1997 yılında Galata'ya geldiğimiz zaman, kendimize ait, atölye olarak da kullanabileceğimiz bir yaşama alanı arıyorduk. Evcil, bizden önce düşünülmüş ve kurgulanmış bir alan değil, en baştan kurallarını bizim koyacağımız bir alan olmalıydı.
Şahkulu sokağın sonundaki Niyazi Bakkal'ın yer aldığı apartmanın en üst katını kiraladık. Kocaman bir daireydi, İstanbul'u kuşbakışı ve çepeçevre görüyordu.
Bu dairede üç sene geçirdik, bu üç senede, nerede olduğumuzu, kime, nasıl komşu olduğumuzu öğrendik. Mahalledeki komşularımızı, bakkalı, kasabı, manavı, pastaneyi, kırtasiyeyi, lokantaları tanıdık.
Galata Kulesi Meydanı henüz trafiğe açılmamışken yerlere büyük geniş kağıtlar yapıştırarak ve dizlerimizin üstünde pastel boyalarla her yaştan çocukla resim yaptık.
Üç sene sonra yan binanın giriş katına geçtik. Oda Projesi, 2000 yılında işte bu dairede başladı. Bir sanat projesi (aynı zamanda projeyi oluşturan üç kişinin kendilerine verdikleri isim) olan 'Oda' için her şey bu dairenin 15 metre karelik odasında başladı.
Sanat neden sadece galeri ve müzelerde sergileniyor, paylaşıma açılıyor ve tüketiliyordu? İstanbul gibi bir şehirde sanatçı olmak ne demekti? İzleyici neden hep edilgen kılınıyor, sadece izlemesi bekleniyordu?
Kendilerini çoğunlukla tanımlanmış sanat ortamlarında konumlandıran sanatçıları bir mahalleye, o mahallede bir odaya davet edersek ne olurdu? Oda bir sergi mekânı olabilir miydi? Proje, işte bu sorularla şekillenmeye başladı.
Sıkılmıştık aslında, sıkılmıştık ve kıpırdanmaya başladık. Ne yapabilirdik? Atölye olarak kullandığımız mekânın orta odasını boyadık, yerlerini temizledik ve kendi özel alanımızdan ayırdık. Oda, böylece bir sergi 'yeri' oldu.
Birbirine açılan odalardan oluşan bir avluya ve avluyu çevreleyen binalara bakan pencerelere sahipti 'Oda'... Sokağından araba geçmeyen, kendine dönük bir mahallede yer alıyordu.
Sokağın başında ilk uğrak yeri Niyazi Bakkal, sonunda ise pasajın üstünde, kuşbakışı mahalleye bakan (bizim de ev sahibimiz) Haydar dede vardı.
Mahalle, Bitlis, Erzincan, Kastamonu gibi farklı yerlerden İstanbul'a gelmiş kalabalık ailelerin yaşadığı hareketli bir mahalleydi. Oda, avlu ile aynı seviyede, giriş katında, avluya açılan kapısıyla ne kendine ne dışa dönük, arada bir mekândı.
Oda Projesi'nin yaratıcılarından Özge Açıkkol, George Perec'in 'Yararsız Bir Uzama Dair' adlı metnini Türkçe'ye çevirmiş, bir A4 kağıda basmış ve odanın bir köşesine koymuştu.
George Perec, bu metninde içinde hiçbir şey yapılamayan, bütünüyle işlevsiz bir oda hayal etmeye çalışmıştı. Bu arada bir odada neler yapılabileceğini de sıralamıştı.
'Oda'da başka hiçbir şey yoktu ve biz tanıdık tanımadık herkesi davet ettik bu boş 'oda'ya. Özel bir alanın kapılarını açtık ve 'Oda' bir ay bu şekilde, haftanın belli günlerinde açık kaldı.
Kulaktan kulağa ve basın yolu ile açıldığımızı duyurduk. Boş bir oda, üzerine düşünülmesi gereken bir mekân oldu.
Bir mekânın boş hali, içinde nelerin yapılabileceğine dair ipuçları verir. Bu bir ay boyunca 'Oda', mahallenin ortasında bir buluşma ve tanışma mekânı oldu.
Oda Projesi, içinde kendisinin, mahallelinin ve davet ettiği sanatçıların ya da farklı disiplinlerden insanların olduğu, üç ayaklı bir oluşum içinde projeler yaratıyor.
Satılabilir, satın alınabilir yapıtlar üretmiyor. Her proje için oluşum aşaması, süreci, ürettiği deneyim, aslında sonuçtan daha önemli. Bazen projelerin tek tanığı ve katılımcısı mahalleli ile sanatçı olur ve proje video kamera ile kaydedilir, biriktirilir.
İstanbul sanat ortamında, sanatın kendi etrafına kurmuş olduğu özel alan belli grup ve kişiler dışındakileri dışlıyor, sanatın özel galeriler, banka galerileri ve müzeler dışında paylaşım ve çoğaltım alanını ortadan kaldırıyor. Bu da sanatın gücünü zayıflatıyor.
Toplum yaşantısı içinde tanımlanmış işlevlendirilmiş mekânlar (okul, ev, galeri, tiyatro, spor salonu v.b) dışında, arada farklı durum ve deneyimlerin buluştuğu dinamik alanlar yaratılamıyor.
Bütün bunlar da elitizm, kendine kapalılık ve ayrımcılık, hoşgörüsüzlük doğuruyor diyebilir miyiz? Platform Güncel Sanat Merkezi ve Vasıf Kortun'un bu duruma karşı çabaları çok önemli.
Bizim de çeşitli sergilerinde yer aldığımız, ancak yakın bir zamanda kapanan Gültepe'deki Proje 41. İstanbul Güncel Sanat Müzesi, Selda Asal'ın yürüttüğü Apartman Projesi gibi oluşumlar, tek tük, farklı niyette, yeni olanaklar sağlayan oluşumlar...
Oda Projesi böyle bir ortamda daha çok İstanbul'dan ve mikro ölçekteki dinamiklerden hareket ederek devam ediyor. Oda, her projeden sonra temizleniyor ve ilk haline döndürülmeye çalışılıyor.
Ben daha sonra ikinci bir proje yaptım Oda'da, orta odanın avluya açılan kapısı önüne sallanılamayacak kadar alçak asılmış bir salıncak yerleştirdim. Salıncak daha önce İstanbul'da çeşitli parklarda kullanılmış, eski bir salıncak.
Aynı odaya farklı yerlerde çektiğim fotoğraflarımdan oluşan bir dosya koydum. Oda bu şekilde yine bir ay açık kaldı. Sokaktan geçerken yoğun bir mahalle içinde odasına bir salıncak asılmış, kapısı açık bir ev görüyorsunuz.
Güneş Savaş, Oda Projesi'nin diğer kurucusu, üçüncü projeyi gerçekleştirdi. Mahallede oturan, o zaman 6 yaşında olan Nurşen'e odada istediği kadar zaman geçirebileceğini, odanın rengini değiştirebileceğini söyledi.
Odada bir koltuk, kendi seçtiği bir eşya, bir bebek, onu izlediğini bildiği sabit bir kamera ve onun çekim yapabileceği başka bir kamera vardı. Sonuç bir sürpriz oldu. Bu proje sonunda pembe bir oda ve Nurşen'in çekimleri ile dış çekimin montajlandığı bir video çıktı.
Proje izleyiciye kapalıydı, sonuç daha sonra videodan izlendi. Bundan sonrası davet edilen sanatçılar, kendine kapalı ya da izleyiciye açık projeler, şeklini sürekli değiştiren bir mekân, avluda, komşu balkonlarda, pasajda, çamaşır iplerinde gerçekleştirilen projeler, farklı amaç ve niyetlerle oluşan bir mekân kullanımı, yararsız, işlevsiz ama kendini sürekli dile getiren, sorgulayan bir alan.
Oda Projesi bir apartman dairesinde sanatçıların yürüttüğü kâr amacı gütmeyen bir sanat projesi ve sivil bir oluşum.
Bu proje; yemek yapmak, kent turları, sohbet etmek gibi gündelik hayat üzerine temellenen sanat projelerini bir araya getirici, sosyal alanlar üretici gücünü kullanarak öncelikle komşulardan başlayan ve kentin geneline yayılan sosyal üretimi temel alıyor.
Oda Projesi komşularından Gülcan İlban'dan bir gün şöyle bir mektup geldi: "Seçil Abla sana birşey sormak istiyorum. Neden hep burada sergi yapıyoruz, oysa sergi her yerde olur.
"Bizim balkonda ya da bahçede ya da Galata Meydanı'nda... Çünkü sergi yeri her yerdir. Bir gün Galata Meydanı'nda sergi açabiliriz. Orayı temizleriz. Kometleri yuvarlak bir şekilde gösterebiliriz. Eğer olmadıysa bahçede olabilir, bizim balkonda da olabilir.
"Açık alanda olursa insanlar görür, kapalı alan olduğu için kimseler görmüyor. Mesela bir kedi içeri girerse kimse görmez. Ama dışarda oldukları için herkes görebiliyor."
Oda Projesi dört senedir aynı mekânda çalışmalarını sürdürüyor. Şimdiye kadar 30'a yakın sanatçı, farklı disiplinlerden insanlarla çalıştı. Bu süre boyunca mahallede bir çok değişim gözlendi. Yaklaşık onbeş senedir Galata ve çevresi yavaş yavaş çehresini değiştiriyor.
Artık sokaklar satın alınıp isimleri ve içinde yaşayanlar kaldırım taşı değiştirir gibi değiştiriliyor, Cezayir Sokağı, Fransız Sokağı oluyor. Emlak fiyatları ve emlakçılık yapanların sayısı artıyor.
Mahalleye yerleşen yabancıların, entelektüellerin sayısı çoğaldı, binalar satılıyor. Güney Lokantası gibi eski önemli lokantalar yüzlerini yeniliyor, Kuledibi Kahvesi içecek türlerini artırıyor, kuleye bakan otopark dolup dolup boşalıyor.
İkimiz Pastanesi kapanıyor, yerine simit saraylarını andıran bir pastane açılıyor. Komşularımız yavaş yavaş evlerini satıp başka yerlere gidiyor.
Oda Projesi şimdi kendi konumunu, açtığı alanı ve onu çevreleyen, sıkıştıran bu durum üzerine düşünüyor. (SY/BA)
* Vurgular bianet'e aittir.