Meseleyi önceki hafta Prof. Erol Mutlu ve Pakize Barışta yazmışlardı olmayan "köşe"lerinde. Medyanın genel ahvalinden koparıp tartışılamayacak "köşeciler" sorunsalına bir çözüm aramanın vakti geldi de geçiyor.
Esasında bu çözüm yolu kimi "marjinal" kesimlerde yıllardır aranmıyor da değil. Ama bu "marjinal" kesimler seslerini duyurabilecek "köşe"lerden mahrum olduklarından "kitleler" köşeci sorunsalından bihaberler henüz.
Bana kalırsa bu memlekette medyanın ve beraberinde gazete köşelerinin "evrimi"ni en iyi karikatürize eden gösterge, Posta gazetesinde yazan Yazgülü Aldoğan'ın köşesine verdiği isim: "Yazgülü'nün Konağı".
Aldoğan, bilinçli yahut bilinçsiz, köşesindeki fotoğrafa bir konak çizimi yaptırarak ve köşesini "sağlık köşesi", "spor köşesi" gibi "oda"lara ayırarak bu ironiyi daha da ileri taşıyor.
Köşeciler "evlerini" satmaya yanaşmışor
Bir metafor olarak Yazgülü Aldoğan'ın köşesine verdiği isim medyanın halini özetliyor: Medya patronları sahibi oldukları gazete ve televizyonlarını kendi "malları" gibi görüyor -ki içinde yaşadığımız sistem "gereği" gerçekte de öyle- herhangi bir devre mülkleri gibi istedikleri şekilde "yönetiyor".
Bazen ihtiyaç duyduklarında "kira"ya veriyor, bazen de tümden satıyorlar.
İşte bu devre mülklerde istihdam edilmiş köşeciler de patronları gibi köşelerini evleri sanıyorlar. Patronlarından bir farkları var ama, evlerini değil satmaya kiraya bile vermeye asla yanaşmıyorlar.
İşte artık ayyuka çıkan ve çoğumuza illallah dedirten pratikler de bundan sonra geliyor. Köşeciler, evleri sandıkları köşelerinde sadece evlerinden-kendilerinden bahsediyorlar.
Eğlencelerinden, okudukları kitaplardan, tatillerini nasıl geçirdiklerinden, aşklarından, seks hayatlarından, bahsetmeyi bir meziyet sayıp herhangi bir ev sahibi rahatlığı veya fütursuzluğuyla arz-ı endam ediyorlar. Ve tabi bu köşeciler -ki sayıca hiç de az sayılmazlar- medyada esas üretimi gerçekleştirenlerden, yani başta muhabirler olmak üzere editörler ve yazı işlerinin diğer emektarlarından, kat kat yükseklikte ücretlerle de donatılıyorlar.
Hem zaten mütevazı davran(may)ıp köşelerine "ev" değil de "konak" demeleri bunun bir göstergesi.
Kusurlu medyacılara karşı...
Köşe yazarlarına sadece konak tahsil edilmediğinin ise hepimiz ayırtındayızdır umarım. Medya aleminin muharrir zevatında en imtiyazlı kimselerdir onlar. Ve işte eşyanın tabiatı gereği imtiyazlarla donanmış bu zevat imtiyazlarını, ekonomik, sosyal ve siyasal ayrıcalıklarını korumak/muhafaza etmek için kendini donatan "sistemi" de kollamaya adarlar kendilerini. Böylece "kendini muhafaza'', giderek sistem muhafazakarlığına evrilir.
Erol Mutlu'nun ifadesiyle bu "neogazeteciler" veya Pakize Barışta'nın yakıştırmasıyla "kusurlu medyacı"lara yurttaşların ne tür bir reaksiyon geliştirecekleri/geliştirmeleri gerektiği, medyanın geneline alınacak tavırdan bağımsız düşünülemez.
Pakize Barışta yazısında, sivil örgütlerin de dahliyle oluşacak bir "ortak akıl" yoluyla bu tür "kusurlu medyacı"ların elimine edilebileceğini gündeme getirdi.
Ancak eğer böylesi bir eliminasyon gerçekleşecekse, bunun sonu pek de çabuk gelmeyecektir. Zira, ne "Hıncal'ın köşesi", ne "Yazgülü'nün Konağı" medya sahiplik yapısından bağımsız.
Bu nedenle de meselenin bir çırpıda hallolunamayacak bir giriftlikte olduğunu görmek gerekiyor. Pakize Barışta, "ortak akıl" deyip çözüm yöntemini muğlak bırakarak bitirmişti yazısını.
Beşinci kuvvet oluşturalım
Naçizane önerim; artık çoğu Avrupa ülkesinde en başat tartışma mesellerinden olan, medyadan yakınan herkesin bir medya eleştirisi kurumlaşması yaratmaya girişmeleri.
Bakınız Ignacio Ramonet, zehirlenmemiş bir enformasyon sürecinin yaratılması için ne öneriyor:
"Artık bizlere sorulan yurttaşlık sorusu şudur; nasıl tepki verilmeli? Yanıt basit: Bir 'beşinci kuvvet' oluşturmalıyız. Bu yeni egemenler koalisyonunun karşısına bir yurttaş kuvvetiyle çıkmamızı sağlayacak bir 'beşinci kuvvet'."
Ramonet, beşinci kuvvetin de, oluşturulacak bir Uluslararası Medya Gözlemevi ile somutlaştırılabileceğini söylemişti. Bu Medya Gözlemevi'nde ana akım veya alternatif medyada çalışanlar, akademisyenler ve yurttaşlar "zehirlenmemiş bir haber" için uğraş verecekler, ilgilileri uyaracaklar.
Ramonet'in önerdikleri Türkiye'de veya dünyada ne ölçüde hayata geçirilebilir, işte bunu tartışmaya almalı, gündemleştirmeliyiz.
Lakin ne Hıncal Uluç, ne "arazi büyüklüğündeki köşenin sahibi", ne de onların muadilleri, kendilerine yönelik birkaç eleştiriyle "konak"larından asla çıkmayacaktır... (HA/ÖG)