Türkiye, her ne kadar çevresi denizlerle, toprağı göller ve nehirlerle dolu gibi görünse de aslında su fakiri bir ülke. Kişi başına 1430 metreküp tatlı su rezervi bu fakirliğin ispatı. Su zengini olabilmek için 10 bin metreküplük kişi başına rezerv gerekiyor.
Su hayatın kaynağı. Çünkü su yoksa hayat da yok. İşte bu düstur Doğa Derneği'nin "Göl Yoksa Burdur da Yok" adlı projesinin esin kaynağını oluşturuyor. Çünkü son 35 yılda Burdur Gölü, sularının üçte birini kaybetti. Göl seviyesi 12 metre alçaldı. Yüzey alanı 228 kilometrekareden 153 kilometrekareye geriledi. Yani göl 75 kilometrekare, diğer bir ifadeyle üçte bir oranında küçüldü.
Yıkım insan eliyle
Doğa Derneği, Burdur'daki tehlikeyi geçen ay İstanbul'dan bir grup gazeteciye yerinde anlattı. Doğa Derneği uzmanlarının tespitlerine göre gölün küçülme sebebi küresel iklim değişikliği ya da yağışların azalması değil. Sebebi biziz, insanoğlu. Burdur Gölü, insan eliyle kuruyor.
Aşağı Müslümler köyünden Cengiz Ceylan, "Bu kabahat bizim" diyerek insanların gölü kuruttuğunu söylüyor Doğa Derneği için hazırlanan "Suyun Öyküsü: Burdur Gölü" adlı belgesele yaptığı açıklamada. Ceylan şöyle anlatıyor: "Göl uzaklaşıyor, biz uzaklaşıyoruz. Aramızda çok mesafe oldu. Sebebi bilinçsizce suyu kullandık, kullandık. Bütün suları kestik. Önlerine havuzlar kurduk, yeraltı sularına derin sondajlar vurduk. Tabi o bize küstü. Ama barışacağız inşallah."
Derelere baraj yapıldı
Artık gölü besleyen derelerden neredeyse hiç biri göle ulaşamıyor. Gölün tek yaşam kaynağı yağışlar. Gölün besin kaynağı olan dereler üzerinde sulama amacıyla yapılan 22 baraj ve gölet, Burdur'un yaşam kaynağını kurutuyor. Yine tarımsal sulama amacıyla açılan kuyular da gölün seviyesinin düşmesinde etken. Göle giren su miktarı 1970'te 243 hektometreküp iken bu miktar 1995'te 34 hektometreküpe kadar düşmüş. Son darbe 2009'da Bozçay üzerinde inşa edilen Karaçal Barajı olmuş. Böylece son dere de göle akmayı durdurmuş.
Tuz kuyusuna dönüşecek
Oysa Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre yağışlar 1995'ten beri artmış. Yağışlı döneme girmesine rağmen göl su kaybetmeye devam etmiş. Hacim üzerinden düşünürsek gölün son 1 yılda (2010-2011 yılları arasında) kaybettiği su miktarı 45 hektometreküp ve bir damacanada 19 litre su olduğuna göre, Burdur Gölü'nün son bir yılda kaybettiği suyu depolamak için 2 milyar adet damacanadan fazlası gerekiyor.
Bu nedenle hali hazırda toprak yapısı nedeniyle tuzlu olan göl giderek daha da tuzlu hale geliyor. Akdeniz'den iki kat daha tuzlu olan göl böyle giderse derin bir tuz kuyusuna dönüşecek.
Kuşlar da terkediyor
Bu göl, sadece yanı başında kurulan ve yüzde 60'ı tarımla geçinen kente hayat vermiyor. Bir endemik, yani sadece yöreye özgü balık (Burdur dişli sazancığı - Aphanius sureyanus) türü ile birlikte aralarında nesli küresel tehdit altında olan dik kuyruk (Oxyura leucocephala) da olmak üzere194 farklı kuş türüne, 10 tür
sürüngen ile çok sayıda canlıya ve kültüre ev sahipliği yapıyor.
Bölge Türkiye'nin 13 uluslararası öneme sahip Ramsar ve 305 Önemli Doğa Alanı ile kuşlar için kritik öneme sahip 135 sulak alandan biri ayrıca. Yaklaşık 100 bin civarındaki su kuşunun kışlama alanı. Ancak sularının giderek tuzlanması nedeniyle birçok kuş türü için göç yolları içindeki önemini yitiriyor. Tuzlu su seven flamingoların daha fazla tercih etmeye başladığı göl, diğer birçok tür açısından giderek yaşanamaz hale geliyor.
Burdur da yok olacak
Daha önce göl kıyısında çiftçilik yaptığını söyleyen Ardıçlı köyünden Hayrullah Yılmaz, 100 metre ötedeki göle varmak için artık iki kilometre yürümek zorunda kaldığını anlatıyor Doğa Derneği belgeselinde. Vahşi sulama teknikleri, yanlış ürün seçimi, baraj ve göletler, sulama için açılan sondaj kuyuları ve kirlenme yani insan eliyle yapılan hatalar gölü öldürüyor.
Göl kurursa, Burdur'un temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık da yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacak. Oluşacak rüzgar erozyonu riski, hem köylerde hem de kent merkezinde yaşayanların sağlığını tehdit edecek. Kent halkı göç edecek ve Burdur da yok olacak.
Kaçınılmaz son başlamış bile. Kent merkezinden esnaf İrfan Eren, 1978'den beri sulama barajları ve sondajlarla gölün suyunun çekildiğini belirterek, "Gölü besleyen gözler, çaylar bitti.
Daha yeni de her tarafa baraj yapılmaya durdu. Burdur'dan devamlı göç oluyor. İnsanlar depremden sonra, kuşlar sular çekilmeye başladıktan sonra Burdur'u terk ettiler" diyor. Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya "İçimiz sızlayarak söylüyoruz. Şu anda bir yokluğa doğru gidiyoruz" diyor.
Çankırı Karatekin Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Murat Ataol, Burdur Gölü'nü bekleyen korkutucu sonu şu cümlelerle ifade ediyor: "Burdur Gölü küçüldükçe
buharlaşma oranı azalacak, ancak gölün beslenme miktarı buharlaşma miktarını
aşmadığı sürece göl su kaybetmeye devam edecek... Bu şekilde devam ederse 2080 yılında Burdur Gölü, aşırı tuzlu, kuşların ihtiyaç duyduğu sazlıkların oluşumuna uygun sığ kıyılardan yoksun, 80 kilometrekare alana sahip bir su kütlesi haline dönüşecek..."
Hala bir umut var
Hala bir umut var. Çünkü Burdur halkı gölüyle barışmak istiyor ve bu konuda yapılan çalışmalara tam destek veriyor. Belediye, valilik ve ildeki sivil toplum örgütlerinin neredeyse tamamı 2007'den bu yana artan bir şekilde Doğa Derneği öncülüğünde gerçekleştirilen Burdur Gölü'nü Kurtarma Projesi'ne katkı sunuyor.
Almanya merkezli Vaillant'ın Türkiye kolu da bu çabalara destek veriyor. Doç Dr. Erhan Akça'nın Eylül 2012'de, Burdur Gölü Kapalı Havzası için Yeni Tarımsal Ürün Önerisi başlıklı raporu da gölün kurtarılma çabalarından biri. Rapor, göldeki kurumayı durdurmaya yönelik olarak, göl havzasındaki tarımsal faaliyetlerde yanlış ve aşırı su kullanımını önlemek için çiftçilerin mevcut ekonomik gelirlerini azaltmadan havzanın toprak ve iklim yapısına uygun, az su tüketen ve doğru sulamaya dayalı yeni bir tarımsal ürün deseni öneriyor.
Çalışmaya göre Burdur Gölü Kapalı Havzası 713 bin 500 hektar büyüklükte, ancak arazinin sadece yüzde 29'u tarımsal amaçla kullanılabiliyor. Havzada son yıllarda az su ve gübre tüketen nohut ve fasulye türlerinin ekiminde azalma olurken, çok su tüketen şeker pancarı, silajlık mısır ve yonca üretiminde artış kaydedilmiş. Bu da yaklaşık üç kat fazla su tüketimi demek.
Doç. Dr. Akça hazırladığı raporda, çok su tüketen yerine az su tüketen buğday, arpa, fiğ, lavanta, ayçiçeği, badem, zeytin ve nohut ekimini ve salma sulama yerine damla ve yağmurlama sulamaya geçişi öneriyor.
Damlaya damlaya kurtulacak
Bütün bu rakamlardan daha güvenilir olan şey, Doğa Derneği'nin 2007'de temellerini attığı modern sulama konusunda pilot projeleri yerinde görmekti. Dernek, tasarruflu sulama sistemleri hakkında 41 köyde bin 524 çiftçiye eğitim vermiş. İki köyde ve Burdur merkezde bir mahallede, modern sulama sistemleri satın alınarak üç damla sulama pilot alanı oluşturulmuş. Şimdi ise artan sayıda çiftçi yeni sulama sistemlerine geçmiş durumda.
Burdur Gölü çevresinde damlama ve yağmurlama sulama yöntemlerine geçen çiftçilerle kısa sohbetler, hem ürün artışını hem de elektrik ve sudan çiftçinin sağladığı tasarrufu gözle görmeyi sağladı. Burdur merkezde çiftçilik yapan Mustafa Seçilmiş, daha önce salma sulamayla ortalama 4 ton silaj mısır elde ederken, damla sulamayla hasatta dekara 7 ton ürün elde ettiğini söylüyor ve ekliyor:
"Salma sulamada aynı araziyi saatte 50 ton suyla toplamda 192 saatte sularken, damlada 83 saat suladık. Az suyla daha fazla ürün elde ettik."
Sonuçta tüm Burdur'un üzerinde ortaklaştığı çözüm yolu, gölün damlaya damlaya kurtulacağı. Gölü kurtarmak için sihirli formüle gerek yok. Basit bir hesap Türkiye'nin yedinci büyük gölü ve üçüncü büyük tuzlu gölünü kurtarmaya yetebilir.
Eğer Burdur Gölü havzasının tamamında damla sulama ve yağmurlama gibi akılcı sulama yöntemleri kullanılırsa tasarruf edilecek su miktarı 62.6 hektometreküp. Tasarruf edilecek bu miktar, gölün son bir yılda çekilme nedeniyle kaybettiği suyun yaklaşık bir buçuk katı. Bu suyun Burdur Gölü'ne ulaşması halinde göl seviyesi tekrar yükselmeye başlayacak, gölün kurumasının önüne geçilecek.
Yani Burdur Gölü'nün kurtulması mümkün. Ancak bu yine onu kurutan insan eliyle olacak. Öyle olursa da göl, hayat verdiği insanıyla barışacak. Aksi takdirde Burdur Gölü yok olursa, Burdur da yok olacak. (EE/EKN)
* Fotoğraflar: Doğa Derneği arşivi
** Bu yazı Son Nokta dergisinin Kasım 2012 tarihli 24. sayısından alındı. Derginin bu sayısında ayrıca Antalya'da toplu ulaşım dosyası, Üzümdere'de HES'e karşı mücadelenin yanı sıra Antalya'da bağbozumu, Gömbe yaylası, 49. Altın Portakal Film Festivali ve daha pek konu hakkında haber ve makaleleri okuyabilirsiniz.