Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve barolar, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakkında ikinci kez hak ihlali kararı verdiği TİP Hatay Milletvekili Can Atalay için Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde eylem yaptı.
Eylemde konuşan TBB Başkanı Erinç Sağkan, geçtiğimiz hafta Hakimler ve Savcılar Kurulu’na ve Yargıtay’a yaptıkları başvuruları hatırlattı.
Sağkan, “İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesi heyeti ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında disiplin süreçlerinin işletilmesi için resmi başvurular yaptık” dedi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve iktidar sözcülerinin Atalay kararıyla ilgili "hukuki yorum farkı" değerlendirmelerine atıf yapan Sağkan şöyle devam etti: “Sürecin ‘hukuki yorum farklılığı’ gibi değerlendirmelerle basite indirgenecek bir durum olmadığını, Anayasa’nın yok sayılmasının, bu topraklarda yaşayan istisnasız tüm yurttaşlarımızın hukuki güvenliğinin kalmadığı anlamını taşıdığını açıklamalarla kamuoyuyla paylaştık.
Maalesef kaygılardaki haklılığımız bir kez daha ortaya çıktı. Hukukun üstünlüğünü hayata geçirmeyi değil, anayasal düzene meydan okumayı marifet sayan bir yaklaşımla karşı karşıya olduğumuz bugün bir kez daha görülmektedir.
TBB'den Yargıtay ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakkında soruşturma talebi
"Mesele Can Atalay olmaktan çıktı"
Jüristokrasi, demokratik meşruiyet taşımayan, yargıçların siyasal kararlar verdiği ve hakimiyeti ellerinde tuttukları, yargı kararlarına dayanan antidemokratik bir rejimi ifade eder. Yargıtay ilgili ceza dairesi, Anayasa’nın açık hükmüne rağmen Anayasa’yı yok sayıyor.
Daha açık söylemek gerekirse 5 kişilik bir ceza dairesi olarak Anayasa yapıcıdan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden, hükümetten ve Anayasa’nın bir toplum sözleşmesi olduğu göz önüne alındığında toplumun her bir ferdinden daha güçlü olduğunu söylüyor. Devam ediyor, yasama organına da hesap sorarcasına bir hüküm kuruyor. Yasama organının bir üyesini, milletin iradesini cezaevinde alıkoyuyor. Şimdi sormak gerekiyor. Hangi yüksek yargı organının kararı jüristokrasiyi andırmaktadır?
Şunu artık net olarak ifade etmeliyiz. Mesele yalnızca Hatay milletvekili seçilen avukat Can Atalay’ın bireysel başvurusu olmaktan çıkmıştır. Karşı karşıya olduğumuz durum, mahkemeler arasındaki bir hukuki yorum farklılığı meselesi de değildir. Bugün söz konusu olan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin yetkisi olmadığı halde bir Anayasa Mahkemesi kararı için hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği şeklinde gerekçe kurabilmesidir.
Yargıtay'dan Atalay kararı: İhlal kararının hukuki bir değeri yok
"Ceza soruşturmaları derhal yürütülmeli"
Anayasal düzeni tanımayan hakim ve savcılar için disiplin ve ceza soruşturmaları derhal yürütülmelidir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi kararının gereği yerine getirilmeli, Hatay milletvekili seçilen Şerafettin Can Atalay’ın tahliyesi ve milletvekilliği görevinin gereklerini yerine getirmesi sağlanmalıdır. Can Atalay’ın tutuklu geçirdiği her an hukuksuzluk daha da büyümektedir. Bilinmelidir ki savunma mesleğinin temsilcileri olarak bizler için bu mesele, tarafların kimler olduğuna bakılmaksızın hukukun üstünlüğünü, hukuk devletini ve anayasal düzeni müdafaa meselesidir.
Bugün buradan bir kez daha ilan ediyoruz. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin yeni kararlarıyla perçinlenen ve anayasal düzene meydan okuyan bu başkaldırıya geçit vermeyeceğiz. Siyasi hesaplarla alınan kararların yargı sistemimizi ve ülkemizin geleceğini esir almasına asla ama asla izin vermeyeceğiz.”
13. Ağır Ceza Mahkemesi AYM kararını uygulamadı, dosyayı Yargıtay'a gönderdi
AYM'nin ikinci ihlal kararında ne olmuştu?
Anayasa Mahkemesi Genel Kurul üyeleri, 21 Aralık 2023'te yaptığı ikinci toplantıda, Atalay'ın, Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı" ve Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan "kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” oyçokluğuyla, kararın 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine ve ihlalin giderilmesine ilişkin karara ise oybirliğiyle hükmetti.
AYM, 27 Aralık 2023'te açıkladığı gerekçeli kararda ise "mahkemelerin, Anayasa’nın hükümlerini göz ardı ettikleri ve açıkça aykırı davrandıklarını" belirtti.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının “tavsiye niteliğinde olmadığı” vurgulanan gerekçede, "Yargıtay'ın ‘Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması' ifadesi "Türk hukukunda bulunmayan bir karar" olarak değerlendirildi.
AYM'nin ihlal kararını gönderdiğini 13. Ağır Ceza Mahkemesi de saatler süren toplantının ardından "ihlalin kendisinden kaynaklanmadığını" ileri sürerek dosyayı ikinci kez Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne gönderdi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi ise 3 Ocak günü açıkladığı kararında "Atalay hakkında Anayasa Mahkemesince verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını ve Anayasa'nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını" belirtti. Kararın uyulmamasına hükmetti.
Daire'nin bu kararının ardından yargıda kriz tartışmaları yeniden başladı.
(RT)