Türkiye’nin yerel seçimleri Fransa yerel seçimleriyle aynı güne düşüyor. 30 Mart 2014. Ancak Fransa için bu ikinci tur seçimler. Birinci tur 23 Mart’ta cereyan etti ve sol seçmenin sol hükümete ne derece hayal kırıklığına uğramış olduğunu ifade ettiği bir tur oldu.
Marine le Pen’ci aşırı sağ beklenenin de ötesinde oy topladı. Ancak ne var ki hükümeti uyarmak için uçlara verilen bu oylar, ikinci turda seçmenin karşısına partiler arası müzakereler sonucunda yeni ittifaklarla çıkacak, sağ ya da sol, orta partilere yönelecekler.
İki turlu seçimin marifeti bu: ilk turda seçmen aşırı ya da olanaksız da olsa kuvvetlenmesini istediği yönelimleri ifade edebiliyor. İki tur arasında ise partiler seçmenin arzularını nazar-ı dikkate alıp, halefleriyle uzlaşma yolları arayıp, kendi ''mümkünleriyle'' yeni bir dengeyle yeniden seçmenin karşısına çıkabiliyorlar.
Yalnız bu sistemin de tarihi kazaları var. 2002 meselâ. O tarihte Lionel Jospin’in başbakandır, sosyalist hükümetin karşısında, esas olarak orta sağdan Chirac ve aşırı sağdan Le Pen vardır. Neticeden endişe etmeyen sol seçmen birinci turun rahatlığıyla ideolojisine daha yakın olduğu çeşitli küçük partilere oy verir, seçmen kitlesi daralmış Komünist Parti'ye, kitlesi henüz oluşmamış yeşillere vs...
Neticede ikinci tura Chirac’a karşı sosyalist Jospin değil Le Pen kalır. Seçim sonrası dehşete düşen sol seçmen oy verilmesi ''imkansız'' iki aday arasında kalmıştır, biri ırkçı, parlamenter sistemi hor gören ama kullanan Le Pen diğeri sağcı Chirac.
Ve evet düştüğü halden ancak kendini sorumlu tutabilen Fransız solu bu seçimlerde çareyi, kendi ifadesiyle «burnunu tıkayarak» ehven-i şer’e yani Chirac’a oy vermekte bulur. Chirac oyların yüzde 80’iyle yani muz cumhuriyetlerindekini andıran bir neticeyle başkan seçilir. Cumhuriyetçi ''namus'' kurtarılmıştır.
Türkiye’de seçimler tek turlu. Seçmen oyunu gerçek ideolojik seçiminin matematiksel neticelerini hesaplamadan veremiyor, ya da hesaplamazsa ''tam istemediği'' değil ''hiç istemediği'' neticelere de katlanmak zorunda kalıyor.
Bu seçimlerde yeni olan Kürtlerin Doğu’da da aday belirlemeleri ve yerel seçimlere bizzat katılmaları. Halkların Demokratik Partisi'nde (HDP) ifadesini bulan yenilikçi enerji, ''Kürt sorunu''nu çözme potansiyeli, kadınların siyasi sorumluluklardaki yeri ve bunun vaat ettiği eşitlikçi demokrasi yeteneği, Sırrı Süreyya Önder'in Gezi olayının ilk gününde İstanbullulara TienanMenvari kahramanlığını hediye etmesi... Şüphesiz bunlar haklı olarak HDP’ye yönelme arzusu uyandıran elemanlar.
Bu partinin şu hesabı da doğru olabilirdi: biz temsiliyet gücümüzü hesaplamak, göstermek durumuna geldik; çoğunluk olamayacağımızı biliyoruz, ama istediğimiz, belediye meclislerinde temsili yetimizi arttırarak katılımcı bir siyaset çerçevesinde etkin olmak.
Özellikle İstanbul söz konusu olduğunda bu hesabın tutması mümkün görünmüyor. Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) belediye başkanının bile başbakanın iradesini ifade etmekle yükümlü olduğu, söz, karar hakkının bu denli sınırlı olduğu bir yerel yönetim çerçevesinde, bu seçimlerde yüzde 10 gibi hiç beklenmedik bir oranda oy alsa bile HDP’nin ağırlığı ne olabilir?
Bugün Türkiye’de geniş anlamda bir ''sol'' hassasiyet taşıyanların ''doğal'' olarak yönelebilecekleri parti HDP olabilir. Ancak matematiksel düşünülecek olursa 2002’de Fransız seçimlerinde olduğu gibi, bu sol hiç katkı sağlamak istemediği iki oluşum karşısındadır: bunlardan birisi güçler ayrılığı prensibiyle, ifade özgürlüğüyle, hesap verebilirlikle ilişkisini kesmiş olan, kendi seçmeni de dahil olmak üzere kendi halkıyla alay eden, getirdiği sansürlerle Türkiye’yi de alay konusu yapmış olan bir otokrat. İstanbul’da olduğu gibi onu seçim matematiği çerçevesinde en fazla tehdit edebilecek muhalefet partisine verilmeyen oylar ona yarayacaktır.
İstanbul’u kaybetmenin iktidar için sonun başlangıcı olacağı konusunda genel bir kanı mevcut. Bunun dışında bir kaç ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminin ve 2015'teki genel seçimlerin Pazar günkü yerel seçimlerin sonucundan fevkalade etkileneceği de açıktır.
Ayrıca uygulamasıyla demokratik meşruiyetini kaybetmiş bir AKP’nin, İstanbul’a her anlamda iştahının zirvesinde bir AKP’nin, seçimlerden muzaffer çıkan bir AKP’nin gelecek icraatı konusunda iyimser olmanın imkânı var mı?
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda şu sorunun önemi ortaya çıkıyor: Türk aydınları demokratik beklentilerini ''tam'' karşılamaktan uzak olduğu halde, onların da oylarıyla AKP’den fazla oy alabilme ihtimali olan yegane parti CHP’ye oy verme çağrısını yapabilecekler mi?
Yoksa, günden güne Türkiye’yi daha fazla yıpratan, muhaliflerini tehlikeli bir çaresizliğe gömen bu iktidarı devam ettirmeyi ülkelerine reva mı görecekler? (NŞ/ÇT)
* Nora Şeni yayımladığımız bu metni Liberation gazetesinde 26 Mart 2014'te ''Municipales: dimanche, on vote aussi en Turquie'' başlığıyla çıkan yazısından özetledi.
** Nora Şeni, Prof. Dr., Paris 8 Üniversitesi