"Tahminler, önyargılar, ön kabuller üzerinden çok bilinmezli bir hayatı yaşıyoruz" diyor yönetmen Leyla Yılmaz.
İkinci filmi "Bilmemek"i de bunun üzerine kuruyor.
39. İstanbul Film Festivalinde ulusal kategoride yarışan film, gündelik hayattaki cevapsız soruların aslında daha büyük sorular karşısında anlamını yitirdiği üzerine bir yapım.
Birbirinden kopmuş mutsuz bir çift olan Sinan ve Selma'nın tek bağları 17 yaşındaki oğulları, su topu oyuncusu Umut. Umut'un hayatı takımında çıkan kendisiyle ilgili bir dedikoduyla sarsılıyor ve bu dedikodu hızla zorbalığa dönüşüyor.
Umut'un bu söylentiye karşı tavrı için yakın geçmişten bir örnek veriyor yönetmen Yılmaz, "Faşizm egemen olanlara, karşı tarafı küstahça yargılama hakkı verir. 'Buna hakkın yok ve senin mahkemeni tanımıyorum'... Umut'un sözlerini başka mahkemelerde ölümü göze alarak söyleyen aynı yaşlarda binlerce devrimci oldu bu ülkede."
Senan Kara, Emir Özden, Yurdaer Okur'un rol aldığı ve bilmek zorunda olmadıklarımıza dair bir film olan "Bilmemek"i yönetmen Leyla Yılmaz anlattı.
"'Bilmemek' gibi bir filme devletin destek vermesi hayalcilik"
İlk filminiz 2011 yapımı, "Bilmemek"i ise 2015 yılında oluşturmaya başlamışsınız. Film festival yolculuğuna 2019'da başladı. Bu aralardaki uzun süreler bize Türkiye'de bağımsız sinema yapmak adına neler söylüyor?
Çok yorucu bir süreç ve temel etken maddiyat. Türkiye'de bağımsız filmlere yatırım yapacak insan bulmak imkansız gibi bir şey. Bizim filmimiz gibi bir filme devletin destek vermesini beklemek de hayalcilik. "Bilmemek" yoğun maddi baskılar içinde, senaryoyu benimsemiş bir grup sinemacının özverileriyle çekildi.
"Bu hikaye hepimizin hayatında biraz yok mu?"
"Bilmemek", zorbalık, akran zorbalığı, işyerindeki mobbing, aile içi iletişimsizlik gibi olgular etrafında örülüyor. Filminizi "tam olarak kentte işlenmesi gereken bir ötekileştirme hikayesi" diye de tanımlıyorsunuz. Neden? Hikayenin çıkış noktası neydi?
Bir grup insan bir mekanda oturuyor ve konuşmaya başlıyor. Biraz yakından bakarsanız aslında kimse kimsenin geçmişinden, özel hayatından, düşüncelerinden haberdar değil. Tahminler, önyargılar, ön kabuller üzerinden çok bilinmezli bir hayatı yaşıyoruz. Cebimizdeki telefon bize bir şeyleri bildirdiğini söylüyor ama bunlar gerçekten "bilgi" mi acaba? "Bilmemek"de üç kişilik bir aile var ve hepsi kendi hayatını kendi sorunlarını içinde yaşıyor ve dışarıya bambaşka bir yüzle resim veriyorlar. Bu hikaye hepimizin hayatında biraz yok mu? Basit insan ilişkilerindeki bu bilmeme durumu, devletin, statükonun kurup kabul etmemizi emrettiği sistemin mikro modeli.
"Endüstriyel sinema başı finali belli hikayeleri tekrar tekrar üretiyor"
Filmde "acaba" dediğimiz noktalar var. Selma'nın eski arkadaşıyla neler yaşadığı, Sinan'ın acaba evlilik dışı bir ilişkisi mi var?, Selma boynundaki yarayla ilgili doğru mu söylüyor? gibi. Açık kalmış noktalar diye yorumlanıyordur izleyiciler tarafından ama bir yandan da önemsiz şeyler. Filmde bu sorular bilerek mi cevapsız kalıyor, neler söylemek istersiniz?
Her şey gibi sinema da bir tüketim nesnesi halinde. Ortalama bir izleyici mısırını alır ve rahat koltuğuna oturup filmi "tüketir". Endüstriyel sinema pop şarkılar gibi inişi çıkışı, başı finali belli hikayeleri tekrar tekrar üretip önümüze koyuyor. Bu formülü aşmaya çalışan çok sayıda değerli sinemacı var, ben de onları örnek almaya çalıştım. Bir süper kahraman uçunca yadırgamıyoruz ama bir delikanlı ona belletilen kalıpların dışına çıkma cesareti gösterdiği anda "anormal" olmakla yaftalanıyor ve linç ediliyor. İzleyici, üç karakterin de hayatlarında yaptıkları veya yapmadıkları şeyleri yargılayıp, finalde "her şeyi öğrenip" evine dönsün istemedim. Aksine izleyen de sorgulasın, düşünsün, öyle veya böyle olsa ne fark edeceğini tartsın istedim. Hayatın kendisini de bilmiyoruz ve bu film bu "bilmeme" halini yansıtmaya çalışıyor.
"Faşizm karşı tarafı küstahça yargılama hakkı verir"
Eşçinsel olduğu yönünde dedikodularla boğuşmak zorunda kalan bir genç Umut. Genç biri olarak bu dedikodulara karşı tavrı, duruşu biraz da ders niteliğinde. Ona zorbalık yapanlara "sana soru sorma hakkını kim veriyor?" diye soruyor ve konuşmama hakkını kullanıyor. Meseleyi genç bir karakter, 18 yaş altı üzerinden anlatmayı bilerek mi seçtiniz?
Akran zorbalığı, özellikle o yaşlarda gençlerde çok yaygın. Bu zorbalığın sonucu mimlenen kişinin boyun eğmesi, itaat etmesi ve "toplum"un istediği gibi görüntü vermesiyle sonuçlanıyor genelde. Bu nedenle Umut'un direnmesi kendi dünyası içinde bir kahramanlık hikayesi gibi. Faşizm egemen olanlara, karşı tarafı küstahça yargılama hakkı verir. "Buna hakkın yok ve senin mahkemeni tanımıyorum"... Umut'un sözlerini başka mahkemelerde ölümü göze alarak söyleyen aynı yaşlarda binlerce devrimci oldu bu ülkede.
"Eşcinsellere karşı yapılan ötekileştirme mide bulandırıcı"
Türkiye'de pek çok ötekileştirilen kesim var. Hikayeyi eşcinsel hakları ya da eşcinsellik üzerinden anlatmayı özellikle mi seçtiniz?
Eşcinsellere karşı yapılan ötekileştirme mide bulandırıcı. Bir insanın başka bir insanı onu zerre ilgilendirmeyen cinsel yönelimi nedeniyle yargılaması orta çağı günümüze taşımak demek. Bu zorbalıkları yaşayan kadın erkek çok sayıda insanla konuştum. Böyle hassas bir konuyu ele alırken hiçbir şeyi atlamamaya özen göstermek gerekiyor. Filmin fikri ilk filmimin ardından doğmuştu, senaryoyu 2015 yılında bitirebildim. Zorbalık, linç, gücüne yetene karşı efelenme filan eşcinsellerin, kadınların, Kürtlerin, şimdilerde Suriyelilerin, yoksul ve yoksun milyonların ortak sorunu.
"Hayat sutopuna benziyor"
Suyun, denizin ve havuzun filmde önemli bir yeri var. Umut da sutopu oyuncusu ve bazı sahnelerde, özellikle kavga gibi sahnelerde suyun varlığı daha da ön plana çıkıyor. Neden?
Bu film sanırım sutopu ile ilgili çekilmiş ilk yerli film. Su üstündeki görüntüsü normal futbola benzeyen sutopunda suyun altında muazzam bir çekişme, yer yer vahşet var. Hayat sutopuna benziyor. Suyun üzerinde kalmak için çırpınan ve suyun altında her tür şiddeti görebilen insanları anlatmak için sutopu çok iyi bir metafor gibi geldi bana.
İstanbul Film Festivali gösterimi sonrası soru-cevap
"Eskiden farkında olmadığımız beraberliği meğer ne çok özlemişiz!"
Pandemi süreciyle pek çok şey değişim yaşandı tabii. Filmin vizyon tarihi belli mi?
Bu sorunun yanıtına sadece ben değil, tüm sinemacılar "bilmemek"te. İstanbul Film Festivali yapımcılarını bir sinema izleyicisi olarak tebrik etmek istiyorum. Pandemi karabasanı içinde bir açıkhava sinemasında toplanıp beraberce izleme, beraberce alkışlama mutluluğunu yaşadık. Eskiden pek de farkında olmadığımız bu beraberliği meğer ne çok özlemişiz. (AÖ)