Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Koray Çalışkan, Ergenekon Soruşturması ile başlayıp Balyoz Operasyonu ve generallerin gözaltına alınması ile devam eden sürecin toplumdaki kamplaşmayı derinleştirdiği ancak daha önemlisi kabaca "AKP ve CHP yandaşları" olarak kodlanan grupların da kendi içlerinde ciddi bir bölünme yaşadıkları görüşünde.
Ona göre, asıl dikkat çekici nokta da her iki tarafta kalanların kendi içlerinde yaşadıkları "demokrasi" eksenli ideolojik yarılma.
Modern ve "demokratik" Türkiye
Çalışkan, "CHP çevresindeki orta ve üst sınıflar, yaşam tarzlarının değişeceğine ilişkin ciddi bir kaygı yaşasalar da aynı kaygıyı demokratik Türkiye için duymuyorlar" diyor.
"Bu kesimin kafasındaki 'modern Türkiye' imajına, AKP'nin yaptıkları uymuyor. Hayatlarını altlarından kaydığını hissediyorlar ancak 'modern Türkiye'nin yanına 'demokratik Türkiye' imajını da yerleştirmiyorlar. CHP ise taban siyaseti üzerinden fikirlerini örgütlemek yerine orduyu politik taşeron olarak kullanıyor ve militarist siyaset üzerinden oy avcılığı yapmaya çalışıyor."
Demokrasi değil öç mekanizması
Çalışkan'a göre, benzer bir yarılma AKP ve çevresinde de var:
"AKP'yi destekleyen seçmenlerin büyük kısmı, AKP'nin yaptıklarını destekliyor. Ancak bunu demokratikleşme saikiyle değil bir tür siyasi öç alma mekanizması içinde yapıyor. Yani kampın diğer tarafında kalan toplumsal kesimler de kendi içinde bölünüyorlar. Bu nedenle dörtlü bir matriksle karşı karşıyayız ve matriksin her kutucuğu endişe verici."
İslamcı bir ordu olsaydı?
"AKP'de orduyu demokratik bir sistem içinde kontrol etme çabası var. Ancak karşı olduğu aslında ordunun siyasete girmesi mi yoksa bu tür ideolojik yapıya sahip bir ordunun siyasete karışması mı? AKP'nin İslamcı bir orduyla sorunu olur muydu?" diye soran Çalışkan, kendi sorusunu "Bence olmazdı" diye yanıtlıyor ve bu kanaatini şöyle gerekçelendiriyor:
"AKP demokratikleşme açısından cesur adımlar atacaksa, bunun için yapabileceği ilk şey, ekonomik demokratikleşmeye dair bir girişimde bulunmaktır. TEKEL işçileri Ankara'da soğukta titrerken onların sıcak camilerde nasıl namaz kıldığını anlayamıyor ve kabul de edemiyorum."
Bağımsız medyanın olmadığı bir ülkede
Çalışkan'a göre, toplumdaki kamplaşmanın derinleşmesinde bir başka önemli etken, medya. "Bağımsız medyanın olmadığı bir ülkede yaşıyoruz" diyor ve ekliyor:
"Ekonomik demokrasi, hak ve özgürlüklere dair her konuda ihtiyaç duyduğumuz bir kavramlar. Oysa Türkiye'de insanlar, patronların onayladığı yazarların yazılarını okuyor ve onun üzerinden kanaat oluşturmaya çalışıyorlar. Kendilerine kanal bulamayan bir sürü fikir ise kamusal alanda tartışılamıyor."
Peki bu süreçle nasıl baş edilebilir?
Çalışkan'a göre, toplumdaki kamplaşmayı aşabilmek ancak sendikalar ve meslek birlikleri üzerinden örgütlenerek bir siyaset oluşturmakla mümkün.
"İşyerlerinde sorunlar çok temel. Bu temel sorunlar üzerinden bir araya gelip meslek birliklerinde ve sendikalarda örgütlenirken farklılıkları küçük gösterip ortak paydaları çoğaltmanın yollarını öğrenmek gerekiyor." (BB)