Anahit Ghazaryan anlatıyor...
Büyükannem Sırbuhi 1906’da, Van Gölü’nün doğu kıyısında bulunan Alür köyünde (Alaköy) dünyaya gelmiş. Dedem Mampre de bu köyde doğmuş. Kaderleri onlar henüz daha bebekken belirlenmiş. Aileleri onları beşik kertmesi yapmış. Dedem hakkında çok az bilgiye sahibim, kendisi konuşmaktan haz alan birisi değildi. Büyükannem soykırımdan her bahsettiğinde dedem derin bir nefes alır ve bir sigara yakardı. Büyükannem sürekli anlatırdı, sanki rahatlayamıyordu. Köyüne karşı dinmeyen bir hasreti vardı, son nefesine kadar “Bir gün gideyim baba evimi göreyim” derdi.
Olaylardan hemen önce Alür köyü her zaman olduğu gibiymiş. Büyükannemlerin evine babası Margar'ın Türk tanıdığı gelmiş ve bir saldırı olacağını söylemiş. O zaman evde büyükannem, henüz evli olmayan halası Noyemzar ve annesi Yengibar varmış. Türk arkadaşı dedemin evde olmadığını görünce evdekileri kendi evinde saklanmayı teklif etmiş. Gidip bir süreliğine orada kalmışlar. Ancak komşular evde Ermenilerin olduğunu gördüğü için ev sahibi de tehlikedeymiş. Tam da katliamın yaşandığı dönemde oradan çıkmaya mecbur kalmışlar.
Alür köyü o dönem o bölgede en çok Ermeni’nin yaşadığı yermiş, iki tane Ermeni kilisesi ve bir de karma okul varmış. Bütün köy bir gece kül olmuş. Kaçabilen erkekler kurtulmuş, diğerleriyse yanmış, öldürülmüş. Kadın ve çocukları kilisede toplayıp kapıları kapatmışlar. Kilisede yaklaşık 40 gün aç ve susuz yaşamışlar. 41. günde kapılar açılmış, ancak kilitli kalanların çoğu açlıktan ölmüş. Sağ kalanlarsa sürgüne zorlanmış. Van Gölü’nün yanından geçerken iki kadın haç çıkarıp uçurumdan atlamış.
Göçe zorlananları Salmast'a (Selmas) götürmüşler. Burada belli bir süre çadırlarda kalmışlar. Tehcir yolunda, Salmast'a varana kadar büyükannemin annesi yoldaki zorluklara dayanamamış ve humma hastalığına yakalanmış. Büyükannem annesine sarılmış, ısıtmaya çalışıp kalkması için yalvarmış, ancak annesi ölmüş. Halası zorla çocuğu artık nefes almayan annesinden ayırıp uzaklaştırmış. Büyükannem ve halası Noyemzar bir duvarın kenarına oturmuşlar. Biraz sonra kapı açılmış ve başörtülü bir kadın onları içeriye çağırıp yemek vermiş. Biraz dinlenip yemek yedikten sonra göçe devam etmişler. Önce Salmast sonra da Bağdat’a geçmişler. Büyükannem palmiye ağaçların altında uyuduklarını anlatıyordu. Onları daha sonra Batum’a götürmüşler. En kötüsüyse Noyemzar ve büyükannem Batum’da birbirini kaybetmiş. Dedem Margar’sa o sırada ailesinin izini takip ediyormuş. Şans eseri onlarla aynı zamanda Batum’a varmış. Dedem orada Noyemzar’la karşılaşmış ve uzun süre birlikte büyükannemi bulmaya çalışmışlar ama başarısız olmuşlar.
Dedem umudunu tamamen kaybetmiş bir halde ablası Noyemzar’la birlikte Amerika'ya gitmiş. Halasından ayrı düşen Sırbuhi başka bir göçmen grubuna karışmış, tam da o grubun içinde şans eseri Mampre dedemle karşılaşmış. Bu defa ikisi birlikte Noyemzer’ı aramaya başlamışlar ama nafile. Daha sonra Sırbuhi ve Mampre Doğu Ermenistan'a Artaşat'a oradan da 1921'in sonbaharında Davalu köyüne gitmişler. Sırbuhi’yle Mampre orada evlenmişler ama bir yandan da kaybolan akrabalarını aramaya devam etmişler. Tam olarak nasıl olduğunu bilmesem de büyükdedem mucize eseri büyükannemin yerini öğrenmiş, irtibata geçmişler. Büyükannemin o günlerdeki mutluluğu tarif etmek adeta mümkün değilmiş… Ama ne yazık ki yüz yüze gelemediler. Büyükannem yüreğinde böyle büyük bir hasretle hayata veda etti ve son nefesine kadar yaşadığı acıyı dile getirdi. O hasretten bir parça da bizim içimizde kaldı. (NA/HK)
* “100 yıl… Gerçek hikâyeler” başlığı altında, analitik haber ajansı ‘Armedia’ ve sivil toplum kuruluşu ‘Avrupa Entegrasyonu’ tarafından gerçekleştirilen ‘Beni Kurtaran Türk’ projesi soykırımdan kurtulanların, yakınları tarafından aktarılan gerçek hayat hikayelerini sunuyor. Proje, Birleşik Krallık Dış İşleri ve İngiliz Milletler Topluluğu Ofisi’nin desteğiyle gerçekleştirilidi.
Dizinin diğer yazıları:
* Aris Nalcı "Beni Kurtaran Türk" Projesini Anlattı: Bu Hikayeler Soykırımla Önyargısız Yüzleşme İçin Anlatıldı
* “Katliamdan Kurtulan İki Dal Birbirine Tutunup Bir Meşe Olmuş”