Milliyet gazetesinde Sol Çıkışını Arıyor başlıklı bir dizi söyleşi gerçekleştiren Devrim Sevimay, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden ve Sosyal Politika Forumu'nun kurucularından Prof. Dr. Ayşe Buğra'yla görüştü. Aktarıyoruz.
Şimdiden yerel seçimlerle ilgili şu konuşulmaya başlandı: “AKP kim bilir ne kadar çok yardım paketi dağıtacak ve yine kim bilir ne kadar çok oy alacak”; sizce de en önemli belirleyici bu yardım meselesi mi?
Yardımlar önemli olacak tabii ama başka şeyler de var. Mesela yerelde kurulan ilişki ağları ve bu ağların sağladığı ekonomik çıkarlar da önemli olacak. Bence asıl önemli olan adayların niteliği. Çünkü ne yapmak istediğini iyi bilen ve bunu insanlara güven vererek anlatabilen bir muhalif aday çıktığı takdirde, insanlar ona oy verebilirler.
Demek ki “güvenilir bir aday” yardım ve ekonomik çıkarların dahi önüne geçebilir?
Zor, ama mümkün. Çünkü şunu da unutmamak lazım: Her iktidar, yandaşlarını desteklerken, ister istemez bazı insanları da kendinden uzaklaştırıyor. Ölçütler açık ve güvenilir olmadığı oranda bu keyfi yardımlardan memnun olmayanlar çıkıyor. Bu tür yardımlar insanlarda her zaman “O daha iyisini aldı, ben alamadım” duygusu yaratıyor.
Yardımda ve doğru ayrım
Yani yardım dağıtmanın ters teptiği bir kesim de olabilir?
Sadaka ilişkisi Müslüman dayanışmasına atıfla ve şeyh efendilerin gözyaşlarıyla ne kadar süslenirse süslensin, kimse kendisine sadaka vereni sevmez. İnsanlar aslında kendilerine mercimek-nohut verilmesinden rahatsızlık duyuyorlar. Bu da demek oluyor ki, “AKP yardım verip oy alacak” deyip oturmamak lazım, her zaman bir hareket alanının olduğunu görmek, ama bunu da akıllıca kullanmak gerekiyor.
Mesela şu akıllıca olur mu: Vatandaşa “merhamet, sadaka” yerine “sosyal devlet kavramı”nı anlatmak; “AKP yanlış yapıyor, asıl böyle olmalı” demek?
Sol muhalefetin kafası karışık. Türkiye yoksullukla mücadelenin hiç bir zaman sosyal hak kavramı etrafında, hak temelli bir sosyal yardım anlayışıyla yürütülmediği bir ülke. Bunun sorumlusu da AKP değil. Sosyal politika konusunda sol muhalefetin de kafası karışık. Özellikle “sadaka” nitelikli yardımla “formel sosyal yardım” arasındaki fark hiç de iyi anlaşılmıyor.
Vergi gelirleriyle finanse edilen, şeffaf ölçütler temelinde, aşağılayıcı ihtiyaç tespiti yöntemlerine baş vurmadan yapılan düzenli, nakdi yardım sadaka değildir.
Mesela, çocuklu ailelere çocuklarını okula göndermek veya sağlık kontrolünden geçirmek şartıyla yapılan düzenli nakit transferleri, sadaka değildir. Devlet okullarında, yoksulları ayırmadan bütün çocuklara bir öğün düzgün yemek verilmesi sadaka değildir.
Bunları keyfi, düzensiz, kimin hangi kaynaktan finanse ettiği belirsiz kömür-yiyecek yardımlarından, bir kereye mahsus fatura-kira ödemelerinden ayırmak lazım. Sol muhalefet bu ayırımı doğru yapmadığı ve suçlamayı bütün yardımlara yönelttiği zaman AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Sadakayla hak temelli yardımları öne çıkararak mücadele etmek gerekiyor.
80 öncesi CHP’nin bu konuda “Yardımı al helaldir ama oy verme haramdır” diye bir sloganı varmış. 22 Temmuz’dan sonraki CHP ise “İnsanlar irrasyonel seçim yaptılar, ciddiye alınacak tarafı yok” analizinde bulundu. Hangisi daha rasyonel?
İnsanların AKP’ye oy vererek irrasyonel bir seçim yaptıklarını kesinlikle düşünmemek lazım. Hiçbir zaman sosyal haklara sahip olmamış insanların, aldıkları şeyin daha iyisini isteyecek halleri var mıydı? Kendini solda görenlerin hak temelli sosyal yardım ve sadaka ayırımını yapamadığı yerde, yoksullar bunu nasıl yapacaklardı?
Burada solun yapması gereken yardımı kötülemek ve “çarpık gelişme”, “dışa bağımlılık” filan gibi insanların günlük hayatlarına uzak kavramlarla konuşmak değil.
Bunun yerine mesela “şartlı nakit transferi” uygulamasının istenirse nasıl daha yaygınlaşabileceği anlatılabilir.
Zaten sol, eğer “prim ödemelerinden bağımsız” bir sosyal emeklilik uygulamasına veya Avrupa’nın hemen bütün ülkelerinde uygulanan bir “asgari gelir desteği politikası”na inanmış olsaydı, bugün işi çok daha kolay olurdu.
Yardımda AKP’yle baş edemez
“Utanmasın, sol da yardım paketleri dağıtsın” diyen çıkarsa ne dersiniz?
Sol yardım yarışında AKP’yle baş edemez. Bence onun yerine önce bir gidip insanları iyice dinlesinler. Yoksul kadınları, ders vermeye çalışarak değil, anlamaya çalışarak dinlesinler. Romanlarla konuşsunlar. Göçle büyük şehirlere gelmiş çok çocuklu Kürt ailelerine çocukların okuldaki durumunu sorsunlar. Eğitim-Sen’e akıl danışsınlar. Toplum merkezlerine gidip sosyal hizmet uzmanlarıyla konuşsunlar, onların her gün neler gördüklerini dinlesinler.
O zaman belki akıllarına yardım paketinden daha farklı bir şeyler de gelir.
Daha somut konuşulmalı
Solun, 22 Temmuz’da AKP’ye oy veren “Homo ekonomikus”ların aklını çelmesi sanki size biraz zor görünüyor?
AKP çıkar ağlarına ve sadaka ilişkisinin kullanımına dayanan çok güçlü bir siyasi başarı zemini oluşturmuş durumda. Ama büyüme önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak düşecek ve ekonominin durumu çok iyi olmayacak. Özellikle tarım sektöründe üretim düşmesi, fiyatların artması ve bunun en çok yoksulları vurması beklenebilir. Burada şunu unutmamalı:
Zor koşullarda yaşayan ve çalışan insanların risk alacak halleri yok, istikrarsızlıktan korkarlar. O yüzden rasyonel düşünen insanların (homo ekonomikus) sola oy vermeleri için, solun onları her şeyi değiştireceğine değil, onların durumunu düzelteceğine, en azından bozmayacağına, ikna etmesi lazım.
Bu da herhalde ancak daha az büyük laf edip daha çok somut konuşmakla mümkün olur. Yani insanların durumlarını bilmek, onları anlamak gerekiyor. Solun buna sabrı var mı?(DS/EÜ)