Bu kalabalık yaşamların öznesi haline gelmiş amaç: para. Büyük şehirlerin kaosu. Terkedilmiş ve özlenmemiş hisseden insanın bu duyguyu içine sokan şey! Küçük şehirlerin, büyük şehirlerle kıyası nedir?
Ya da özneyi, nesnelerin arasında eriten şey? Yok olma fikri hatırlandığında, daha çok eğlence, daha çok oyuna bırakıyor kendini. Böylece para bütün hükümleri koyucu, yön belirleyici, yaşam tarzı olarak tek gaye oluyor! Bir oyalama mekanizmi...
Hırsızlar, bedavacılar ya da kısaca hepsini ifade eden amaçsızlar... Onları büyük şehirlerin her köşesinde birikirken, oynaşır yada yüksek sesli şuh kahkahalar arasında yapmacık repliklerini okurken görüyoruz.
Bütün bir mekânı kaplıyor cisimleri. Rutinin üzerine çıkmaya çalıştıkları halde, daha da artan bir hızla rutinin altına doğru kaymaya devam ediyorlar.
İlerlemeyince özgür hissetmemek
İnsanı böyle maddeleştiren, kemik ve et parçası yapan nedir? Sanayileşme ile birlikte gelen daha çok kazanma hırsı mı? Gerçek şu ki bu dünyada statülerin eşitlendiği bir çağ olmayacaktır.
Bütün sistemlerin; komünizmin, liberalizmin, hümanizmin ya da üst ilahi sistemlerin uygulanmaya çalışılmasına rağmen; insan, insan oldukça eşit bir statüden söz etmek bir ütopya olarak kalacaktır sanki.
Neden? Çünkü bu insan oluşudur, İnsanın başlangıçtan beri var olan yapısıdır. İnsan genesisten (yaratılış) beri iki dağ altına karşılık, bir üçüncüsünü daha şehvetle istemiş, bir hüküm, boyunduruk altına girmek istememiş fakat boynuna uzun bir ip geçirilmiş koyunlar gibi bu araziyi boş ve özgür sayarak, uzunca bir mühlet dilediğince yeşil otlarından yemiş ama bir gün, ipin sona erdiği yerde, daha ileriye gidemediği yerde özgür olmadığının farkına da varmıştır. Geç gelen bir evrekadan ( bulmak) sonra.
Tasarım yarar sağlıyorsa hakikattir
Kimi hayatlar vardır, gerçekten yaşanmıştır. Bu yaşanmış hayatlara özenen insanlar vardır, onları takip eden. İnsanın amacını kavrayamadığı yerde, amaçları olan insanı bir amaç olarak kavraması doğaldır!
Ve tabiatıyla doğru. Fakat amaçlar nehirlerin bir okyanusa akması gibi aynı okyanusta birleşmeyecektir. Amaç bir kavrayış oluşudur. VVilIiam James'de olduğu gibi:" Bir tasarımın kendisine inanmak bize yarar sağladığı sürece hakikattir."
Ve şehirlerde mutluluk oyuncuları... Oyalananlar... Schopenhuer, aşkın metafiziği isimli çalışmasında: "Acı ve mutlulukların olmadığı bir dünyada, can sıkıntısından yaşanılamayacağını" söyler. Halbuki acı ve mutlulukların çerçevelediği bir aşk, şehirlerdeki insanı "mutlak amaç" doğrultusundan soyutlayacak ve onu aşk kaosunun bitip, tükenmeyen oyalanma oyunu içine itecekti.
Ve caddeler, kaldırımlar, sokak araları durmadan akan ayak sesleri, insan kahkahaları; topluluğun, sosyal kutuplaşmaların çokluğuyla gelen unutuşlarla, yok olmayı unutmak adına, var olmayı unutmak adına, düşünmeyi unutmak adına, sırf hayatı geçiştirmek için, anı yaşamak için her gece yeniden dolacak ve hayat bu büyük kentlerde, bu kaosta sürüp gidecekti. (MBÖ/EZÖ)
* Mustafa Burak Sezer'in yazısını ADA Dergisi'nden aldık. Dergi kültür, sanat ve edebiyat içerikli. Üç ayda bir Trabzon'da yayımlanan dergide denemeden söyleşiye, şiirden makaleye çeşitli yazılara yer alıyor.