karşılaştırılabileceğine değindi.
Ekoloji kavramlarının anlaşılabilir olması
Gürbüz daha sonra ekoloji haberlerinde nelerin olması ve olmaması gerektiğine dair haberlerden örnekler vererek haberlerin nasıl yapılması gerektiğine değindi.
Gürbüz, bu başlıkta ekoloji haberlerinde kullanılan kavramları okura açıklamanın önemine dikkat çekerek bireysel olarak geliştirdiği bir çabayı şöyle anlattı:
"'Fosil yakıt' kullanımından ve bunun çevreye verdiği zarardan bahsettiğimiz bir haberde, herkesin fosil yakıt tanımını bildiğini varsayamayız. Ben fosil yakıt yazdığımda ekseriyetle parantez içine 'petrol, kömür, doğal gaz' yazıyorum. Çünkü şunu unutmamamız gerekiyor: O haberi bir kişi ilk kez okuyor ve olaydan/konudan ilk kez haberdar olabilir."
İnsan hikâyelerinin önemi
İklim haberlerinin veriden ibaret olmadığına da değinen Gürbüz, yaşamın kendisinin insan öyküleriyle dolu olduğunu ve iklim krizi gibi insanlara uzak görünen meselelerin bu öykülerle daha anlaşılabilir kılınacağını söyledi.
Afşin-Elbistan Termik Santralı'na giderek yaptığı bir haberi anlatan Gürbüz, burada yeni evli bir çifle tanıştığını, çiftlerden kadın olanın her gün çamaşırlarının nasıl is olduğunu anlattığını ve santralda çalışan kocasını çalışmaya devam ederse 'boşayacağını' söyleyerek uyardığını ifade etti. Gürbüz, iklim krizi gibi insanlara uzak gelen bir konunun insan öyküleriyle daha anlaşılabilir kılınacağını belirtti.
"Kültürel değişime ihtiyaç var"
Toplantının ikinci oturumunda şu konular konuşuldu:
Ekrem Akgül (İda Dayanışma Derneği):
"Özgür Bey'in verdiği örneklerden sonra yazdığımız basın bültenlerinde dikkat etmediğimiz yerler olduğunu fark ettim. Evet fosil diye bir yakıt var; fakat bu ne anlama geliyor? Tarımdan mimariye kadar bütün üretimler duvara çarpmış durumda. Temiz gıdaya ulaşmaya çalışıyoruz; ama temiz gıdaya erişim mümkün değil.
"Suyu, havayı, toprağı kirleten bir sanayi var. Eğer doğa üzerinden bir konuyu çözmek istiyorsak bunu sadece çevrecilikle çözmemiz mümkün değil. Sorunun boyutu üretim biçimlerinde, insan alışkanlıklarında, tüketim kültüründe. Kültürel bir değişime ihtiyaç var.
Ekoloji mücadelelerinde insan desteği
Nermin Tokgöz (İda Dayanışma Derneği):
"Yerel basının desteğini beklediğimiz gibi göremiyoruz. Yaptığımız eylemlere çoğu mecrada yer verilmiyor. Haber yapan arkadaşlarımızdan bazıları ise 'Biz haberi yapıyoruz ama yayımlanması engelleniyor,' diyorlar bize zaman zaman. Gençler de etkin bir şekilde etkinliklerimize gelmiyor. Çok az insanla mücadelemizi sürdürüyoruz."
Aysun Erenalın (İda Dayanışma Derneği):
"Basın bizden bilgi değil basın bülteni istiyor. Olayı tamamen biz yazalım, fotoğrafları biz ekleyelim istiyorlar; fakat benim konuyu abartılı bir şekilde anlattığımı nasıl bilecekler? Basının bize yeterli desteği vermesi gerekiyor."
Kullanılan dil
Mustafa Dermanlı (Çanakkale Yerel Kalkınma Derneği):
"Çevre mücadelesinde kullandığımız dile dikkat etmek gerekiyor. Örneğin 'örgüt' kelimesinden köylerde mücadele veren insanlar çekinebiliyor. Dernek olarak bir atık merkezi ile ilgili anket yapmıştık, sorularda köylüleri suçlayan ifadeler yer aldığında, insanların bu soruları yanıtlamaktan kaçındığını gördük.
"Basın bülteni meselesinde ise: Dört sayfa bir basın bülteni geldiğinde, bunun gazetecinin ilgisini çekmesi güç. Ki çoğu zaman gelen basın bültenlerinde herhangi bir vurgu yok, bold bir ifadeye yer verilmiyor. Derneklerin bu gibi noktalara dikkat etmesi gerekiyor. Aslında gazetecinin 'peşini' bırakmamanız gerekiyor."
Bir arada olmak
Reyhan Erdem (Kazdağı Koruma Derneği):
"Mücadeleye 1997'de Çan Termik Santralı'nın kurulacağı haberiyle başladık ve bir çevre platformu kurduk. 2007 yılında da ikinci çevre platformu kuruldu. Fakat tüm çevre sorunlarımıza rağmen o günden bugüne çevre örgütleri, kitle örgütlerinin çevre komisyonları olarak ne yazık ki bir arada duramadık. Bundan sonra buna izin vermememiz gerekiyor.
"Ben aynı zamanda 1992 yılından itibaren kadın mücadelesinin içindeyim. O zamanları hatırlıyorum da eylemlere herkes ortak bir şekilde katılırdı. Şimdi aynı kalabalık ve güçle bir araya gelemiyoruz."
Konuşmalardan sonra Çanakkale özelinde ortak mücadele nasıl yürütülebilir, ekolojistler ve çevre platformları arasında nasıl daha yoğun bir iş birliği organize edilebileceği tartışıldı.
Yuvarlak masa katılımcılarının kurumları: İda Dayanışma Derneği, Çanakkale Yerel Kalkınma Derneği, Çanakkale Olay Gazetesi, Çanakkale Gündem Gazetesi, Kazdağı Koruma Derneği. |
* IPS Vakfı/bianet'in "Ekoloji Haberciliği Projesi" Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecilik & Medya Uluslararası Merkezi tarafından destekleniyor. Proje kapsamında bugüne dek İstanbul'da iklim haber atölyesi düzenledik, ekoloji ağı buluşması yaptık ve ekoloji yazı dizisi yayımladık. Proje kapsamında Mersin, Rize ve Çanakkale'ye gittik.
(TY)