Türkiye'de ve dünyada sendikal mücadelenin içinden geçmekte olduğu süreci anlayabilme, doğru sonuçlara ulaşabilme, meseleye bilimsel yaklaşımlar üretildiği oranda mümkün olacaktır.
Emek hareketinin geleceğini ilgilendiren bu araştırmaya emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum. Ülkemizdeki sendikal yapıların maalesef bilimsel araştırma bilgi ve birikimlerini arşivleme,deneyimlerini paylaşma geleneği yoktur..
Petrol İş sendikamız gibi birkaç sendikayı bu eleştiriden muaf tutarsak yanlış olmaz.Bu nedenle de Petrol-İş'in çalışmalarını takdirle izliyoruz.
"Çalışma Hayatında Yeni Gelişmeler ve Türkiye'de Sendikaların Değişen Rolü" adlı bu araştırma 600 sendikalı, 300 sendikasız sigortalı, 300 de sigortasız kayıt dışı sektör işçisi ve sendika yöneticileri de dahil toplam 1242 kişiyle yapılmıştır.
Sendikaların demokratik yaşamın genişletilmesinde diğer demokratik kitle örgütlerinden daha fazla kendilerini sorumlu hissetmelerinin temel nedeni üretim sürecinde olmalarındandır. Ekmek kavgası ile özgürlükler mücadelesinin birlikte yürütülmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Emek egemen demokrasi olmadığı sürece sermaye egemenliğine karşı sürdürülecek mücadelenin bütünlüklü politik bir program kapsamında düşünülmesi zorunludur. Bu da bilimsel verilere, sağlam fikirlere ve ideolojiye sahip olmaktan geçer.
Son bir aydır gerginlik üzerine kurulu ülke siyasetinde tarafların, taraftarlarını saflaştırmak için silahlı saldırı ve cinayetlerden, çekinmedikleri güç gösterilerini izledik, maalesef izledik diyebiliyorum, çünkü devrede olanlar, demokratik olmayan kurumlar.
En son önceki gün uyarı niteliğinde mesajları içeren açıklama TÜSİAD dan geldi. Demek ki emekçi örgütleri susarsa, demokratik kitle örgütleri susarsa, emekten yana siyaset etkisiz kalırsa başkaları konuşur hale geliyor.
Boğaziçi Üniversitesinde yapılan araştırmayı bu nedenle önemsemek ve sonuçları üzerinde düşünmek, bu ülkede emek örgütlerine rağmen hiçbir şey yapamazsınız, diyebilmek güçlü olmaktan, 'çok' olmaktan geçiyor .Sermaye bir taraftan varlığını sürdürmek için sürekli kendini yenilerken diğer taraftan emek örgütlerinin savunmasız ve etkisiz kalmasını da sağlıyor .
En son uyarı niteliğinde mesajları içeren açıklama TÜSİAD dan geldi. Demek ki emekçi örgütleri susarsa, demokratik kitle örgütleri susarsa, emekten yana siyaset etkisiz kalırsa başkaları konuşur hale geliyor
Araştırmanın giriş bölümündeki saptama yapılan anket sonuçlarını da doğrular nitelikte.
"İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen yıllar, sendikaların, gelişmiş Batı ülkelerinde refah devleti kurumları çerçevesinde, Türkiye gibi geç sanayileşen ülkelerde ise, ulusal kalkınmacılık yaklaşımının içinde, önemli bir rol oynadıkları ve toplumsal konumlarını güçlendirdikleri bir dönemdi.
"Bu dönem, 1970'lerden itibaren çalışma hayatını ciddi biçimde etkileyen bir dizi gelişmeyle birlikte sona erdi. Sendi-kalar, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de, hem üye kayıplarıyla karşılaştılar hem de üyelerinin çıkarlarını korumakta güçlük çekmeye başladılar.
"Sendikal hareketin bu sorunları genellikle ekonomik liberalizasyon, neoliberal küreselleşme ve esnek üretim gibi olgulara bağlı olarak açıklandı. Açıklamanın yanlış olduğu söylenemez, ama gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak, öneri ve önlemler geliştirmek açısından yeterli olduğunu söylemek de mümkün değil.
"Bu tür bir açıklama çabası, sendikaların çalışma hayatının bütünü içindeki konumlarının, topluma özgü koşulları dikkate alan bir yaklaşım incelenmesini gerektirir.
"Bizim araştırmamızın amacı da, bu gereklilik doğrultusunda tanımlandı. Bu amaca yönelik olarak, Türkiye'de sendikal hareketin karşısındaki farklı nitelikteki sorunlarını ve sendikaların bu sorunlarla nasıl baş etmeye çalıştıklarını ortaya koymaya çalıştık."
Sendikal hareketin karşı, karşıya olduğu sorunların bir kısmı, yapısal nitelikli. Emek ve mal piyasalarının durumuyla işyerinde üretimin örgütleniş biçiminden kaynaklanan sorunlar bu bağlamda değerlendirilebilir. Ama bunun yanı sıra, örgütlü işçi hareketini biçimlendiren yasal mevzuatın ve bu mevzuatın içinde yer aldığı siyasi ve ideolojik ortamın da, sendikaların toplumsal konumunu etkileyeceği açık. Buna bağlı olarak, sendikal stratejilerin de aynı ortamda oluştuklarını ve bu ortamdan etkilendiklerini dikkate almak durumundayız' deniliyor.
Yapılan araştırmada en çok dikkat çeken sonuçlarını sıralarsak,
1-. İşçi hareketlerinin gücünü sınırlayan önemli faktörlerin başında Türkiye istihdamının yapısı olarak saptanmıştır.'İşsizlik ve işini kaybetme korkusu işçileri sendikal hareketten uzaklaştırmaktadır.
İstihdamda tarımın payı hâlâ yüzde 34, OECD ortalaması ise yüzde 6.1. Türkiye'ye yapısal olarak nispeten yakın ülkelerden Yunanistan ve Polonya'da ise, bu oran, sırasıyla, 13 ve 18. İstihdamın işteki duruma göre dağılımına baktığımızda da, gene, Türkiye'nin OECD ülkelerine ve Avrupa'ya göre farklılığı ortaya çıkıyor.
Türkiye'de ücretli ve yevmiyeli kesim, çalışanların sadece yüzde 50'sini oluşturuyor. Ücretsiz aile işçilerinin -toplam çalışanlara oranı ise, neredeyse yüzde 20,, Sendikal hareketin güçlü olduğu 1960'lar ve 1970'lerde, imalat sanayiindeki modern işletmelerin kolay örgütlenebilir çalışanlarıyla, diğer sektörler ve farklı tip işletmelerde farklı statülerle çalışan çoğunluk, birbirlerine pek karışmadan, yan yana yaşayıp giderken, bugün aradaki geçişçililiğin arttığı ve ikinci kesimin birinci kesim için ciddi bir tehdit oluşturduğu görülüyor.
Tarımdaki çözülmenin hızlanmasıyla, hem hacmi, hem de nitelikleri itibarıyla sanayi ve hizmetlerin absorbe edemediği bir atıl işgücünün ortaya çıkmış olması, bu yeni gelişmenin bir yönü.' dür denilmektedir.
2- Sendikaların üye sayısının azalmasında önemli bir unsur olarak taşeronlaşma olarak saptanırken bir başka değerlendirmede üretimin önemlice bir kısmının kayıt dışı işçiler tarafından gerçekleştirilmesidir. anket kapsamındaki sendikalı işçilerin yüzde 67'sinin, çalıştıkları işyerinin daha önce kendi bünyesinde yaptığı bazı işleri şu anda taşeron bir firmaya yaptırdığını söylemeleri ilginç.
Daha da ilginç olan, bu oranın sigortalı fakat sendikasız işçilerin durumunda yüzde 29'a, sigortasız, kayıt dışı işçilerin durumunda ise yüzde 10'a kadar düşmesi.
Bundan, sendikalı işçilerin taşerona işveren işyerlerinde çalıştıklarını ve bu işlerle ilgili üretimin önemlice bir kısmının kayıt dışı işçiler tarafından gerçekleştirildiği sonucunu çıkarabiliyoruz.
Bu bulgu, anket kapsamındaki işçi kitlesinin sendikaların önem kaybetmesinin en önemli nedeni olarak taşeronlaşmayı görmeleriyle birleşince, bugün sendikalı işçilerin dünyasının "öteki"lerden gelen tehditlere kapalı olmadığı sonucu ortaya çıkıyor.Bu sonuçları doğuran asıl nedenin ise Fordist üretim yapısından Post-Fordist esnek üretim tarzına geçiş olduğunun vurgulanmıştır.
3- Yapılan ankette ortaya çıkan önemli bir sonuçta işverenin sendikalara kimin üye olacağını kendisinin belirlemesi.
'Neden ve nasıl sendikalı oldunuz? sorusuna verilen yanıt 'işveren bizim grubu sendikaya verdi' denmesidir. Bu yanıtın istisna olmadığı daha sonra sorulan ikinci soruyla netleştiği anlaşılıyor. 'sendika ya üye olma kararınızı aşağıdakilerde hangisi en iyi açıklar ' sorusuna işçilerden yüzde 10 nun işverenin kararıyla sendikalı olduk derken %25 örgütlü mücadeleye inandıklarını ifade etmişlerdir.
4- İşe girişlerde 'çalışanın vasfın' dan çok tanışıklık, hemşerilik,akrabalık gibi faktörlerin etkili olduğu öne çıkıyor ve sendikaya üye olma önerisine tanışa ayıp oluru gerekçe gösterenlerin oranı% 8
5- Yasal mevzuat işçilerin aleyhine işliyor. İşten çıkartılan bir işçi mahkemeyi kazansa bile o işyerinde çalışma şansı neredeyse hiç yok İşveren tazminatını ödeyip tekrar işten atıyor.
6- Bir işyerinde birden çok şirket var, nedenlerinden birisi çalışan sayısının 30 dan az tutulması ve sendikal örgütlenmenin ve kısmi iş güvencesinin önüne geçmek
7- Sendikal hareketin bugünkü ortamda meşruiyet kazanmasının olmazsa olmaz koşulu, sadece kısıtlı bir üye tabanına yönelik varlığını sürdürme stratejilerinin ötesine geçip, herkese "sendikalar işçileri temsil eder", daha da önemlisi "işçileri sendikalar temsil eder" dedirtecek politikalar geliştirmektir. Türkiye'de sendikaların bu yönde bir gayret sarf ettiklerini söylemek mümkün değil..
8- işsizler için Vatandaşlık geliri savunulmalıdır.Güney Afrika ve Brezilya'da "vatandaşlık geliri" tarzındaki destek mekanizmalarının yürürlüğe girmesinde sendikaların önemli bir rol oynadıklarını biliyoruz.
Bu gayet akılcı bir davranıştır,Sendikalar, bu tür dışsal örgütlenme stratejilerinin yanı sıra, kayıt dışı sektördeki işçilerin kendi örgütlerini kurmalarına veya en azından gevşek ve geçici örgütlenmeler içinde çeşitli alanlarda haklarını aramalarına yardımcı olabilirler..
Bu alanda çalışan Sivil Toplum Kuruluşları ile sendikalar arasında gerçekleştirilecek işbirliklerinin, ulusal ve uluslararası destek sağlaması ve sendikaların kamuoyunda olumlu bir görünürlük kazanmasına yardım etmesi beklenebilir.
9- Sigortasız işçiler savunmasız:sigortasız işçilerin yüz-de 83'ünün kendilerini sigortasız çalıştıran işvereni şikayet etmek istedikleri takdirde nasıl bir yöntem izleyeceklerini bilmedikleri ortaya çıktı
10- Geleneksel sendikal yapıların başarılı olma şansı yoktur. Şu anda sendikalar, bir "hizmet sendikacılığı modeli"ne (service mo-del of unions) sıkışmış gibi görünmektedirler.
Sendika bürokrasisi ile üyeler arasında kurulan bir çeşit alışveriş ilişkisine dayanan bu model, geleneksel sendikal örgütlenmenin tipik örneğini oluşturur.
Bu model çerçevesinde, sendikal gücün ve bu gücün sürdürülebilirliğinin ölçüsü, büyük ölçüde, sendikaların üyelerine sağladıkları avantajın niteliğidir. Bir örgütün üyelerine belirli avantajlar sağlamaya çalışması doğaldır.
Ama şu anda gelinen dönüm noktasında, bu amaca odaklanmış bir sendikal hareketin, çalışanları temsil işlevini ne ölçüde yerine getirebileceği ve buna bağlı olarak, toplumsal konumunun meşruiyet zeminini ne ölçüde koruyabileceği epeyce kuşkulu görünmektedir.
Araştırmayla ilgili sizlere önemli gördüğüm sonuçları aktarmaya çalıştım. 1980-2004 yılları arasında çalışma yaşındaki nüfus 23 milyon artmıştır. Buna karşılık 6 milyon insan istihdam edilebilmiştir.
17 milyondan fazla işsiz aynı zamanda sendikaların da sorunudur. Bu nedenle emek hareketinin yeniden yapılandırılması emekten yana siyasetin en önemli sorunları arasındadır. Dileğim bu araştırmaların çoğaltılması ve tartışmalara katkı sunmasıdır. (SE/BA)
* Sami Evren'in yazısı Birgün gazetesinde yayımlandı.