Efendim ben de yazı yazmak yerine size bir durumu arz edeceğim. Ertuğrul Özkök Bey "Gecikmiş beyaz bayrak" başlıklı bir yazı kaleme aldı geçenlerde. Tam ortanca torunun deyimiyle "haşlama mı yapsam buğulamamı yapsam" tarzında bir yazı...
Ertuğrul Bey'in yazısı anında tepkiler geldi, Umur Talu, Ahmet Tezcan, Emin Pazarcı, Ahmet Taşgetiren, Ertuğrul Bey'in yazısını eleştirdiler. Sahneyi onlara bırakıyorum:
Güçlünün yanında olmanın dayanılmaz hafifliği
Ertuğrul Bey 23 Mart günü şunları yazdı:
"Bu fotoğrafı herhalde uzun zaman unutmayacağız. Çukurdan bozma bir siperde iki zavallı Iraklı asker. Birbirlerine sarılıp, öyle kıvrılıp kalmışlar. Birinin elinde bir beyaz bayrak. Ucu henüz siperden çıkmamış. Belli ki ölüm onları teslim olmaya hazırlanırken yakalamış. Yani gecikmiş bir beyaz bayrak....
İşte bu fotoğrafın arkasına geçmek istiyorum. O iki zavallı askeri, siper bile denemeyecek kadar iğreti çukurda bırakan diktatörün iki yakasına yapışmak, ondan hesap sormak istiyorum. O zavallıları orada bırakmış. Kendini koruyacak Cumhuriyet Muhafızları'nı ise Bağdat'a çekmiş.
Üzerlerinden akan o şey nedir? Üniforma mı yoksa bir çul parçası mı?.. Ayaklarında birer bot bile yok. Güya asker.
Evet, siperdeki o iki gariban askerin fotoğrafını hayatım boyunca unutmayacağım. Diktatörlerin korkak cellatlarının, çukurdan bozma siperlerde tek başına kendi kaderlerine terk ettiği bu gariban çocukları hiçbir zaman unutmayacağım. Onlar bana hep kanlı diktatörlerin ablak suratlarını hatırlatacak.
Bir lider düşünün ki, bütün ülkesini Bağdat'tan ve aşiretinin merkezinden ibaret sayıyor. Bütün zenginliği savaşa ve kendine gömmüş. Şimdi hâlâ utanmadan ülkenin sınır boylarındaki genç insanlarından, o ölüm çukurlarında fedakárlık istiyor. Bir diktatör için bile ne kadar pespaye ve süfli bir karakter...."
Talu: Üstümüzdeki leke
Umur Talu 25 mart günü "Üstümüzde bir leke" başlıklı Star'da yayınlanan yazısında şunları yazdı:
"Maalesef, gazetecilerin savaş suçlarını yargılayacak bir mahkeme yok. Ne yapıyorlarsa, önce kendi vicdanlarına, sonra da okur ya da izleyici vicdanlarına emanet. Ancak, gözü dönmüş bazı Amerikalı gazetecilerin yanında, 'Bizden birileri' de bu mesleğin tarihine lekeli bir miras olarak kalacak. Onlarınkinden de daha büyük kara lekeler olarak.
Ellerinde beyaz bayrakla öldürülmüş iki Iraklının üstünden sözde diktatörlük eleştirisi yapan bir zat, orada sadece bir 'diktatör'ü görüyor. Ölümün nasıl, neden, hangi gerekçeyle, hangi hakla geldiği üstüne en ufak bir sorgulaması yok.
Ve bu adam sadece yazı yazıp sadece kendi süfli fikirlerini kusmakla kalmıyor; aynı zamanda bir gazeteyi, aynı zamanda bir medya grubunu yönetiyor. Yine de, grubunun diğer gazetelerinde örneğin, bu denli bir vicdansızlık, bu kertede bir ruh sefilliği hüküm sürmüyor.
O, Türkiye'nin ortak bilincine, kolektif vicdanına, adı 'Özgürlük' olan bir gazetede, insanların en temel hakları olan yaşama, hadi biraz daha ileri gideyim, 'vatanlarını savunma hakkı'na küfür ederek, onların cesetlerine adeta tükürerek mesleki, insani bir alçaklık anıtı dikti.
Çok merak ediyorum... Çok. Sadece bir köşe yazısında kalsa, alt tarafı 'birileri de böyle düşünüyor' denebilecek bu kafayla, sanki ABD'nin en gerici unsurları, en azgın dini, ideolojik, militer çetesi tarafından hazırlanıyormuşçasına çıkarılan bu gazeteye her gün ortak olanlar ne hissediyor?
Tezcan: Hiç gelmeyen insanlık
Ahmet Tezcan 24 Mart'da Dünden Bugüne Tercüman gazetesinde "Geç kalan beyaz bayrak hiç gelmeyen insanlık" başlıklı yazısında şunları belirtti.
"Ziya Paşa, her beyti darb-ı mesel olan Terkib-i Bend'inde "Kötü mayalı insan içki meclisinde belli olur, sarhoşluk insanın cevherini ortaya koyan mihenk taşıdır" diyor. Savaş sarhoşluğu da Türk medyasının özünü gerçek değerini ortaya çıkardı. Önceki gün AP Ajansından bilgisayarlara düşen yanmış, yaralı Bağdat çocukları ile siperde beyaz bayrağa rağmen öldürülmüş Irak askerlerinin fotoğrafları, savaşın kirli yüzünü göstermek açısından son derece önemli belgelerdi.
Nitekim dün pek çok gazete bu resimleri birinci sayfadan gösterdiler. Milliyet, Akşam, Tercüman, Vatan, Cumhuriyet, Yeni Şafak, Vakit, Zaman, Posta, Gözcü gazeteleri bu resimleri az ya da çok ön plana çıkartarak savaş haberlerinin 'insan' tarafına dikkat çektiler. İki gazetenin tavrı çok düşündürücüydü: Hürriyet ve Habertürk. İnternetle başlayan adını 'Haber hırsızlığı ve emek gaspı' ile özdeş hale getirmiş olan Habertürk'ü bir kenara bırakalım. Çünkü onların hiçbir zaman 'iğrabda mahalli' olmadı.
Ertuğrul Özkök, neredeyse bütün gazeteler bu askerlerin beyaz bayrağa rağmen öldürülmüş olduğundan söz ederken, Özkök yorumunda 'teslim olmakta geciktiler' diyerek 'koalisyon' askerlerini masum ilan ediyor.
Yazısında Irak'taki diktatörün 25 yıl bu insanları savaş, açlık ve ölüme mahkum ettiğini, canlarını kurtarmak için tek garantileri olan beyaz bayrağı erken sallayamadıkları için öldüklerini anlatıyor.
O diktatörün yani Saddam'ın, Irak'ın başına kimler tarafından bela edildiğini, sürekli beslenip büyütüldüğünü anlatmıyor. ABD'nin sürekli olarak Saddam, Ladin gibi adamları yetiştirip dünyanın başına bela ettiğini, Baas, Taliban gibi rejimlere iktidar ve despotizm yolunu açtığını, işi bittiği anda da 'terör' bahanesiyle savaş açıp petrol ve enerji kaynaklarının üstüne konduğunu anlatmıyor
Dünkü Hürriyet'in ana sayfasını ömrüm boyunca saklayacağım. Hatta çerçeveleteceğim ve evimin duvarına asıp, çocuklarım da unutmasınlar diye altına şöyle yazacağım: "Gazeteciliğin Utanç Levhası" .
Pazarcı: İnsan olmak
Emin Pazarcı da aynı gazetede yayınlanan "İnsan Olmak" başlıklı yazısında şunları belirtti.
"...Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök , hemen kaleme sarıldı: "Bu, geç kalmış bir beyaz bayrak!" Ve şu yorumu yaptı: "Çukurdan bozma bir siperde iki zavallı Iraklı asker. Birinin elinde ucu henüz siperden çıkmamış bir beyaz bayrak. Belli ki, ölüm onları teslim olmaya hazırlanırken yakalamış. Bu fotoğrafı herhalde uzun zaman unutmayacağız." Doğru, unutmayacağız! Ama, nasıl? Ertuğrul Özkök 'ün yazdığı gibi mi, yoksa bir vahşetin ve kural tanımayan bir savaşın fotoğrafı olarak mı?
Acaba, bu geç kalmış bir bayrak mıydı? Iraklı askerler, bu bayrağı sallamaya vakit bulamadan mı öldürülmüşlerdi? Olaya İngiliz ve Amerikan gözlüğü ile bakarsanız, evet.
Acaba, vicdanınız rahat mı?
Taşgetiren:Vahşete lanet
Ahmet Taşgetiren aynı gün Yeni Şafak gazetesinde Vahşete Lanet başlıklı yazısında şunlar vurgulanıyor:
"Zafer mi bu? Bu vahşetin neresine zafer yazılabilir? Amerika Irak'ı teslim alırsa, zafer mi kazanmış olacak? Bir manyak katil, bir eve baskın yapsa ve çocukları teker teker boğazlasa, sonunda zafer mi kazanmış olur? Dünya isyan ediyor. Amerika da insanlar isyan ediyor. Papa isyan ediyor. Yüreği olan herkes isyan ediyor. İnsan olan herkes. Amerika'nın başına çöreklenmiş bir çetenin hiçbir meşruiyyet şartı aramaksızın başlattığı savaşa isyan ediyor.
Bizde bir kesim var sadece, utanç verici bir biçimde "Amerikan zaferi"ne kenetlenmiş bir kesim. Bir an önce Umm Kasr teslim olsa, Nasırıye, Basra teslim olsa, Tikrit, Bağdat, Musul teslim olsa, beyaz bayraklar çekilse mevzilerden, beyaz bayrak üzerine dram döşenseler, sıra sıra Irak askeri sığınsa Amerikan birliklerine, Amerikan bayrağını öpseler bir kaçı, onlar Amerika'nın yanında aşk ile şevk ile yer alamayan Türkiye'nin stratejik hatalarını yazsalar..."
Selen: Ertuğrul Bey ya da insanlığın kaybedildiği an
Ertuğrul beyin bu yazısı ilk marifeti değil aslında, bir keresinde benim ortanca torun "Ertuğrul Özkök'ün yazılarıyla derin devletin münasebetleri" konulu bir tez çalışmasına bile girişti.
Toruna göre, "mühim bir adam bu Ertuğrul Bey,"Gecikmiş Beyaz bayrak" yazısında da bir kez daha doğruyu gösteriyor.bize
Irak askerinin ne yapması gerektiğini söylüyor adamcağız, fotoğrafın arkasına bakıp bir diktatör profili çiziyor ve diyor ki "gariban askerin ne işi var orada" Yani o asker orada olmasaydı koalisyon güçlerinin de "gözleri rahatsız" eden bu görüntüler de ortaya çıkmazdı. Düşünün doğru söylüyor. Bush ve diğer ortakları, savaşı kazansalar, Rice, Powell ve diğerlerinin irtibatta olduğu şirketler Irak'a kollarına sallayarak girseler iyi olmaz mı?
Belki bu arada yakıt ikmali, inşaat yapılması, savaş sonrası serbest ticaretin artmasıyla bizim şirketlere de bir şeyler düşer. Belki Ray Sigorta yeni yapılacak binaları sigortalar belki POAŞ inşaat için Irak'a gidecek arabalara benzin verir. Dışbank kredileriyle savaş sonrası yıkılan Bağdat'ın imarı sağlanabilir, Özgür Iraklılar AOL ile internetten nasibini alabilir. Örnekleri uzatmayım isteyen Doğan Holding'in faaliyet alanlarına bakabilir.
Sonuçta tabii ki Ertuğrul Bey'in gözü yalnızca "gecikmiş beyaz bayrak" görecek, güçlünün yanında olmak, para kazanmak, yeni pazarlar keşfetmenin düstur olduğu birisin zaten gazeteci olmaktan önce vasıfları olduğunu biliyorum. (NK)