* Fotoğraf: Canva
Yakın zamanda kavram dağarıcığımıza giren yeni bir ifade: İngilizcede "quiet quitting" olarak bilinen "sessiz istifa".
Ya da diğer bir ifadeyle: Çalışma saatlerinin azaltılması, mümkün olduğunca erken emekli olunması, işe gereğinden fazla kaptırılmaması...
Son günlerde daha çok duyduğumuz "sessiz istifa" etrafında ise kimi yorumcuların kişisel bakış açısıyla anlaşılır bulduğu, kimilerinin ise toplumsal bakış açısıyla sorunlu gördüğü yeni bir iş etiği tartışması sürüyor.
Peki, konuyla ilgili kim, ne diyor?
"Çalışmak için yaşamak anlaşılır değil"
euro|topics'in Avrupa basınından aktardığına göre, İsveç'in Göteborgs-Posten gazetesi, konuyla ilgili haberinde, "kendi çıkarlarını gözetmenin tembellikle alakası olmadığının" altını çiziyor. Gazete, "Yaşamak için çalışmak anlaşılır bir şey, ama tersi için durum öyle değil" diyor:
"Ekonomik büyümeyi ve çalışma hayatının verimliliğini daha az saatler çalışmak için kullanabilmek ne güzel. Zaten her zaman böyle yaptık: Sağlıklıysanız, kendi geçiminizi idame ettirmek gibi ahlaki bir yükümlülüğünüz vardır. Ama 'sistem' için çalışmak bir zorunluluk olamaz.
"Bireylerin hayatlarıyla ilgili verdikleri kararları kapitalizmin ve devletin çıkarlarına göre yönlendirmesi gerektiğini düşünmek, özgürlük karşıtı ve medeniyetle bağdaşmayan bir tutumdur."
"Refah devleti üstün çabalarımızla besleniyor"
Avrupa'dan başka bir gazete, Avusturya'nın Kurier gazetesi ise "Daha az üretince paylaşacak da fazla şey olmuyor" diyor:
"Çalışanlar - üstelik yalnızca gençler de değil - çalışma saatlerinin azalmasını arzuluyor ve talep ediyor.
"'Daha az' sendromu, ekonomiyi yanlış zamanda vurmuş durumda: En kritik göstergeler aşağı yöndeyken, enflasyon hızla artarken ve durgunluk tehdidi varken, bu yeni toplumsal konfor karşılanması kolay olmayan bir lüks.
"Varlığından gurur duyduğumuz refah devleti, pek çok yurttaşın üstün çabaları ve bunun sonucunda ortaya çıkan vergilerle beslenmezse, zayıflar... Şu hususta net olmalıyız: Daha az, nihayetinde herkes için daha az demektir."
"Çağımızın ayırt edici bir niteliği"
Fransa'nın Slate haber portalı, "sessiz istifa" kavramını yakın zamanda istifasını açıklayan Yeni Zelanda eski Başbakanı Jacinda Ardern ve diğer bazı tanınmış kişilerin görevlerini bırakması üzerinden ele alıyor.
Bu durumun "Roma İmparatorluğu'nda bile bir mesele" olduğunu kaydeden gazete, "Mesleki başarılara rağmen istifa etmenin giderek daha fazla kabul gördüğü" sonucuna varıyor ve özetle şöyle diyor:
"Onlarca yıl süren siyasi kariyerler giderek daha nadir görülüyor. Bir siyasetçiye iyi dayandığını söylemek (artık?) iltifat değil.
"Çağımızın ayırt edici bir niteliği: 2013'te Papa 16. Benedikt, bu işi göklerin bunu halledeceğini düşünen seleflerinin beklentisinin tersine, görevini gönüllü olarak bırakmıştı. Siyasal tahayyüllerimiz artık Cincinnatus'tan yana. Romalı diktatör, görevini bırakıp tarlalarını sürmeye geri dönmüş, ... bu da vaktiyle istifa etmediği için ölen Sezar'ın aleyhine olmuştu."
"İnsanlar kendilerini makine gibi hissetmek istemiyor"
İsviçre'nin Le Temps gazetesi ise "Fransa'daki emeklilik reformu protestoları karşısında işle ilgili hayal kırıklıklarına yol açan unsurlardan birinin, yüksek beklentiler olduğu" görüşünde. Gazete, şöyle diyor:
"Bir işin, Fransa'da belki de başka ülkelerden daha çok tatmin edici olması arzulanıyor. Dahası, kişilerin toplumsal hiyerarşideki konumunu belirleyen iş oluyor. ... Bu yüzden de Fransızlar, bitmek bilmez anlam arayışlarında işyerlerinden fazla beklentiye giriyor.
"Fakat güvensizlikle ve çatışmalı iş ilişkileriyle dolu bir toplumda hakikat, neredeyse mistik hale gelen bu ihtiyaca üstün geliyor.
"Kişi kendisini makine gibi hissetmek istemiyor, lakaytlaşıyor ve gemiyi çabucak terk etmenin peşine düşüyor. Çünkü işin anlamı bir kenara bırakılarak, hayatın anlamının ne olduğu sorusu önem kazanıyor." (SD)