“Gazze demek sınırların içinde tutulmak demek. En geniş yeri 12,5 kilometre olan 42 kilometre uzunluğunda bir arazi parçası burası, kuzey ucundan güney ucuna varmak araçla 1,5 saat sürüyor.”
Filistin’de 1989’dan beri çalışan ve Gazze’de üç kliniği bulunan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), Gazze’de yaşamın nasıl olduğunu, tedavi ettikleri hastaların da cümleleriyle anlatan yazılı bir açıklama yayınladı.
Filistinlilerce Toprak Günü olarak anılan 30 Mart, 1976'da topraklarına el konulmasını protesto eden altı Filistinli eylemcinin İsrail güvenlik güçlerince öldürülmesinin yıldönümü. Bu yılki yıldönümünde düzenlenen eylemlere ateş açıldı, 15 Filistinli öldürüldü.
MSF çalışanları ve hastaları, Gazze’yi ve Gazzelilerin yaşamını şöyle anlattı:
Gazze hakkında |
Gazze, batıdan denizle, doğudan dikenli tellerle örülmüş bir “güvenlik bariyeri” ile sınırlı. Kuzeyde ise insanlar sınırı geçemesin diye birkaç metre yükseklikte bir duvar örülü. Bir duvar daha inşaat halinde, bu da yer altına doğru uzanıyor. İşte burada iki milyon insan yaşıyor. Gazze sakinlerinin çoğu buranın dışına hiç çıkmadı, özellikle 2007’de Filistin’de milletvekili seçimlerini Hamas’ın kazanmasının ardından İsrail ambargo koyduğundan beri Gazze’den ayrılmak daha da güçleşti. “Gazze’den dışarı bir defa çıktım,” diyor Aralık ayında sınırda silahla vurulan 22 yaşındaki Hassan: “8 yaşımdayken ameliyat olmak için Mısır’a gitmiştim. Bundan da hiçbir şey hatırlamıyorum!” İsrail bugün de Gazze’den dışarı çıkış iznini çok zor veriyor. 2016 ile 2017 arasında Gazze’den dışarı çıkabilenlerin sayısı yarı yarıya azaldı. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi OCHA’ya göre, 2017’nin ilk altı ayı içinde, iş, eğitim veya sağlık nedeniyle ya da uluslararası kuruluşlara üye oldukları için sınırdan giriş veya çıkış yapmasına izin verilen insan sayısı, günde ortalama 240 kişiden ibaret. Bunların dışındaki herkes için o yolculuk, gerçekleşmesi imkansız bir düş. Hassan ısrarla vurguluyor: “Diğer insanlar gibi seyahat etme hakkı bize tanınmıyor. Halbuki biz de insanız.” |
Günde en fazla altı saat elektrik veriliyor
Elektrik kesintileri Gazze halkının her gün karşı karşıya bulunduğu zorluklardan. Geçen yılın bahar aylarında, Filistin Yönetimi ve Hamas’ın karşılaştığı bir iç sorun yüzünden durum daha da kötüleşti. Birkaç ay boyunca Gazzelilere her 24 saatte sadece 2 ila 3 saat elektrik verilebildi, bu da çoğunlukla gece saatlerinde oldu. Bu dönemde hastalardan birkaçı MSF ekiplerine, eşlerinin gece yarısından sonra kalkıp yemek yaptığını ve çamaşır makinesini çalıştırdığını anlattı. Bir gün bir hasta “Benim karım bir süperkahraman!” demişti.
Abu Abed, MSF’nin Gazze projesinin tıbbi danışmanı. Abu Abed kendi çocuklarının da, aslında çocukların mecbur kalmaması gereken seçimler yaptığını anlattı: “Bu iki saatlik elektriği cep telefonumu şarj etmek için mi kullanayım? Çizgi film mi seyredeyim? Yoksa buzdolabını mı çalıştırayım?” Yemekleri soğuk muhafaza etmek gibi basit bir şey, Gazze’de sıcaklığın 30 derecenin üzerine çıktığı yaz aylarında imkansız hale geldi.
Durum şimdi biraz daha iyi olsa da insanlar hala evlerini günde en fazla 4 ila 6 saat elektrikle çekip çevirmek zorunda.
U.’nun babaannesi, “Elektriğimizin olduğu saatlerde her şeyi aynı anda yapmaya çalışıyoruz,” diyor. “Biz telaş ettiğimiz zaman çocuklarımız için tehlikeler artıyor.” 14 aylık U., elleri yandığı için hastanede.
MSF kliniklerindeki hastaların yüzde 35’i 5 yaşın, yüzde 60’ı 15 yaşın altında.
Temiz su bulmak sorun, atıklar denize gidiyor |
Dünyadan yalıtılmış halde yaşamaya mecbur edilen Gazze’liler için yaşam koşulları yavaş yavaş kötüleşiyor. 2014’teki saldırıyla yerle bir edilen binaların çoğu, uluslararası yardımlarla yeniden yapıldı ama nüfusun neredeyse yarısının gıda güvenliği yok. İnsanlar ellerinden geldiğince idareli davranıyor ve duruma uyum sağlayıp direnebilmelerinin başlıca aracı, ailelerin dayanışması. MSF’nin Gazze’deki kliniğinde yatan 30 yaşındaki Abdel Raheem, “Yemek alacak param olmadığı zaman çevreme soruyorum,” diyor. “Bazen üvey annem bana 15 şekel veriyor. Çok utanıyorum. O bana ‘Biz aileyiz, sen benim oğlum gibisin, birbirimize destek olmamız lazım’ diyor.” Temiz su bulmak Gazze sakinleri için büyük bir sorun. Yeraltı su kaynaklarının yüzde 95’inden fazlası insanların kullanımına uygun değil, musluk suyu da fazla tuzlu. Özel su şirketleri su tedarik edebiliyor ama bu yöntemle meselenin ancak küçük bir kısmı çözülebiliyor. Atık su iletim ve arıtma sistemi de etkin olmaktan uzak. Atık sular kanalizasyon borularıyla denize dökülüyor, dolayısıyla insanlar artık denize giremiyor. Gazzeliler için bir gelir kaynağı olabilecek denizin de dışarıdan dayatılan sınırları var: İsrail tarafından uygulanan kirlilik ve balıkçılık yasakları. |
Ev kazaları çok sık gerçekleşiyor
Bazı insanlar hala yerde ateş yakarak veya sobanın üstünde yemek pişirip çay demliyor. Ağır yanıklarla MSF kliniklerine getirilenlerin pek çoğu bu uygulamalarla ilişkili ev kazalarından dolayı yaralanmış oluyor. Yanık yaralanmalarının üçte ikisi kaynayan bir sıvının dökülmesiyle gerçekleşiyor.
15 aylık S.’nin üç ay önce başına gelen de bu oldu. Tüm ailenin bir araya geldiği bir günde, ateşin üstünde ısınan çaydanlığın içindeki her şey küçük kızın üstüne döküldü. Annesi, “Kızımızın bu halde olması içimizi parçalıyor, o zamandan beri çay yapmadık” diyor.
6,5 yaşındaki E.’nin üstüne dökülense, babasının yıkanmak için ısıttığı bir tencere dolusu kaynar suydu.
Şebekeden elektrik sağlanamadığı için bazı insanlar tarafından kullanılan jeneratörlerin patlamasıyla oluşan yanmalar ve ateşle doğrudan temas sonucu meydana gelen yanıklar da oldukça yaygın.
OCHA: Genç işsizliği oranı yüzde 64,9
İsrail’in Gazze’ye insanların ve malların giriş-çıkışı konusunda getirdiği ciddi kısıtlamalar bölgenin ekonomisine büyük zarar veriyor. Örneğin inşaat malzemeleri ve “kötü niyetle kullanılabileceğinden” şüphe edilen bazı tıbbi ekipmanlar sınırlarda durduruluyor. OCHA’ya göre 2017’nin üçüncü çeyreğinde Gazze’de işsizlik oranı yüzde 46,6, genç işsizliği ise yüzde 64,9.
Muhasebe okuyan 4. sınıf öğrencisi, 22 yaşındaki Hassan, “Eğitimliyiz, aptal değiliz,” diyerek şöyle devam ediyor: “Diplomaları biriktiriyoruz ama iş bulamıyoruz. Çalışmazsak düzgün bir hayat süremeyiz.”
30 yaşındaki Abdel Raheem, Aralık ayında ABD Başkanının Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını açıklamasının ardından, sınırda katıldığı bir protesto gösterisi sırasında bacağından ve elinden vuruldu. Abdel Raheem artık yürüyemiyor ve haftada üç gün sedyeyle MSF kliniğine getiriliyor.
Bundan önce inşaatlarda çalışan Abdel Raheem, “Bir ay çalışıyorsun, sonra üç ay iş olmuyor,” diye anlatıyor: “İşsiz kaldığım aylarda bakır pazarına gidiyordum. 20 şekellik bakır alıp, 25 şekele satmaya çalışıyordum. Ama tek bir mutfak tüpünün fiyatı 60-70 şekel.”
ABD’nin Kudüs kararının ardından yaralı sayısı arttı
2007’de Hamas ve El Fetih destekçilerine karşı savaşın ardından İsrail tarafından 2008-2009, 2012 ve 2014’te yapılan üç saldırı ve 10 yıllık ambargonun ardından insanlar dayanma güçlerini korumaya çalışıyor.
Gençlerin çoğu geçici işler yapıyor, arada işsiz kaldıkları dönemler oluyor. 22 yaşındaki Mohamed M. anlatıyor: “Balıkçılık ve boyacılık yaptım, inşaatlarda ve lokantalarda çalıştım. Yaralandığımdan bu yana çalışmadım. Yedi meslek biliyorum ama hiç şansım yok.”
Mohamed Haziran 2017’de, elinde Filistin bayrağıyla protesto gösterisine gittiği İsrail sınırında vuruldu. Yaşıtı Faris de birkaç hafta arayla Mohamed’le aynı şeyleri yaşamış. İkisi, MSF kliniğinde tanıştıklarından bu yana birbirilerinden ayrılmıyorlar. “Burada ne kazanırsan kaybediyorsun,” diye ekliyor Faris.
Bu görüş, çoğu 20’li yaşlarında olup İsrail sınırına sık sık giden ciddi şekilde yaralanma, hatta hayatını kaybetme riskini göze alarak duyduğu kızgınlığı, haksızlığa karşı itirazını dile getiren gençlerin yaygınlıkla paylaştığı bir görüş. 2017’nin Aralık ayından bu yana pek çok genç, ABD Başkanı’nın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan etmesini protesto etmek için Gazze’de çeşitli makamlarca düzenlenen gösterilere katıldı. Ve bu dönemde MSF’nin Gazze’deki kliniklerine gelen yaralı sayısında büyük bir artış kaydedildi. Kasım ayında kliniklere gelen yaralı sayısı 19’ken, bu sayı Aralık’ta 162’yi, Ocak’ta neredeyse 200’ü buldu. Yaralıların çoğu bacağından kurşunla vurulmuştu.
Mohammed H.’nin dediği gibi, gençler bu şiddetin içinde büyüdüler: “Patlayan bir kurşunla bacağımın dağıldığını gördüm ama bayılmadım bile. Biz buralarda buna alışığız. Savaşlar gördük, dostlarımızın acısını gördük.”
Kaybedecek hiçbir şeyin olmadığı hissi her yere sinmiş. “Biz var olduğumuzu kendi kendimize hatırlatmak zorundayız. Yoksa kim hissettirecek bize bunu?” diye soruyor Abdel Raheem. Mustafa da ona katılıyor: “Bizim burada ne hissettiğimizi göstermemizin, Gazze’nin ne hissettiğini göstermemizin tek yolu bu. Başka ne yapabiliriz ki?”
Hamas ile Filistin Yönetimi arasında herhangi bir anlaşmaya, siyasi liderlerin, uluslararası toplumun uzlaşmalarına bakışları ise, Hassan’ın şu sözlerinde yer buluyor: “Onlar kendi çıkarlarının derdinde.”
“Gazze için umudunuz var mı?” sorusuna, pek çok Gazzeli gibi onun da cevabı “İnşallah.” (AS)