Okuduğu kitaplarda kendinden bir iz bulmayan yoktur sanırım.
Peki bu izleri bir arkeolog gibi takip ederek kitapla birleştirip yazan kaç kişi vardır?
Şimdi sizi onlardan biriyle yeniden tanıştıracağız, Prof. Dr. Büşra Ersanlı.
Ersanlı'nın okuduğu kitapların kendisinde bıraktığı izlerle kendi hayatını harmanlaması ilk olarak 1 Kasım 2011 ile 13 Temmuz 2012 tarihleri arasında yaşamak zorunda bırakıldığı Bakırköy Cezaevi'ndeyken okuduğu kitaplarla başladı.
Kitaplarla dayanışma içerde yazılmaya başlandı
O dönem, Bakırköy Kadın Cezaevi'nden Juli Zeh'in Temize Havale, Irmak Zileli'nin Eşik, Ahmet Büke'nin Ekmek ve Zeytin, Oktay Uygun'un Federalizm kitaplarına ait yazıları "Büşra Ersanlı: Kitaplarla Dayanışma" başlığında hem bianet'te hem de Radikal Kitap Eki'nde yayımlandı.
Ersanlı cezaevinden tahliye olduktan sonra da kitaplar ve hayatını harmanlamaya devam etti, yazdı.
Kitabın kapak yazısını yazan Gazeteci Nadire Mater'in "Kitap dayanışma yazılarını kitaplaştıralım" önerisini geri çevirmeyen Ersanlı'nın son kitabı, "Kitaplarla Dayanışma İçeride ve Dışarıda" bu yazıların tamamından oluşuyor.
Ersanlı'nın kedileri, Fistan ve Mestan'ın da unutulmadığı kitabın kapağını da ressam Raziye Kubat tasarladı.
Kitapta, Rosa Lüxemburg, Ahmet Büke, Nurdan Arca'nın da aralarında olduğu 35 yazara ait 45 kitaba yer veriliyor. Kitabı, Gece Kitaplığı okurla buluşturdu.
"Daha önce Türkiye'de kitabın ve okuyanın böyle harmanlandığı bir kitap yapıldı mı bilmiyorum" diyerek sözlerine başlayan Ersanlı'yla söyleştik.
Anayasa profosörü olarak edebiyatla bu kadar içiçe olmayı neden tercih ettiniz?
Anayasa konusunda çok çalışmadım. Onu basın abarttı. Anayasa Komisyonu'na girdim ancak orda fazla çalışma imkanı bulamadım. Zaten ben siyaset bilimciyim. Ülkemizde öne çıkan bir sansasyonel durum, konu, insan etrafında dönüyor basın. Hiçbir şeyimi etraflıca takip etmeden, ne yapar ne eder demeden "anayasa profesörü" deyip çıktılar.
Biri Anayasacı yazmış hepsi kopya yapmış. Oysa anayasacı değilim. Edebiyat mezunuyum. Siyaset bilimine sonradan girdim. Bugün de Türkiye'de siyaset öğretmediğim için mutluyum. Bugün iyi bir örnek olmadığı için hangi örnekle anlatacaksınız. Hayatım boyunca hiç maske takmadım. Bu yaştan sonra da hiç maske takılmaz.
Edebiyatın geçmişi hatırlama, anlama konusunda belgesel niteliğinin yüksek olduğunu anlatan bir kitap vardı, Beatriz Sarlo'nun... Onu yazıda en sona aldım. Edebiyat belgelerinin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Aslında edebiyat bugün her şeyden herkesten çok daha gerçek ve bu gerçek her şeyden büyük. Bugün kullanılan birçok materyal tarihi belgeler maskeli ama edebiyat çoğunlukla maskesiz, ticari kazanç amacıyla yazılanlar hariç tabii.
Edebiyatın gerçeği büyüktür.
Kitapla ilişkiniz..
Kitabın önsözünde 11 sayfada kitapla bağımı anlatıyorum. Kitabın sizi hizaya sokma, yönlendirme özgürlüğünüzü kısıtlama yönü yok. Sinema da öyle. Beyin yıkama kitapları var ama onları da beyninizi yıkatmadan okuyabilirsiniz. Beynimizi yıkatmadan çok şey okuduk.
Çocukken çok heyecanlanırdım kitap okurken, sonradan düşüncelerim şekillenmeye başladığı yetişkin çağlarımda biraz değişti... Gençken kitap ufkunu genişletiyor ve senin inandığın şeye daha kuvvetli inanmana ve sorgulamana neden oluyor. Yaş alıp olgunlaştıkça kitabın sürükleyici yanına hatırlatıcı yanı da ekleniyor. Ben her bulunduğum ortamda herşeyi sorgularım.
"Anı kitabı değil"
Kitap ve hayatınızı harmanladığınız bu yazılar nasıl gelişti?
Cezaevindeyken kitap okumaya başladığım zaman kitaba dair başka bir durumla karşılaştım. Kitabın cezaevindeki manasını olgun bir insan yaşlanmış bir insan olarak kavradım. Daha önce de cezaevinde kitap okuyordum ancak bu şekilde bakmıyordum. Bir tane yazayım dedim, bianet'e yolladım. Hem bianette hem Radikal Kitap Eki'nde yayınlandı. Ben de cezaevindeyken yazmaya onlar da yayınlamaya devam etti. Bu bir cezaevi kitabı değil anı kitabı da değil. Cezaevindeki okumalardan esinlenmiş bir deneme kitabı.
Peki bu kadar disiplinli bir şekilde yazmayı nasıl başardınız?
Sonuçta ben öğretim üyesiyim ve oradan gelen bir disiplin var. Cezaevinin de kendisine has bir disiplin durumu oluyor. Bunun için müsait bir yer. Kocaman bir kütüphanemiz vardı. Bana çok kitap yollandı. Okudukça yazıyordum.
Hangi kitabı yazacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
Yazdığım kitapları mutlaka beğendiğim anlamına gelmiyor. Ama şunu net olarak söyleyebilirim ben de yazma hissi oluşturan kitapları yazdım. Daha çok kendi hayatımdan izler bulduklarımı, bana çağrıştırdıkları, derinleşebildiklerimi yazmış oldum.
Mesela Leyla Erbil'in kitabını okurken annemi hatırladım onu yazdım gibi. Dışarı çıkınca da yazmaya devam ettim. Mesela, Hrant Dink'le gittiğimiz Ermenistan gezisini, onun arkadan kalleşçe vuruluşunu hatırlatan Ferda Balancar'ıın dört kitabı vardı onları da yazdım. Ahmet Büke'yi cezaevinde okudum, sivri çarpıcı dili beni etkiledi. Nurdan Arca'nın kitabı hem kültürel hem sosyal coğrafya açısından önemliydi onu da yazdım.
"Yaşananlar değil anlatım orjinal"
Okumaların sizde bıraktığı izler neydi?
İnsan gençken okuduğunu başkasının bir macerası ya da edebiyattan biraz anlıyorsa güzel anlatımı ve dili çok güzel kullanmasına bir hayranlık duyup okuyor. Yaş aldıkça okuduğunuz hiçbir şeyin orijinal olmadığını sadece anlatımın orijinal olduğunu anlıyorsunuz. Kendinizle daha çok bağlantı kuruyorsunuz insanlar belli bir yaştan sonra haldur huldur çalışma ortamından çıktıktan sonra gençliğini, çocukluğunu daha çok anmaya başlıyor. Tecrübe birikimi o kitaplarla bütünleşip büyüyor.
Tabi bazı kitaplar da müthiş bir bilgi katıyor.
Mesela...
Rosa Lüxemburg'un mektuplarından oluşan kitap, Mehmet Uzun'un Kader Kuyusu o mesela, beni kendi biyografimle kuyunun içine tamamen çekti. Bunun beğenmekle veya beğenmemekle anlatamazsınız onu yaşadığımı söyleyebilirim yaşadım ve dolayısıyla onu uzun yazamadım çok buruk kaldım.
"Her kitap yeni bir bakış açısı"
Kaç yazar var biraz anlatır mısınız?
35 yazar 45 kitap var, bazı yazarların birden fazla kitabını yazdım. Bunların bazıları anlatım olarak çok kuvvetli. Mesela Selçuk Altun'un Bizans Sultanı... Genç yazarlardan Sine Ergun, Sibel Türker, Kerem Eksen örneğinde yalnızlık hissi benim neslimin tanımadığı bir şekilde veriliyor... Farklı anlatım gücü... Etkilendim. Yazarlardan 11'i iyi tanıdığım kişiler: Nükhet Kardam, Ergün Kuzenk, Selahattin Demirtaş, Osman Ulagay, Zeynep Oral, Emine Uşakligil, Kerem Eksen, Nurdan Arca ve Zakarya Mildanoğlu... Irmak Zileli, Mehmet Uzun... ve eski cezaevi arkadaşım Sevgi Soysal... yazılarımın kendimi de kapsaması kaçınılmaz oluyor bu durumda. Her kitapla yeni bir bakış açısı kazanıyor insan ve özellikle bir takım duyguları yeniden kuvvetle yaşatanlar kalıcı oluyor.
Leyla Erbil mesela çok vurucu, radikal düzeyde duygusal eleştiri yapıyor: Tuhaf bir Erkek'te
Benzer kitaplar gelebilir mi?
Türkiye'de ve Orta Asya'da tarih eğitimiyle ilgili makalelerim kitap olarak Tarih Vakfı Yayınları'ndan çıkacak sanırım bir ay içinde... Bundan sonra belki, sekiz on kitabın yarattığı tek bir duygudan hareket eden bir kitap yazabilirim. Bir deneme de olabilir.
Cezaevini tek bir kelimede anlatmanızı istesem...
Siyasi muhalifler için cezaevi hazırlamak korkunun dışa vurumu...
Karanlık değil aydınlık da değil psikolojik anlamda gri, fiziki anlamda gri. Mekan olarak kısıtlayıcı fikri özgürlük olarak güçlendirici...
Gökyüzü daima var o da mavi. (EMK)