Yılbaşı kimi zaman içimizi umutla dolduran, kimi zaman yeni kararlar aldıran; en nihayetinde ise sevdiklerimizle bir arada olmanın keyfini hissetmenin en renkli zamanlarından biridir. Yeni yıl sofraları ise bu birlikteliğin altın dokunuşu...
Farklı farklı kültürlerden bu sofraların hikayesini bizzat dinledik, araştırdık ve sizlere de anlatmak istedik. Gelin topraklarımızdaki bu kültürel zenginliği birlikte keşfedelim...
Ermeni sofralarının yıldızı “Topik”
Ermeni Kilisesi takvimine göre 6 Ocak’ta kutlanan ve Kutsal Gün (Surp Dızınunt) olarak da bilinen Noel, ikinci yüzyılda Mısır’da yaşayan Hristiyanlardan bu yana yaşayan bir gelenek.
Ermeni Kilisesi’nde Hisnah (50 günlük dönem) adı verilen ve 7 hafta süren bu hazırlık sürecinin birinci, dördüncü ve yedinci haftalarında kilise üyeleri vejetaryen bir perhiz uyguluyor ve ardından her cumartesi günbatımında dualar ve ilahiler eşliğinde mor renkli yeni bir mum yakılıyor. Aileler, akrabalar ve dostlar ile geçirilmesi çok mühim olan bu yılbaşı gecesinde sofrada boşluk kalmayacak şekilde bir masa hazırlamanın önemi büyük.
Alin Hanım’la sohbet ediyoruz. “Bir Ermeni’nin yılbaşı sofrasının olmaza olmazları nedir?” diye soruyorum kendisine. Yanıtı iştah kabartıcı... Çeşit çeşit dolmalar, deniz ürünleri, lakerda ve kuruyemiş çeşitlerinin olmazsa olmaz olduğunu söylüyor kendisi. Ancak bütün bu lezzetlerin yanında ise sofranın olmazsa olmazı, tabiri caizse yıldızı belli: “Topik.” Peki nedir şarkılara konu olan bu mezeyi bu kadar önemli kılan şey? Gelin birlikte öğrenelim.
Topik veya orijinal ismi ile “topig”, özellikle din görevlilerinin perhiz dönemlerinde kolay bozulmayan, taşınabilir ve doyurucu bir yiyecek olması sebebiyle tercih ettikleri bir yemek olması sebebi ile bir gelenek haline geliyor. Bu sebepten dolayı “keşiş yemeği” olarak da anılan topiğin Ermeni kültüründeki yeri öyle büyük ki, bir Ermeni kadını eğer topik yapmayı öğrenmişse bu “evliliğe hazır” anlamına geliyor. Hatta çeyizlerinin en kıymetli parçalarından biri ise topik bezi olarak da bilinen tülbentler.
Topiğin yapımında da bol miktarda kullanılan tahinin Ermeni mutfağında oldukça tercih edilen bir besin olduğunu söylüyor Alin Hanım ve bahsettiği kalabalık yılbaşı sofralarının bir yıldızının da humus olduğunu ekliyor.
Kapanış için tatlıya geçiyoruz. Soframızda bir çeşit aşure olan “anuşabur” var. Anuşaburun bilindik aşureden farkını Alin Hanım şöyle açıklıyor: “Anuşabur aşureden daha az şekerli olup içerisinde fasulye, nohut gibi bakliyatlar yerine bol miktarda kuruyemiş, meyve ve buğday içeriyor. Üzeri yine kuruyemiş ve nar ile süslenerek servis ediliyor.”
Tatlı bir yılbaşı: “Roş Aşana”
Yahudi takvimine göre dört yılbaşından birisi olan ve “insanın yaratıldığı ve dünyanın kuruluşunun tamamlandığı gün” olarak bilinen Roş Aşana, tarihleri yıllara göre değişse de Eylül-Ekim aylarına denk gelen bir bayramdır. Bu sene 15-17 Eylül tarihleri arasında kutlanacak olan Roş Aşana İbranicede Roş-baş, Şana-yıl anlamına gelmekte olup, Yılın Başı ( רֹאשׁ הַשָּׁנָה) olarak çevrilebilmektedir.
Yahudi geleneklerine göre yeni yıl için güzel dilekleri yansıtmanın yollarından birisi simgesel yiyecekler ile sofrayı donatmaktan geçiyor. Her dilek için bir anlamı bulunan yiyecekten bazıları ise şöyle:
“Tanrı’dan nefret edenlerin ve kötülüğümüzü isteyen herkesin (içindeki kötülüğün) yok olması dileği için Pırasa, uzaklaşmaları için Pazı (veya ıspanak), bu kişilerin (içindeki kötülüğün) sonunun gelmesi için Hurma, Tanrı bizi yargılarken sadece sevaplarımızı dikkate alması için Kabak, bereket için Balık (veya börülce), daima ‘baş’ olmamız için kuzu veya balık başı.” Bu sefer yönümü üniversiteden arkadaşım Lara’ya çeviriyor ve aynı soruyu ona da soruyorum. “Roş Aşana’da olmazsa olmaz diyebileceğimiz iki yiyecek elma ve bal diyebilirim. Elmalı bir tatlı, elma reçeli veya sadece tatlı bir elma olarak farklı varyasyonlarla sofrada bulunabilir ancak en nihayetinde elma ve bal bulunması Roş Aşana’nın önemli geleneklerindendir. Bolluğu, bereketi ve tatlı bir yılı simgeler” diyor. Aynı şekilde bolluk ve bereketi temsil eden bir yiyecek olan nar tüketimin de önemini Roş Aşana’nın önemli geleneklerinden olduğunu belirtiyor.
Yeni yıl baharla gelir: “Adıge Yeni Yılı”
Farklı kültürlerde farklı isimler ile kutlanan ancak en yaygın ismi ile Nevruz olarak bilinen 21 Mart, Çerkeslerde “Adıge Yeni Yılı” olarak kutlanmaktadır. (Ğemre yat’emre şızexek’ veya bir başka ifade ile Vağueber ş’ım qışıxek’) diye tanımlanan bu gün, gece ile gündüzün eşitlendiği gün olarak kabul edilir. Yeni yılın başlangıcı olmasının yanı sıra bu gün aynı zamanda ilk baharın başlangıcı olarak da kabul edilmektedir.
Astronomi bilimi ile iç içe olan Adıgeler kutup yıldızı, büyük ayı ve samanyolunu sürekli yön belirlemek için kullanır, yıldızlara bakarak doğada olabilecek önemli değişimlere dair tahminlerde bulunurlarmış.
Bu tür yetenekleri olan kişiler ise Adıgeler arasında çok itibar görürlermiş. Adıgelerin “Vağuebe” adını verdikleri (yunus-delfin) takım yıldızı kuzey Kafkas’ın gökyüzüne yerleştiğinde ise (21 Mart’a tekabül eder) bu olay ilkbaharın ve aynı zamanda yeni yılın başlangıcı sayılırmış. Bu sebeple Mecusi inanışından kalma bir gelenekle o gün ateşin tanrısına kurban kesilerek bütün ailenin bir araya geldiği ve tanrıya saygılarını sundukları bir kutlama yaptıkları çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler arasındadır.
O gün kötü ruhların serbest kaldığı ve yeni yıl ile eski yılı birbirine karıştırdıkları gibi bir inanışın da mevcut olduğu halkın kötü ruhları uzak tutmak için evlerin ocaklarında ateşler yaktıkları ve yakılan ateşin dumanının kapı ve pencerelerin önünden geçirilerek, külleri ise evlerin etrafına serpiştirilerek büyülerden, büyücülerden ve kötü ruhlardan korunulacağına inanılırmış.
Aynı zamanda 21 Mart günü süslenen ağaca çeşitli hediyeler asılır, ailelerin bütün fertleri sofrada olmak üzere toplanarak bu ağacın altında yemek yenilirmiş. Daha sonra hastaların şifa bulması, yoksulların zenginleşmesi için dua edilir, güneşe ve sıcağa yakararak bereket, iyilik ve güzellik dilenirmiş.
Bu ritüellerin çoğu şu an gerçekleştirilmese de Adıge Yeni Yılı Çerkesler tarafından halen devam ettirilen bir gelenek. Aile üyelerinin maddi olanakları el verdiğince sığır, koyun, tavuk ya da hindi keserek toplandığı ve baharın gelişini kutladığı sofralar hâlâ kültürlerinin bir parçası olarak varlığını sürdürmekte.
Binlerce yıllık gelenek: Serê salê
Julien takvimine yani Hicri takvime göre 13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan geceyi yılbaşı olarak kürtler binlerce yıldır bu geleneği sürdürmeye devam ediyorlar. Kürtçede “yılın başlangıcı” anlamına gelen “Serê salê”, yemeklerin yapılıp ailelerin bir araya geldiği bir bayram gibi kutlanması ile biliniyor. Sonbaharda hazırlanan kışlıklar bu özel gün için çıkarılır, tepsi tepsi tatlılar yapılır, filelerde ve saman içinde bekletilen karpuzlar ve külahlı kış kavunları yalnızca yılbaşında sofrada yer bulur.
Çocukların tıpkı Avrupa ve Amerika’daki Cadılar Bayramı gibi kostümler giydikleri, ancak yalnızca büyüklerin kılığına girerek gerçekleştirdikleri bir de gelenekleri var.
Serê Salê / binê salê
Pîr qûrbane / xortê malê."
"Eski yılın son gününü yeni yılın ilk gününe bağlayan bu gecede evin yaşlısı delikanlıya kurban olsun."
Ya da;
"Ser ê salê / binê salê
Xwedê bi hêle / Pisînga bınê manqalê."
"Yılın son gününü yeni yılın ilk günüyle buluşturan bu güzel gecede, Tanrı evde mangalın dibindeki kediyi bile korusun." Tekerlemeleri ve kostümleri ile kapı kapı dolaşan çocuklar bu geleneğin en renkli detaylarından.
Bu geleneğin Noel Babaları olarak adlandırılan Serê Salê'ler ise hediye vermek yerine yılbaşı için yapılan yemeklerden ve bir miktar paradan alabilmek için evleri ziyaret eder, alamazlar ise alana kadar evden ayrılmazlarmış.
Yılbaşı’nda Rum Sofraları
Rum Mutfağı, özellikle İstanbul’da oldukça kök salmış bir mutfak olup gelişmiş meze kültürü ile damak tadımızı derinden etkilemiştir. Düğün ve bayram sofralarında olduğu gibi Noel’de de mezelerle donatılan sofralarda dalak, midye, lahana, uskumru dolmaları, mayonezli levrek, Arnavut ciğeri, midye tava ve balık köftesi sofranın olmazsa olmazlarıdır. İstanbullu Rumların yılbaşı sofralarında ise başrolde hindi değil, haşlanmış kuzu budu rulosu yer almaktadır. Ev yapımı likörler de özenilmiş bir yılbaşı sofrasının olmazsa olmazı olarak yerini alır.
Rumların yeni yıl sofrasının vazgeçilmez bir unsuru da Rumların Noel Babası sayılan Kayserili Aziz Vasili’nin adını taşıyan sakız ve mahlepli yılbaşı çörekleridir. Hatta bu çöreklerin içerisine bir adet madeni para konulur ve paranın içinde olduğu dilimi alan kişinin yıl boyunca şanslı olacağını inanılır.
25 Aralık günü Fener Rum Patrikhanesi’nin bahçesindeki Aya Yorgi Kilisesi’nde yurt içinden ve yurt dışından katılan yüzlerce Ortodoks ile yapılan Noel Ayini ise en önemli dini ritüel olup, Rum Patriği’nin liderliğinde ilahiler söyleyip mumlar yakılarak gerçekleştirilir.
İşte farklı kültürlerde yılbaşı gelenekleri ve sofraların vazgeçilmez lezzetleri bu şekilde. Tarihler, lezzetler hatta gelenekler değişse de kalabalık sofralarda bir araya gelince yapılan muhabbetlerin tadı hep aynı, hep sımsıcak...
(ES/EMK)