Çukurova ve Kepez Elektrik'e el konulmasından sonra gelişen olaylar sırasında da, yani iki yıl sonra 2003'de de yazılabilirdi aynı satırlar ve güncelliğinden hiçbir şey yitirmemiş olurdu. Bunu sağlayan elbette yazarın dehası değil, basitçe kapitalizmin 'doğası'.
Geçen Zaman İçinde
Geçen zaman içinde, Uzanlar'ın büyük oğlu bir parti kurdu, siyasete girdi, yüzde yedi buçuk oy aldı. Tuncay Özkan, Doğan grubunda sivrilmişti, birden Karamehmet'lerin medyasının idari patronu oldu ve Doğan grubu hakkında bir yazı ile de olsa ifşaat yaptı.
Doğan grubu gazeteleri, geçen zaman içinde "etik ilkeler" yayınladılar. Belli ki, gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının belirsizliği onları okurla başka bir ilişki kurma çaresizliğine doğru sürüklemişti. AKP ile de buzları erittiler ve AKP iktidarı artık "siyasi rakipleri" haline de dönüşen Uzan grubuna yönelik operasyona girişince, katılmaktan çekinmediler. Burjuvalar arası rekabet, ölümcüldür çünkü; Kapital'den beri biliyoruz.
İmar Bankası
Çukurova ve Kepez Elektrik'e el konulmasından sonra Uzan grubunun mali disiplininin domino taşları gibi birbiri ardına yıkılacağı açıktı. Zira, İmar Bankası iki türlü gruba kaynak aktarıyordu: İlki, gelir getiren Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik başta olmak üzere kamu imtiyaz sözleşmesi sahibi grup şirketlerinin aşırı faizle bankadan kredi kullanmaları; ikincisi ise, BDDK avukatlarının incelemesinden anlaşıldığına göre, banka kayıtlarının Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'ndan (TMSF) gizlenmesi yoluyla usulsüz mevduat toplanması...
Vakti zamanında, biz daha ortaokul talebesi iken Uğur Mumcu, İmar Bankası'nın "dolara ve marka yüksek faiz" vermesinin altında İsviçre bankaları üzerinden gerçekleşen daha kara ilişkilerin olduğunu ima eden yazılar yazardı.
Yine de bunu üçüncü yol olarak anmayacağız, çünkü bu konuda yeterli kanıt, bilgi ve belge, İmar Bankası'na el konulduktan sonra da çıkmadı. Çıksaydı Doğan grubu gazeteleri mümkün değil atlamazlardı.
Liberal Efsane
Liberal efsanenin maskesi, Uzan grubuna yapılan müdahale ile bir kez daha düşmüş oluyor. Efsane şudur, özel mülkiyet dokunulmaz bir haktır ve ancak böylece toplumsal ilişkiler içinde "hak" ve "adalet"e ilişkin ölçüler kurulabilir.
Basitçe, özel mülkiyetin olmadığı yerde 'hak' ve "adalet"ten de söz edilemez. Bu varsayım, kapitalizmin bir özgürlük sistemi olarak da 'sonsuza dek' yaşaması gerektiğine ilişkin ideolojik bir örtü oluşturur.
Halbuki, hiçbir kapitalizm burjuva devlet olmadan varolamaz. Burjuva devlet, sermaye birikiminin güvencelerini sağladığı gibi, bizzat kamusal zenginliğin sermayedarların elinde toplanması için aracılık da yapar. İdeal burjuva devlet, sermayedarların iç kavgalarına müdahil olmaz, egemen ittifak içinde hakim sınıfların öncülüğünü bu rekabet sarsmadığı ölçüde...
Ya da tersi hakim ittifakta bazı değişiklikler için maddi koşullar olgunlaşmadığı sürece... Bu karmaşık bir ilişkidir, toplumsal ilişkilerin bütününde egemen ideolojinin hakim ittifakın genel eğilimlerinden bağımsızlaşmasından tutun da, siyasi düzeyde egemen ittifak içindeki hakim olmayan çevrelerin siyasi temsilcilerinin hükümet etmelerine kadar bir dizi ekonomi dışı düzeyde değişimi gerektirir.
AKP iktidarının bir burjuva iktidarı olduğu elbette su götürmez. Ancak, egemen ittifak içinde mevcut hakim grubun birebir temsilcisi olmadığı da açık; bu bakımdan hakim grup içinde yer aldığı kuramsal olarak kolayca ispatlanabilecek olan Uzan grubunu (TÜSİAD'a üye olmamaları, diğer büyük sermaye grupları ile hep kavga içinde olmaları kuramsal olarak Uzan grubunu hakim ittifak dışına çıkarmaz) hakim ittifakın yumuşak karnı sayarak oraya hücum etmeleri siyaseten ve iktisaden oldukça anlaşılır ve hatta yerindedir.
Böylece, hem siyasi rakiplerinden kurtulmaktalar (belki de, Uzan'ı siyasi bir aktör yapmaktır, siyasi rakiplerinden kurtulmak!); hem hakim ittifakın içine oynamaktalar ve bolca da taraftar buldular, hem de İslami Sermaye Piyasası gibi yollarlarla temel dayanakları olan sermaye grubuna egemen sınıflar içinde hakim bir rol için zemin hazırlamaktalar.
Başarıp başaramayacakları ayrı konu, fakat, bunun en önemli sonucu, liberal efsanenin, efsaneden ibaret olduğunun bir kez daha (o kadar çok kanıtladı ki bir kez daha kanıtlanmasının da bir önemi yok aslında ama yine de bir kez daha) kanıtlanmasıdır.
Hem liberal efsane, birazcık gerçek olsaydı, bilcümle liberallerin, tapusunu savunmaktan başka suçu olmayan (!) Cem Uzan'ın, tapusu elinden alınmış diğer vatandaşların ettiği laflar yanında pek hafif kalan sözlerinden ötürü bütün görsel yayın kuruluşlarının bir ay susturulması karşısında kazan kaldırması gerekmez miydi?
Namuslu Sermaye Namussuz Sermaye
Sermayenin temeli, artı-değer sömürüsü olduğuna göre, medyada çokça yapıldığı gibi, işte şu yolsuzluk yaptı, şu yapmadı türünden namus edebiyatının oldukça komik, en azından tarihsel olarak komik ötesi, "matrak" olduğu söylenebilir.
Doğan grubunu Uzan'dan daha temiz kılanın ne olduğunu hiç kimse açıklayamaz. Keza, Karamehmet'in Doğan'dan ne farkı vardır? Hatta Koç'un?
Örnek olsun, Koç Tüketici Finansmanı ve Kart Hizmetleri A.Ş. diye bir kurum vardır, bu kurumun ne yaptığını ancak bir kez onunla başınız belaya girdiğinde bilebilirsiniz. İnanın, Uzan'ı o zaman sıradan bir 'tüketici' olarak mumla ararsınız.
Şu söylenebilir, biri yasal, diğeri değil? Mesleki dikkattir belki, ancak kanaatim o ki, şu ana kadar, Uzan Grubunun yasa dışı ticari faaliyetine ilişkin cezalandırmaya yeterli tek bir somut kanıt medyaya aksetmemiştir. Sonuçta, soyguna izin veren şeyin bizzat kendisi, burjuva devleti ve onun yasama biçimidir; yürürlükteki pozitif hukuktur.
Bazı küçük mudiler dışında, İmar Bankası'nda mevduat sahibi olanların da şeceresini konuşmalıyız değil mi? Kimdir bu dolar ve euro rantiyeleri? Tabi, küçük mudiler bahis dışı...
Açık ki, tüketici finansmanı yapıyorum diye tüketiciyi soyan, yetmezmiş gibi, ikinci kez tüketiciye malı satan garantörden mükerrer tahsilat yapan kişi ne kadar namuslu ise Uzanlar da işte o kadar, ama daha fazla değil, namusludur.
Mesele Kapitalizm
Açık ki, mesele, kapitalizmdir. Kapitalizm aşılmadıkça burjuvalar cangılında kavga, emeğin üzerindeki iktisadi ve sosyal baskı, sermaye birikiminin zorunluluklarından olan yolsuzluklar, hırsızlıklar bitmez...
Uzanların hali ne olacak meselesini, yine 10 Eylül 2001'de yazdığımız yazı gibi bağlayalım, değişen bir şey yok nasılsa: "Biri ölse de, diğeri sağ kalacak, kapitalizmin yasaları işleyecek, burjuvalar cangılında kavga bitmeyecek. Ta ki, büyük çoğunluk, toplumsal zenginliğimizin eşit olarak neden hepimizin olmadığını sorana dek..." (MBM/NM)