Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet
Gazeteciler de kimi zaman doktorlar gibidir. Bir doktor nasıl ki bedenin ve ruhun işlemeyen yerlerini bulup tedavi ederse, bir gazeteci de topluma o bakış açısıyla yaklaşır.
Toplumun artık kronik haline gelen sorunlarını, neredeyse bir doktor gibi mercek altına alır ve sorularıyla ilk neşteri atar. Büşra Sanay da o neşter soruların peşinden giden gazetecilerden.
Sanay, Türkiye’de “tabu” haline getirilen konulardan “aile içi istismarı” araştırdı, psikolog, sosyolog, sosyal hizmet uzmanı ve mağdurlarla konuştu. 2018’de Doğan Kitap'tan çıkan “Kardeşini Doğurmak: Türkiye’de Ensest Gerçeği” kitabı, bugünlerde 24’üncü baskısını yaptı.
Sanay, kitabın yayınlandığı ilk günlerinden itibaren “beni de dinleyin” mesajları aldığını söylüyor, “duyduklarımı hiç unutmadım" diyor.
"Unutmadıklarına" istinaden “Bu kadar istismar edilmiş insan varken kıyamet neden kopmadı? ” diye düşündüğünü söylüyor.
Bu arada Sanay'ın bir mesajı da tüm topluma ve yetki sahiplerine:
“Zaten bunlar oluyorsa ve cezasız kalıyorsa kıyamet kopmuş aslında, herkes paramparça.”
cnn'deki görevinden ayrılan ve bugünlerde Londra'dan seslenen Sanay, göç hikâyesini ve sonrasını da yeni kurduğu youtu.be kanalından paylaşıyor.
Gazeteci Büşra Sanay anlatıyor.
“En acısı Ankara Gar patlamasını anlatmaktı”
Kaç yıldır gazetecilik yapıyorsunuz?
Profesyonel anlamda 12 yıldır bu mesleği icra ediyorum.
Ama öncesinde tabii üniversitede okuduğum dönemde de çalışmaya başlamıştım. Profesyonel değil amatördü. Üniversitenin televizyonundan karasal yayın yapıyorduk.
Ama profesyonel anlamda toplamda 12 yıldır haber spikerliği yapıyorum. Bir diğer anlamıyla stüdyo muhabirliği yapıyorum.
"Tahir Elçi suikastini anlatmak yine çok acıydı"
12 yılda yaygın basındaydınız… Nelere tanık oldunuz?
En başta şunu söylemek isterim. Bizim işimiz görsel olduğu için görüntülerle anlatmak gerekiyor. Bazen hiçbir şey anlamasan bile görüntü çok şey anlatıyor. Hatta “yorumsuz getirelim ekrana” bazı olaylarda, haberlerde diyoruz.
Türkiye’de ve dünyada 12 yıl içinde neler yaşandığını hatırladığımızda aslında büyük bir kısmına ben de ekrandayken tanık oldum.
İşimiz zamanla yarışmak ve canlı yayın olduğu için o an gelen haberleri o anki haliyle ve başka bir ruh halindeyken anlatmaya çalışıyorsun.
Bunun içinde Tahir Elçi suikasti var, Ankara Gar Patlaması var. Dünyada Türkiye’de yaşanan depremler, patlamalar…
En acısı benim için Ankara Gar Patlaması’nı anlatmaktı. Yine Tahir Elçi suikastını görüntülerden anlayıp anlatmaya çalışmak benim için çok acıydı.
“Bu haberlere yer verilmeli”
Kadın ve çocuk haberlerine dair nasıl bir politika var?
Sadece benim çalıştığım kanalda değil ama görsel medyada kadın ve istismar haberlerini pek görmeyiz.
Aile içi yapılan istismar haberlerini neredeyse hiç görmeyiz. Bunun gerekçesini hiçbir zaman anlamadım. Aile kurumu bizim ülkemizde ve dünyada çok önemli görüldüğü için mi? Emin değilim, bilmiyorum.
Kaçırılan bir durum var. Bu işi yönetenler adına söylüyorum. Bu haberlerin anlatılması gerektiğini düşünüyorum. Benim görüşüm bu.
Özellikle aile içi istismar haberinin mutlaka verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Haberi verirken daha dikkat edersin, her şeyi vermezsin. Sonuçta intihar haberini verirken dikkat ediyorsan bu haberi de öyle verirsin. En azından o an haberleri izleyen öğretmenleri aileleri bilgilendirmiş olursun. O anda haberleri izleyen bir çocuk varsa istismara maruz kalıyorsa bunun için neler yapabileceğini az çok görebilir.
Tam da bu noktada, 24’üncü baskısı yapılan “Kardeşini Doğurmak” kitabına gelecek olursak…
Haberler de yer verilmeyince ben de konuyu daha gündemleştirmek istedim. Bu işi yaparken özellikle bu konuya dair detaylı bilgiler yer alsın istedim. Bir çocuğa “istismara maruz bırakıldın aklından ne geçti?” diye soramazsın. Avukatlara canlı yayında her şeyi soramazsın.
Ayrıca bir yandan da mağdur edilen insanlar ve bu konularda söz sahibi olan insanlara sosyal hizmet uzmanı, polis, gibi insanlarla konuşmak gerekiyor.
Böyle çok fazla istismar haberleri ajanslara düşüyor. Her haber düştükçe ajansta çalışan arkadaşlarımı arıyor ve detay bilgi alıyordum. Kanalda vermek için mi? hayır. İşim için kullanmayacak olsam bile.. Ama insan olarak benim yapabileceğim bir şey var mı? diye dahil olmaya çalışmıştım.
Sonradan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Gülü ile konuştum ve bana mağdur edilen çocuklardan söz etti. Ben de bu konuda çalışmaya karar verdim. Zülfü Livaneli ile bir araya geldik ve o da bunları kitapta toparlamam gerektiğin söyledi.
Sonrası nasıl ilerledi?
Ben istismar konularında röportajlar yapıp cnn.com’da yayınlıyordum, çok okunuyordu. Bu dibi olmayan karanlık bir kuyu kazdıkça daha da kararıyor. Oranın daha açılmamış bir sayfa olduğun gördüm. Hep aralanmış ama sonuna kadar gidilmemiş gibi geldi.
Bir sonuç olacak gibi oluyor ama sanki bir parmak şıklatılıyor ama faillere ceza verilmiyor. Bunları gördüm. Mahkeme heyeti neden bir çocuğa “neden bağırmadın?” diye soruyor. Ben röportajlar yaptıkça duyduğum şeyleri aklım almadı. Hepsi bende ayrı bir yer etti.
“Dinlediklerimi unutmadım"
Kimlerle konuştunuz?
Sosyologlar, sosyal hizmet uzmanları, avukatlar, öğretmenlerle konuştum. Sosyal medya üzerinden çağrı yaptım ve öyle insanlarla bir ayara geldik ve anlattılar. Hangi konularda susturulmak istendilerse o konuda konuşmak istediler.
Ayrıca İlahiyatçı Mustafa Öztürk hoca ile konuştum. Çünkü “bazı ayetlerde bunlar hoş görür” deniliyor. Bunu sordum. Bir de film yapımcısı ve yönetmen İlksen Başarır’la konuştum. O da “Atlı Karınca” isimli bir film yapmıştı bu konuda.
Ona da “film hiç cesur değil, çünkü ensest görüntüsü yok” demişler. O da “sinema bir şeyleri göstermekten göstermektir. Ben bunu tercih ettim” diye yanıtlamış. Ben de öyle düşünüyorum.
Çözüm önerileriniz neler?
Bir kere en önemlisi Türkiye’de son yıllarda sosyal medyanın da gelişmesiyle, farklı meslek gruplarının ortaklaştığı platformlar arttı. Bakanlıkların bu platformlarla daha fazla dirsek temasında olması gerekiyor.
Bu tür suçları işleyen insanların faillerin cezalandırılması gerekiyor. Tabii ben bu kitaba çalışırken şunu fark ettim aynı dosyalarda farklı mahkemeler farklı cezalar veriyor ya da serbest bırakıyor. Bu anlaşılır bir durum değil. Bu anlamda mutlaka cezalar verilmeli.
Dizi, çizgi film ve film aralarına çocukları bilgilendirecek kısa videolar eklenmeli. Ayrıca kitapta geçen bir öneri var. Bir sosyolog, istismar faillerine “ben istismarcıyım” yazılı kıyafetler giydirilmesi gerektiğini söylemişti. O insan utancıyla yaşasın diye.
Son olarak da hem mağdurların hem de istismarla mücadele edenlerin devletin kendilerinin yanında olduğunu bilmesi gerekiyor.
Çok ağır bir konuda onlarca kişiyi dinlediniz. Bu sizi nasıl etkiledi?
Bu konu beni çok etkiledi ki çok normal. Avukat değilim ya da psikolog değilim bu alanda o kadar bilgili değilim. Gazeteciyim.
Elbette önüme haberler geliyor önüne haber gelmesi okuması başka ama soru sorması başka.. Mağdurlara tek bir soru sorarken bile düşündüm. “Bana güvenir mi? bana güvenini kırar mı?” bu sorum. Ben kimseye zarar vermek istemiyorum sonuçta.
Duyduğum hikâyelerin hepsi çok sert ve bu beni çok etkiledi, değiştim. Cehennem gibi cümleler duydum.
Baktım insanlık yaşıyor. Tüm bunlar oldu ve kıyamet kopmadı mı? Aslında kıyamet koptu herkes paramparça.
Mesela, insanlar eğlenirken rahatsız oldum; bu kadar rahat olmamalılar dedim.
Doğum günü partisi yapmamalılar dedim. Bu kadar istismar edilmiş insan varken eğlenemezler bu kadar kolay olmamalı dedim.. Ama şimdilerde daha iyiyim.
Ben duyduklarımı unutmadım, yazdıklarımı unutmadım. Kitabı yazarken o duygudan çıkmamak için evden çıkmadan duygularımı anlatmaya çalıştım.
Kitabınızın bu kadar ses getireceğini tahmin ediyor muydunuz?
Ben bu kadar okunacağını düşünmedim. Kimse okumayacak diye bilgisayarımı kapadım defalarca yazıya devam edemedim. Ama hep şunu söyledim. Keşke bu mağduriyetler yaşanmasaydı da ben bu kitabı yazmasaydım, keşke.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Kitabı, herkesin anlayacağı dilde yazmaya çalıştım. Bir çare olsun ilaç olsun istedim. 2018’de çıktı bu kitap bu yılın ortasına kadar her gün mesaj geliyordu “beni de kurtar beni de dinle” diye…
Benden medet umdular. Ben benden medet ummalarını istemedim ama onları dinlersem doğru insanlara yönlendirebilirim diye düşündüm. Sorunu çözmede doğru insan değildim ama doğru insanlara yönlendirebilirdim.
İşin en kötü tarafı ben bu sorunların tükeneceğini düşünmüyorum. Ben de güzel şeyler söylemek isterdim ama hayatın gerçekleri. İnsanlık var oldukça bu suçlar da olacak…
Kitapla ilgili en büyük hayalim, umarım başka dillere çevrilir.
Kitap tanıtımından"Direkt büyüdüm, büyüttüler” |
(EMK)
*"Kardeşini Doğurmak / Türkiye'de Ensest Gerçeği" 2018, İstanbul, Doğan Kitap