Türkiye bu süre içinde kuşkusuz önemli adımlar attı, ancak bir türlü her alanda istenilen düzeye gelemedi ve hep eksik bir şeyler kaldı. Üslendiği sorumlulukları, yaptığı değişiklikleri yaşama yansıtmakta zorlandı.
Türkiye, Avrupa'nın iki önemli kurumundan biri olan Avrupa Konseyi'ne (AK) kurucu ülke olarak 1949 yılında üye oldu. Daha sonra 1963 Ankara Anlaşması ile şimdiki AB ile ilişkilerini başlattı ve 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel'de yapılan AB Konseyi toplantısında Türkiye'nin AB'ye tam üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanmasına karar verilerek AB-Türkiye ilişkileri tarihinin en önemli aşamasına geldi. Bu süreç şimdi işliyor.
1999'dan sonrası
AB Konseyi 1999 Aralık ayında Türkiye'yi AB üyeliğine aday olduğunu kabul ettiğinden bu yana AB Komisyonu sekiz ilerleme raporu yayımladı. Bu raporların tamamında AB Türkiye'yi sendikal hak ve özgürlükleri ile çalışma yasaları alanında AB ve ILO normlarının gerisinde kalmakla eleştirdi. Ve Türkiye AB'ye üyeliğine aday bir ülke olarak son beş yıldır bununla ilgili hiçbir adım atmadı.
Türkiye sendikal hak ve özgürlükler için bırakın yasalarda ILO normlarına uygun düzenleme yapmayı, 22.05.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Yasası'nda bile iş güvencesi ve sosyal diyalog konularında ILO normları ve AB Konseyi'nin yönergelerine aykırı düzenlemeler yaptı. Şimdi AB ile üyelik müzakerelerine başlayacak olan Türkiye'nin bu alanda yapacağı yasal ve idari değişiklikler merakla beklenirken!
Türkiye'nin üye olduğu AK'nin sosyal alandaki temel belgesi niteliği taşıyan, temel sosyal ve ekonomik hakları koruyan, medeni ve politik hakları garanti eden ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni takviye eden, AK bünyesinde akdedilmiş en önemli iki temel sözleşmeden biri olan Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) bilindiği üzere 1961'de AK'ye üye ülkelerin imzasına açılmış ve 1965 yılında ise yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise ASŞ'yi 1989 yılında bazı maddelerini kabul etmeyerek imza etmiş ve yürürlüğe koymuştur.
Yeni sosyal şart
5 Kasım 1990'da Roma'da yapılan AK İnsan Hakları Bakanlar Konferansı'nda; bir yandan bireysel, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel olarak insan haklarının bütünlüğünün korunması, diğer yandan, ASŞ'ye yeni bir güç vermek, özellikle şartın kabulünden sonra gerçekleşen temel sosyal değişikliklerin olması şartın içeriğinin güncelleştirilmesi ve uyarlanması kabul edildi.
Ayrıca, 1988 tarihli katma protokolle garanti edilen hakların da yeni düzenlemede yer alması ve yine 1961 tarihli ASŞ'de yer alan ancak, değiştirilmesi gerekli bulunan yeni hakların ilave edilmesinin gerekliliği dikkate alınarak, ASŞ'nin yerine geçen 'Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı' 3 Mayıs 1996 tarihinde imzaya açılmış ve 1 Temmuz 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye bu yeni şartı 6 Ekim 2004'te imzalayarak diğer 46 ülke arasına katılmış bulunmakta ancak yeni şart TBMM'de kabul edilmediği için onaylanmış sayılmamaktadır.
Hükümetin tutumu
Yalnız bu konuda dikkatinizi çekmek istediğim konu şu:
Hükümet bundan önceki şartta olduğu gibi, yeni şartın bazı maddelerine de çekinceler koydu.
Yeni şartın III. bölüm A maddesinin birinci fıkrası (b) bendinde sayılan dokuz temel maddeden altısının ve bu zorunlu maddeler dahil toplam en az 16 maddenin veya numaralandırılmış fıkralardan 63'nün üye ülkeler tarafından kabulü öngörüldüğü halde, Türkiye 20 maddeyi ve 87 fıkrayı kabul ederek ASŞ'ye uyum sağlamış görünmektedir.
Peki Türkiye kabul edilmesi gereken dokuz maddeden altısını kabul ederek acaba hangi maddelere çekince koydu dersiniz? Özellikle iki maddenin tamamına Türkiye çekince koydu.
Bunlardan biri 5. madde: Örgütlenme hakkı, diğeri ise 6. madde: Toplu pazarlık hakkı...
Bu nedenle, Dışişleri Bakanlığı'nca hazırlanan 'Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı' Bakanlar Kurulu'nda kabul edilmesinin ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 7 Şubat 2005 tarihinde TBMM Başkanlığı'na gönderildi.
Şimdi bu tasarı AB'ye Uyum ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler komisyonlarında görüşülerek Genel Kurul'a getirilecektir.
Bu durum; hükümetin AB'ye tam üyelik müzakerelerine hazırlandığımız bugünlerde sosyal alandaki zaafını göstermektedir. Anlaşılıyor ki hükümet sendikal hak ve özgürlüklere sıra geldiğinde Türkiye'nin bu yanının AB, AK ve ILO normlarına uygun olmasını istemiyor.
Diğer yandan bu yıl içinde TBMM gündemine gelmesi beklenen sendikal yasalar ile çalışma yasalarında yapılması gereken tadilat içinse ne düşündüğü, yeni şarta koyduğu çekincelerden anlaşılmakta oluyor. Hükümet, AB müzakerelerine hazırlanırken Avrupa ile uyumda göstermiş olduğu bu arkaik tutumu değiştirmelidir. AB ile siyasi ve ekonomik uyumla sosyal uyum bir bütündür.
AB'deki referandumlar
Kaldı ki Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen ve Avrupa halkları tarafından kabulüne İspanya'da yapılan referandumla başlanan Avrupa Anayasası tarafından güvence altına alınan örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı bizim çalışanlarımızın da bir insanlık hakkıdır.
İyice bilinmelidir ki bugün yeryüzünün en büyük ikinci ekonomisi olan AB'nin küresel rekabette en büyük güçlerinden biri ise Avrupa Sosyal Modeli'dir. Doğayı, insanı, emeği, adaleti, özgürlüğü dikkate almayan hiçbir ekonomik ve siyasi proje başarılı ve kalıcı olamaz. Hükümet ve muhalefet partilerinin 'Gözden Geçirilmiş' Avrupa Sosyal Şartı'nın TBMM görüşmeleri sırasında bu ayıbı düzeltmesi gerekiyor.
Yüzünü Avrupa'ya dönmüş AB adayı bir ülkeye bu tür çekinceler hiç yakışmıyor. İşçi ve memur konfederasyonları da gerek hükümet gerekse muhalefet partileri düzeyinde girişimlerde bulunmalı ve sendikal hak ve özgürlükler konusunda kararlı olduklarını göstermeli, en azından bu görevi yapmak durumunda olduklarını bilmelidir. (MP/TK)
Mustafa Paçal: Öz Gıda-İş Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı