"Onlar, anormal koşullardaki normal çocuklar; başa çıkan çocuklar. Bu çocuklar, ölümü bile şakayla katlanılır hale getirmeyi daha konuşmaya başlarken öğreniyorlar." Ece Temelkuran
İlk çocuk bayramı!
70 yıldır bu ülkede 23 Nisanlar "Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" olarak kutlana gelir. Daha çok çocuk bayramı vurgusu öne çıkarılarak; dünyada çocuklara resmi olarak verilmiş ilk çocuk bayramı armağanı, vurgulaması hep öne çıkarılarak.
Ve her 23 Nisan akşamı nedense yüreğim kanar. Televizyonun karşısında gelecekteki büyüklerine öykünerek bir günlüğüne de olsa emrindeki Valilere, Belediye Başkanlarına, Bakanlara, Başbakan ve Cumhurbaşkanına emriler vermeye yeltenen önceden öğretilmiş çocuklara acıma ile karışık hüzün duygusu kaplar benliğimi.
Sonra, "kapkaççı" diye, "sokak çocuğu" diye, "hırsız" diye, "terörist" diye yaftalanan; adı bu yaftalarla imlenen; yarın büyüdüğünde adının ne olacağı bugününden belli olan çocukları düşünürüm.
Uğur Kaymaz, Enis Ata ve diğerleri
Sonra Uğur Kaymaz'ı düşünürüm.
Sonra da Mart sonunda Diyarbakır'da öldürülen çocukları...
Olaylarda öldürülen yedi yaşındaki Enes Ata'nın babası Selamettin Ata bakın nasıl anlatıyor üç çocuğundan ortancası Enes'in öldürüldüğü günü:
"İki gündür dükkânlar kapalıydı. Biz evdeydik. Enes, olayın ikinci günü okuldan geldi.
Dedim, 'oğlum niye erken geldin?'
Dedi 'baba kimse yok okulda, okul herhalde yoktur.'
Dedi, 'baba ben teyzeme gideyim.'
Meğer cenaze varmış!
O zaman, cenazeden haberimiz yoktu. Sonradan öğrendim. Meğer, cenazeler varmış, bütün insanlar oraya gitmiş. Bizim evimiz, Kuruçeşme (Diyarbakır-Bağlar) civarındadır. Baktım normal bir şey. Teyzesinin evi de yakın.
Dedim, 'tamam oğlum git.'
Sonra baktım saat üç civarı, teyzesine telefon açtım.
Dedi, 'gelmemiş buraya.' İçimden bir şey koptu.
Dedim, 'mutlaka bir şey vardır.'
Tabii ki hemen aramaya gittim. Akrabalarımla birlikte aramaya çıktık. Okula gittik. Orası zaten boştu, kimse yoktu. O arada teyze telefon açtı.
Dediler, damda çocuk varmış
Dedi, 'bir kişinin evinin üzerinde bir çocuk vardı, hastaneye kaldırıldı.'
Ben çocuk hastanesine gittim. Olayı söyledim.
Dediler, 'öyle vakalı çocuklar gelmiyor buraya. Devlet hastanesi aciline git.'
Tabii ben oraya gittim. Orayı da zaten jandarma kuşatmıştı. İçeriye girdim. Görevliye sordum. Tarifini istedi, tarifini söyledim. Pantolonunu, ayakkabısını, giydiği tişörtünü tarif ettim. Görevli çocuğun rengi değişti.
Dedi, 'olmayabilir, otur abi oraya.'
Ben orda oturabilir miyim. Anladım. Benim evladım gitmiş. Ama söylemiyorlar bana. O ona soruyor, öbürü öbürüne soruyor.
Diyor, 'abi araştırıyoruz, soruyoruz.'
Fakat artık renkleri değişmiş... En sonunda görevli geldi.
Dedi, 'tanıdığın var mı?'
Plastik mermi ama mermi işte!..
Baktım arkadaşlarım gelmiş...
Dedi, 'onlar baksınlar çocuğa.'
Dedim, 'hayır ben bakacağım.'
Dedi, 'abi kurbanın olayım sen bakamazsın.'
Yani, o anki haleti ruhiyemi siz düşünün. Yani, bir insan evladını kaybetmiş, o anda yanıma bir arkadaş yaklaştı.
Dedi, 'Kurşun değmiş.'
Dediler, 'Kurşun değil plastik mermidir.'
Sonradan öğrendim, plastik mermi olduğunu. Çocuktur, merak etmiştir kalabalığı. Ona bir oyun gibi gelmiştir, oyun. Filmlerde görüyorlar ya hani... Çocuktur. Bu çocuğun büyüdüğü zaman ne olacağını, ne yapacağını kim bilebilir."
Eskimo satar, avukat olmak isterdi
Bir diğeri Mehmet Akbulut. Mehmet'in, altı çocuğundan ortancası olduğunu kaydeden Ana Fatma Akbulut, çocuğunun bir yıl önce liseyi bitirdiğini belirterek, şunları paylaşıyor:
"Okulunda çok başarılıydı. İlk yıl girdiği sınavda iki yıllık bir okul kazandı. Gitmek istemedi. 'Ben avukat olacağım annemi kurtaracağım' diyordu.
Sen beni 11 yıl Eskimo (Diyarbakır'da daha çok çocukların sattığı renkli boyalı ve dondurulmuş suyun adı, eskimo'dur) parası ve çekirdek satarak kazandığımız parayla büyüttün. Bunu iki yıllıklar için mi yaptın? Ben büyük adam olacağım. Sesim bütün dünyada duyulacak.' Ben güldüm 'Baban Avrupa'dadır, sesini duyuramadı sen duyuracaksın. '
Ne fakirlikle büyüttüm ben onu
"Komşular yemek pişiriyordu, o da istiyordu. Ben ona yemek yapacağım diyerek uykuya geçiriyordum. Uyuyordu, sabah kalkıyordu o zamana kadar unutuyordu. Sırf ona güzel bir yemek yapmak için el işi yapıyordum, temizlik yapıyordum. Sırf Mehmet'i doyurabilmek için.
Ama bilirdi benim ne zorluk çektiğimi, ve 'Anne ben aç değilim' derdi, ben üzülmeyeyim diye. Sokağa çıkardı portakal kabuğu görünce kabuğu kaldırıp bana gösterirdi 'Anne bunu bana al' derdi.
Para yok derdim. Öyle bir fakirlikle o çocuğu büyüttüm ki, onu bir Allah bilir. Sabah okula gider, akşam gelirdi. Eskimo satardı. Parayı yemezdi, getirir bana verirdi.
Anne hakkını helal et
Ona, yemesi için eskimo verdiğimde 'Anne dur bunu da satıp parasını sana vereyim' derdi. O kadar anlayışlı, o kadar iyi biriydi ki, beni öldüren budur. Beni öldüren oğlumun fakirliğidir. O benim umudumdu anlıyor musunuz? Her şeyimi yıktılar.'
Cenaze törenine gitmiştim. Döndüğümde Memet 'Anne bana hakkını helal et. 'Ben de bütün çocuklarımın hakkını helal ediyorum, seninkini de ediyorum' dedim.
Dedi ki 'Ben senin hayatını kurtaracağım.'
Bunun üzerine 'baban yurtdışına çıktı sekiz yıldır hayatımız kurtulmadı. Sen mi kurtaracaksın' dedim. O da 'Anne bu çileler bitecek, seni gül gibi yaşatacağım. Sen ne şartlarda bizi büyüttün, ekmek için ağladık senin yüzün tutmadı komşulardan bir ekmek isteyesin. '
Ben de şaşırmıştım Mehmet niye böyle konuşuyor diye. Nerden bilirdim vuracaklar oğlumu'.
On dakika sonra silah sesleri duyuldu
Bu çocuk 10 dakika yoktu dışarı çıkmıştı. Çıktıktan bir süre sonra bir baktım silah sesleri gelmeye başladı. Caddeye doğru koştum. Daha yetişmemiştim ki 'Fatma abla oğlunu vurdular' dediler.
Ne para var ne araba. Araba olsa da, bende yol parası yok. Ben Devlet Hastanesine nasıl gideceğimi bile bilmiyordum. Ayakkabısız yola düşmüştüm. Eşarbım düşmüş haberim yok. Biri, ondan Allah razı olsun, bize 20 milyon verdi arabaya binmemizi istedi.
Hastaneye gittim. Doktor 'Anneciğim elbisesini sana göstermeyeceğim. Başka biri varsa gelsin ona göstereyim. Baksın elbisesine o olup olmadığını anlasın' dedi. Arkadaşı gitti baktı. Onun olduğunu söyledi ama, durumunu bana söylemedi.'
Polisler: Tandır ekmeğimden yer, suyumdan içerdi
Benim evim karakolun arkasında.
Bazen tandır ekmeği yaptığım zaman polisler gelirdi; 'Ne güzel pişiriyorsun teyze' derdiler.
Ben de onlara acırdım, 'hangi zorlukla bu işi yapıyorlar derdim. Yazıktır derdim, onların anaları Allah bilir onları ne şartta yetiştirmiş. Su isterlerdi, mangal isterlerdi verirdim.
Onlar oğlumun katili oldular. Onlar kendi elleriyle oğluma kurşun sıktılar. Bu da benim iyiliğim oldu."
Ne zaman tüm çocukları seveceğiz
Bugün 23 Nisan, bu 23 Nisan Çocuk Bayramında güzel şeyler söylemek isterdim. Çocuklara, hani o yarının büyükleri, "geleceğimizdir" dediğimiz çocuklara. Ama nedense insan evlendikten sonra, çoluk çocuk "sahibi" olduktan sonra, sadece kendi çocuklarını mı seviyor! Diğer çocuklar kendisine sıradan, birer yabancı gibi mi geliyor, ne?
Ne zaman kendi kanımızdan olmayan, tüm çocukları, diğer çocukları da seveceğiz. Yoksa "tam da öldürülecek yaştaydılar" mı demek, "Devlet adamı" olmanın büyüklüğü! (ŞD/AD)