Her ailenin ortalama altı çocukla birlikte yaşadığı çadırlarda, insanlar en temel gereksinimler olan gıda, temizlik ve barınma ihtiyaçlarının eksikliğinin yanı sıra salgın hastalıklarla da boğuşuyor.
Yediden yetmişe tüm aile bireyleri tarlada çalıştığı için okul çağındaki çocuklar da işçilik yapıyor. Bazıları beşinci sınıfa kadar okuyabilen pek çok işçi çocuğu, başka seçenekleri olmadığını bilir gibi okul değince başlarını öne eğiveriyor. Şimdiden işçi olmayı kabul etmişçesine su taşıyor, tarlaya gidiyor, çadırların ayak işlerine bakıyor.
Devamlı yer değiştirdikleri için erkek çocukları okula gitmek istemiyor. Kız çocukları ise okulun nasıl bir yer olduğunu merak ediyor. 14 yaşındaki Seda Demir, "Ayıp derler bizi okula göndermezler, bu düzen böyle kimse bize değer vermiyor" diyor.
Okula gitmenin zaman aldığını, mevsimlik işçi olarak çalışmanın özgürlük olduğunu düşünen gençler de yok değil. Yine de hepsinin isteği başka hayatta başka bir seçenekleri olmasını sağlayacak ekonomik güvenceye sahip olmak.
Arkadaşlarından birinin Polis akademisini kazandığını söyleyen Cumali Umurca (24) "Tam bir şeylerin değişeceğine inanmıştık. Olmadı. İnsan karnı açken okuyabilir mi? Geri döndü. Okula gidebilmek için göçmemek lazım. Ben hiç okula gitmedim, okulun eksikliğini hissedecek durumum olmadı.
Bizde sadece Urfa'da kalanlar okuyabiliyor. Tarladan geldikten sonra çadırda yemek bulamayan aile çocuğunu nasıl okula göndersin. Buradaki çocukların hepsi tarlada çalışmak için doğuyor" diyerek şöyle devam ediyor:
" İşçilik yapmak istemiyoruz ancak okumadığımız için başka şansımız yok. Tek istediğim biraz zengin olabilmek. O zaman hiçbirimiz göçmezdik."
"Memlekette toprağım olsa gelir miyim?"
Çiftçilikten başka zanaatları olmadığını belirten 43 yaşındaki Cuma Umurca, "Her yıl Eskişehir ile Uşak arasında çalışıyoruz, oradan da Hatay'a gidiyoruz. Eğer kazandığımız yetmezse Mersin'de de işçilik yapıyoruz.
10 gün çalışsak 20 gün oturuyoruz . Kazandığımızı eve dönemeden harcıyoruz. Bütün sene çalışıyoruz ama kazandığımız ancak yiyeceğimizi almaya yetiyor. Çocukları okula gönderemiyorum. Sağlık hizmetlerinden de yeşil kartımız olduğu zaman faydalanabiliyoruz." diye konuşuyor.
Günlük kazançları kişi başına 14 YTL olan işçiler, sözleşmesiz çalıştıkları için ücretlerini alamadıkları zaman hak talep edemiyorlar. En çok Doğu ve Güneydoğuda aşiretlerin haksızlıklarına maruz kaldıkları için Batı'ya göç ederek çalışmaya mecbur kalıyorlar.
Eskişehir'de ücretlerini alabildiklerini söyleyen işçilerin her biri "Memlekette toprağım olsa gelir miyim?" diyor.
"Devlet başlık parasını kaldırsın"
Urfa'lı gençler de tarlada iş olmadığı günler çadırların arasında oturuyor, babalarından gördükleri gibi tütün sarıp içiyor. Kendilerini bileli beri mevsimlik işçi olarak çalıştıklarını söyleyerek bu durumdan kesinlikle memnun olmadıklarını itiraf eden gençler meslek sahibi olmak için gerekli eğitim alamadıklarını ifade ediyor.
21 yaşındaki Hasan Tolun, çektikleri ekonomik sıkıntının sadece eğitimlerini değil evlenmelerini de etkilediğini, 15 milyon YTL başlık parası istendiğini söylerken, "Devlet başlık parasını kaldırırsa evlenebiliriz" diyor.
Aileler ise çok para verenle kızlarını evlendireceklerini söylerken, kızların başını öne eğmekten başka cevabı olmuyor. Çeyizin ve başlık parasıyla yapılan harcamaların Urfa'da alınacak eve yapıldığını öğreniyoruz. Mevsimlik işçi olarak çalışmaları onlar için önemli değil.
Çiftçiler, gittikleri yerde iş yaptıkları zaman iyi muamele gördüklerini iş olmadığı zaman fazlalıkmış gibi bakıldıklarını söylüyor.
Mevsimlik çalışmanın zor olduğunu, çiftçiliği kendi topraklarında yapmak istediklerini söyleseler de çadırların arasına gerilen iplerde kuruyan çamaşırlar, ocakta fazladan pişirilen ekmekler ve suların yedeklendiği bidonların dizilişi yeni bir göçün habercisi.
Yaşlılar yüzünde yıllarca yaşanan aynı sahnenin kederi, gençler gözlerindeki ışık ve gidecekleri yerde haksızlığa uğramadan çalışacakları günlerin hayali ile bu sefer Hatay yollarına düşecek. (BN/EÜ)