Bu teklemenin öncekiler benzeri büyük bir krize dönüşmemesi, yüksek faiz afyonlaması ile mümkün olurken, yüksek faiz tedavisi henüz kimseyi rahatlatamadı. Rahatlatamadı, çünkü herkes önemli kırılganlıklarla 2007'ye girildiğinin farkında. Bu kırılganlıklar AB çapasının taramasından, özel sektörün artan dış borç stoku yüküne, yüksek reel faizle yeniden giriş yapan sıcak paranın içeride ve dışarıda yaşanabilecek bir dalgalanma ile çıkışı ve akabinde dövizin yeniden tırmanması ihtimaline dayanıyor. Hanehalkının önemli bir borç yükü altına girmesi, büyümenin cari açığı daha da büyütmesi, büyümenin refah taşımak bir yana istihdam yaratmaması ve işsizliğin hızla derinleşmesi, 2007'ye taşınan kırılganlıkların başlıcaları...
Kısacası, bu kırılganlıklarla , bir tür buz üstünde yürütülen ekonominin , 2007'de, hem de genel seçimlerle cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı gerilim dozu yüksek bir yılda, nelere gebe olduğunu herkes merakla bekleyecek.
Sıcak para ve 2006
2006'ya damgasını vuran yine sıcak para trafiği oldu. Ekonomi sıcak para girişi ile ilk yarıda büyürken,(ilk çeyrek yüzde 6.4, ikinci çeyrek yüzde 8.8) yıl ortasında sıcak paranın çıkışa geçmesiyle yaşanan dalgalanmada ekonomi tempo kaybetti (üçüncü çeyrek büyüme yüzde 3). Artırılan reel faizlerle yeniden giriş yaşayan sıcak para, 2007'nin de kaderini elinde tutacak (1).
Sıcak para, reel faizini yeterli bulmayıp ya da ülkeyi riskli görüp dövize geçiş yapmayagörsün hemen çare olarak "ver faizi,ver faizi" gazıyla yangın yüksek faizle söndürülmeye çalışıldı.. Mayıs-Haziran "dalga"sının sancısını bedeli ağır bir yüksek faiz afyonuyla dindirmeyi deneyen AKP yönetimi, yüksek faizin karşılığını kamuya yüklenen yeni doğrudan ve dolaylı vergilerle bulmaya çalıştı.
HAZİNE BİLEŞİK FAİZ ORANLARI (%) 1
|
Kaynak: Hazine Md.
Mayıs-Haziran dalgalanmasının ardından iç borçlanmada faizler hemen tırmandı. 2005 Kasım'ından beri yüzde 14'te seyreden Hazine bileşik faizleri, dalgalanmanın yaşandığı Mayıs'ta yüzde 15'e çıktıktan sonra, Haziran'da yüzde 18'i, Temmuz'da yüzde 21.5'u, Ekim'de de yüzde 21'e ulaştı. Böylece, iç borçlanma faizinin 5 puan artırılmasıyla TL'den dövize kaçışın önü alındı ve yeniden sıcak para girişini çekici kılacak iklim yaratılarak kriz ertelenmiş oldu. Ama şimdilik...Sıcak para, bu yüksek faizlerle geri dönmesine döndü gibi ama bu arada hem bütçenin faiz giderleri hem de özel sektörün dış borçlanma yükü kabardı. Önce, bütçedeki yükü alalım.
Bütçe harcamalarına baktığımızda , dalgalanma öncesi 15 milyar YTL ile harcamalarda yüzde 28 payı olan faizin, Kasım 2006 sonunda 44 milyar YTL'ye çıktığını ve toplam harcamalar içindeki payının da yüzde 28'i bulduğu görüldü. Başlangıç ödeneğinde bu pay yüzde 26 idi. Demek ki 2 puanlık bir sapma sözkonusu olmuş.
2006'DA KONSOLİDE BÜTÇE HARCAMALARI VE FAİZ (Birikimli, milyon YTL)
|
Kaynak: Maliye Bakanlığı
İşte tam burada, açılmak istenen yeni vergi paketinin gerekçesi de ortaya çıktı. Yüksek faiz afyonunun bedeli nereden ödenecekti? Birincisi sosyal kamu harcamaları kısılarak , ikincisi topluma yeni vergiler salınarak. Devletin üstünden sosyal kabuğunu daha fazla sıyıran AKP iktidarı, eğitimde sınıfları en az 50'şer kişi yaparak, sağlıkta sefilleri oynatarak, adalette kaliteyi iyice yerlerde sürüyerek yapacağını 2006'da da yaptı. Bu hizmetlerde kalitesizlik iyice arşa çıkarken yükselen faiz faturasının bedeli ise olmayacak kalemlerde ve en adaletsiz vergi olan yeni dolaylı vergilerle topluma 2006'da da ödettirildi. Ayrıca özelleştirme gelirleri de bu deliği tıkamada kullanıldı. Tüpraş, Erdemir gibi büyük sanayi KİT'lerinin satışından elde edilen gelir, olası krizin ateşini söndürmede kullanıldı. 2Reel kesimin dış borç yükü
Türkiye ekonomisinin 2006 da yaşananlarla birlikte kırılganlığını en çok artıran bu kez , finans kesimi değil, reel kesim oldu. Türkiye'nin dış borcunda son yıllarda başgösteren "özelleşme", 2006'da iyice belirginlik kazandı ve yeni bir sıcak para krizinin yaşandığı Mayıs-Haziran döneminde bile azalmadı . Türkiye'nin dış borç stoku 2001 yılından sonraki dönemde yüzde 74.5 büyüyerek 2006 eylül ayı sonunda 198.3 milyar dolara kadar yükseldi. Bu dönemde Merkez Bankası da dahil kamu sektörünün dış borcu yüzde 19.5 artarken, özel sektörün borcunda ise yüzde 164.5'lik büyüme yaşandı. 2001 yılı sonunda 43.1 milyar dolar olan özel sektörün (bankalar+şirketler) toplam dış borç stoku 2006 eylül sonunda 114.1 milyar dolara çıktı.
Özel sektör dış borcunun 76.9 milyar dolarlık kısmı şirketler kesimi, 37.1 milyar doları ise bankalara ait bulunuyor. Özel sektörün dış borçlanmasındaki artış yüzünden Türkiye'nin dış borçlarının GSMH'ye oranı yeniden kritik sınır olan yüzde 50'nin üzerine çıktı. Türk bankacılık sektörünün şirketler kesimine yabancı para cinsinden açtığı krediler 2006 eylül ayı sonunda 36.9 milyar dolar düzeyine yükseldi.
Şirketlerin 2005 sonunda 28.8 milyar dolar olan döviz pozisyon açığı ise 2006 eylül sonunda 43.4 milyar dolara kadar yükseldi.
Bankalar dış borçlanmada daha ihtiyatlı giderken, şirketlerin dış borca sıkı sıkıya sarıldıkları gözlendi. Özellikle yüksek büyüme yaşanan son 3 yılda, özel sektörün hızla dışarıdan borçlandığı,Tüpraş, Erdemir gibi özelleştirmelerin de dış borçlanma ile gerçekleştiği dikkati çekiyordu. Dolayısıyla, büyümenin sıcak para girişinin yanı sıra, dışarıdan sağlanan kısa ve orta-uzun vadeli kredilerle gerçekleştirildiği söylenebilir.
Özellikle şirketlerin önemli kur risklerine rağmen borçlanmalarında "ucuz kur, yüksek faiz" politikası önemli bir rol oynuyor. IMF destekli politikaların etkisiyle kura baskı yapılacağına güvenen şirketler, dışarıdan borçlanarak içerideki yüksek faiz yükünden de kurtulmuş görünüyorlar. Nitekim, şirketlerin 2002 sonrası dışarıdan yaptıkları borçlanmalar sayesinde faiz giderlerini azalttıkları görülüyor.
En büyük 500 sanayi şirketinin, net katma değerinin kar-faiz-ücret arasındaki dağılımına bakıldığında da , ucuz dövizle borçlanmanın şirketlerin faiz giderini azalttığı görülebiliyor. Faizlerin zirvede olduğu kriz yılı 2001'de net katma değerlerinin yüzde 48.2'sini faize ayırmak zorunda kalan şirketlerin, dışarıdan borçlanmalar sayesinde bu payı 2005'te yüzde 8'e kadar azaltıp, bu sayede faiz giderlerini düşürüp karlarını artırabildikleri görülüyor.
Özel banka ve şirketlerin dış borçlanmada paylarının kısa sürede yüzde 57'yi geçmesi, bu kesimin "ucuz kur" lobiciliği yapmasını da beraberinde getiriyor.
Hanehalkı kırılganlığı
Özel sektör doludizgin dış borçlanma ile önemli bir kırılganlık unsuru olurken, bir diğer kırılganlık "hanehalkı" kesiminde yaşandı. Konut kredileri, otomobil kredileri ile hızlanan tüketici kredileri , daha çok da ihtiyaç kredileri ve kredi kartlarından yapılan nakit avans kullanımları ile aileleri ciddi bir "borç yükü" altına sokmuş durumda.
2000 yılında 4,5 milyar YTL tüketici ve 2,2 milyar YTL kredi kartı ile 6,7 milyar YTL 'lik borçlanan hanehalkı, 2001 krizinde geri çekilse de 2002 ve sonraki yıllarda hızla borçlandı. 2000'de 6,7 milyar YTL olan borçlanma, cari fiyatlarla 2006'nın 9. ayında 63,5 milyar YTL'ye çıkmış görünüyordu. Bu, 6 yılda borçlanmanın cari fiyatlarla yüzde 850 artması demek.
Hanehalkının, konut ve otomobil için yapılan borçlanmalara oranla ihtiyaç ve geçim için yapılan borçlanmaları daha vahim. Öyle ki, 2000-2006 (9 ay) döneminde yapılan borçlanmaların toplamı 166.4 milyar YTL'yi bulurken bunun yüzde 37'sinin konut ve otomobil alımı için yapıldığı, geri kalan yüzde 63'ünün gündelik harcamalar, geçim için yapıldığı anlaşılıyor.
Konut ve otomobil için yapılan borçlanmaları anlamak mümkün ama hanehalklarının borçlanmalarının yüzde 63'ünü ihtiyaç için, ya da çoğunlukla yapıldığı gibi, borcu borçla kapatmak için yapmaları hem ailenin dirliği hem de finans sisteminin geleceği açısından ciddi bir durum. Ama daha da önemlisi, başka ücret, maaş, tarım geliri serilerinden de anlaşıldığı gibi, bozulan gelir dağılımına ailelerin borç mekanizmaları ile denge getirmeye çalışmaları ve belki de büyük riskler alarak, ağır faiz yüklerine katlanarak borçlanmayı "bir yaşam kültürü" haline getirmeye başlamaları... Borçlanma ile günü kurtarma telaşına düşüp geleceklerine daha fazla risk ve gerilim taşımaları..
Cari açık kırılganlığı
2006'dan 2007'ye taşınan bir başka kırılganlık unsuru cari açıkta büyük artış... Ekonomi büyümesine büyüyor, ama beraberinde cari açığı da büyüterek.
2003 yılından itibaren oldukça belirginleşen cari açıkla büyüme eğilimi 2006'da daha da şiddetlendi. Büyümenin yüzde 5.7 olarak gerçekleştiği 2006'nın dokuz aylık döneminde, dolar bazında milli gelir 27,2 milyar dolarlık artış gösterdi. 2005 yılının dokuz aylık döneminde 263 milyar dolar olan milli gelir 2006'nın aynı döneminde 290,1 milyar dolara çıktı. Türkiye ekonomisi 27,2 milyar dolarlık bu büyüme için aynı dönemde 25,6 milyar dolarlık cari işlemler açığı vermek zorunda kaldı. Başka bir deyişle, Türkiye 2006'nın ilk dokuz aylık döneminde ekonomisinde 100 dolarlık bir büyüme sağlayabilmek için yaklaşık 94 dolarlık cari işlemler açığı vermek zorunda kaldı.
2005 yılının ilk dokuz aylık döneminde ekonomideki 100 dolarlık büyüme için verilen cari işlemler açığı 34,6 dolar düzeyinde bulunuyordu.
GSMH ve cari işlemler açığı karşılaştırmaları Türkiye ekonomisinin büyümek için giderek daha çok ithalat yapması gerektiği sonucunu ortaya koyuyor. İzlenen aşırı değerli kur politikası, ithalatı, hatta ihracatın girdisi için bile ithalatı cazip kıldıkça cari açık büyüyor ve yerli üretim,istihdam olumsuz etkileniyor.
Özetle, ihracatta kaydedilen rekora rağmen dış ticaret açığı artmaya devam etti. Kasımda 12 aylık açık 53 milyar doları aştı. Bu , bir rekor.
2006, ekonominin dış kaynak girişine bağımlılığının en üst düzeye ulaştığı bir yıl olarak tarihe geçti. Büyüme, enflasyon, faiz, kur gibi değişkenlerin dış kaynak girişine duyarlılığı olağanüstü arttı. Ekonominin dış iklime ve yabancı yatırımcıların Türkiye'ye dönük beklentilerine bağımlılığı olağanüstü arttı.
2006'yı büyük bir krize girmeden geçiştiren önemli bir etken de yabancı sermaye girişi, ya da özelleştirme ve banka satışları, hatta gayrimenkul satışları ile ekonominin "yabancılaştırılması " oldu. Yılın ilk 10 ayında 16 milyar dolarlık yatırım yapıldı. .Bunun bir kısmı özelleştirme, bir kısmı özel bankacılıkta el değiştirmeler , 3 milyar dolarlık bir kısmı bir kısmı da gayrimenkul alımlarından kaynaklandı.
2007'ye taşınan işsizlik
Büyüme, bütün aldatıcı parıltısına karşın istihdam yaratmıyor, 2006'da da yaratmadı ve işsizlik sorunu biraz daha vahim bir boyutta 2007'ye taşındı. 2001 krizi sonrası üst üste gerçekleştirilen yüksek büyüme hızlarına karşın tarım dışı işsizliğin yüzde 13-14 dolayında olduğu , son 5 yılda tarım dışı işsizliğin, yüksek büyüme oranlarına karşın, 1,5 puan arttığı görüldü.
BÜYÜME VE İŞSİZLİK 2001-2006
|
Kaynak:TÜİK verilerinden hesaplanmıştır
Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) göre, 2006 Eylül işsizliği yüzde 9,1 olarak gerçekleşmiş. Geçen yılın aynı döneminde ise işsizlik oranı yüzde 9,7 imiş, dolayısıyla işsizlikte az da olsa bir iyileşme yaşanmış.TÜİK'in işsiz diye tarif ettiği kitle, işgücü olarak tarif ettiği nüfustan istihdam imkanı bulamayanlar. Bunlar Eylül 2006'da 2 milyon 316 bin kişi olarak takdim ediliyor. Yani her 1000 işgücünden 91'i. Gelin görün ki, sorun "işgücü"nün tarifinden başlıyor. TÜİK, önemli bir işsiz kitlesini işgücü, iş bulamadıkları için de işsiz saymıyor.Üstelik bu grubun sayısı yıldan yıla hızla artıyor. Bu grup, resmi terminolojide,"işgücüne dahil olmayanlar" içinde ama "işbaşı yapmaya hazır olanlar" diye tanımlanıyor. TÜİK'in tanımlaması ile bu grup şu özellikteki nüfustan oluşuyor:
"Çeşitli nedenlerle daha önce çalıştığı işinden uzaklaştırılmış ve işine geri çağrılmayı beklediği için başka bir iş aramayan ile bölgede iş bulunmadığına inandığı için, mevsimlik çalışma, ev işleriyle meşgul olma, öğrencilik, emeklilik ve çalışamaz halde olma gibi nedenlerle iş aramayıp, ancak 2 hafta içinde işbaşı yapmaya hazır olduğunu belirten kişilerdir.".
Anlaşılacağı gibi, bu nüfus iş aramaktan bezmiş, bal gibi işgücü, iş olursa hemen işe başlarım diyen bir nüfus ve en önemlisi bunların sayısı hızla artıyor. 2004 yılında bu tanımdaki nüfus 1 milyon 43 bin kişi olarak ölçülürken geçen yıl 1 milyon 674 bin kişi , bu yılın Ağustos ayında ise 2 milyon 101 bin olarak ölçülmüş. Yani, resmi işsiz olarak duyurulanların yüzde 95'i. Bu kategorinin payı, 2005'e göre yüzde 25 artmış. Artış, 2004'e göre ise yüzde 100'ün üstünde.
Demek ki, resmen açıklanana yakın, bir de terminoloji ile saklı tutulan, yokmuş gibi davranılan bir o kadar işsiz var ve bunları üst üste eklediğinizde işsizlik oranı da yüzde 9,1 değil yüzde 16,1'e çıkıyor. Bu demektir ki, ülkedeki işsiz sayısı da 2,3 milyon değil, 4.5 milyona yaklaşmış durumda.3
Özetle
Özetlemek gerekirse, Türkiye kapitalizmi, 2006'da ciddi bir kalp krizi yaşadıktan sonra 2007'ye büyük kırılganlıklar ve endişelerle giriyor. Sıcak para girişinin yerini çıkışa terk etmesiyle yaşanabilecek altüst oluşu frenlemenin tek yolu, spekülatif, şantajcı sıcak paraya istediği yüksek faizi vermek. Bunun tersi bir politikanın önü, pozisyonlarını düşük kur-yüksek faiz politikasına göre belirlemiş egemen sermaye kesimince kesilmiş durumda. Sermaye birikimini artan dış borçlanmalar ile sürdüren bu kesim, sözkonusu politikanın kamuya, topluma getirdiği ağır yüke rağmen devam ettirilmesinden yana. Ancak, bu politikanın devamı buz üstünde yürümeye benzemekte. AB ile ilişkilerin gerilmesi ve sıcak parayı ürkütme potansiyeli, dış konjonktürde esen rüzgarların şemsiyeyi tersyüz etme ihtimalinin artması, büyüyen cari açık, artan dış borç yükü, hanehalkının sürüklendiği borçlanma, artan işsizlik, derinleşen gelir uçurumu gibi kırılganlıklarla bu çizginin sürdürülebilir olma şansının da her geçen yıl azaldığı aşikar. 2006'da, üstünde yürünen buz biraz daha inceldi, 2007'de ne kadar dayanacağını ise zaman gösterecek. (MS/TK)
Notlar:
(1) Yabancı kaynaklı sıcak para stoku 2005 sonunda 58,6 milyar dolar düzeyinde bulunuyordu. Ocakta 63.7 milyar dolara, şubatta ise 67.2 milyar dolara kadar yükselen Türkiye'deki sıcak para stoku martta 61.9 milyar dolara düşmüştü. Nisanda yeniden 63.4 milyar dolara yükselen sıcak para stoku Türkiye ve uluslararası piyasalarda yaşanan dalgalanmanın da etkisiyle mayısta 48.9 milyar dolara, haziranda ise 41.7 milyar dolara kadar küçülmüştü. Haziran ayında 41.7 milyar dolara kadar gerileyen Türkiye'deki yabancılara ait sıcak para stoku kasımda 60.8 milyar dolara yükseldi.
(2) Hazine verilerine göre, kamu finansman açığının denkleştirilmesinde özelleştirme geliri 2005'te 1 milyar 773 milyon YTL iken 2006'nın ilk 10 ayı sonunda 7 milyar 159 milyon YTL'ye çıktı.
(3) Tarım dışı işsizlik resmen yüzde 13 dolayında ifade edilirken bazı bölgelerde yüzde 20'leri aşıyor. Örneğin Adana-Mersin bölgesinde bu oran yüzde 22. Bkz: M.Sönmez, İşsizliğin Coğrafyası 2005