Barajı aşma olasılığından söz edilen Genç Parti (GP) ile birleşip birleşmediği henüz tam olarak belli olmayan Demokrat Parti (DP) ve Anatavan'ın da sağlık alanına ilişkin yeni ve farklı önerileri olmadığını genel söylemlerinden biliyoruz. Dahası seçime bir hafta kalmasına karşın bu üç partinin bir "sağlık programları" olmadığını söyleyebiliriz.
Barajı başka yolla aşmayı hedefleyen DTP ve bu yolu kullanarak mecliste yer alma olasılığı olanların sağlığa ilişkin yaklaşımlarına baktığımızda da esas olarak "sağlıkta durumun değişmeyeceği" saptamasına ek olarak, iktidarın bu alanda yapacaklarına "etkili bir muhalefet" de yapılamayacağını da söyleyebiliriz.
Dahası bu yalnız "düzen partileri" açısından değil, aynı zamanda "farklı bir düzeni öneren" sol partiler için de geçerli.
* * *
Yaşamının büyük bir döneminde haklı ya da haksız "kronik/sürekli muhalefet" nitelemesi yapılmış bir kişi olarak "doğru ve etkin muhalefet etme"nin iktidarın uygulamalarını, tutum ve davranışlarını belirleyebileceğini yakından biliyorum.
O nedenle de muhalefetin her zaman, hem de iktidarda olanlardan daha çok ve ayrıntılı, kuramsal yaklaşımlar getirmesi, bu yaklaşımlarını uygulamaya yansıtacak basit, etkili ve gerçekleşebilir çözümleri olması gerektiğini düşünüyorum.
Parlamenter sistemimiz de böyle bir genel yaklaşım söz konusu olmadığından, yalnız "iktidarsızlık sorunu" değil aynı zamanda "muhalefetsizlik sorunu" da yaşadığımızı görmeli ve kabul etmeliyiz. Başımıza gelen olumsuzlukların ve yaşadığımız sorunların önemli nedenlerinden birisi de bence budur.
* * *
İktidarın tercih ve uygulamaları karşısında yalnızca "yaptığın yanlış" diyerek yapılan muhalefetin yaşamda bir değişiklik yaratması olanaksızdır.
İktidarlar açısından da hiçbir zaman; yaptıklarına yalnız başına "yanlış" demenin bir anlam ve önemi yoktur. Onlar "muhalefet" olması gereken zorunlu tavrı olarak kabul edilir.
Önemli olan nelerin "farklı olabileceği ve yapılabileceği"dir. Bunlar ortaya konulmadığında aslında iktidarın yaptığının kabul edildiği anlamı çıkar.
Süleyman Demirel'in iktidarın sorun söyleyen değil çözüm öneren yer olduğu yolundaki söylemi nedeniyle "muhalefet" kendini "bu yanlıştır" demekten daha fazla bir sorumluluğu olmadığı anlayışına zemin hazırlamaktadır.
* * *
Konunun ikinci boyutu da "programatik temel ilkelerin ve vaatlerin" uygulamada nasıl gerçekleştirileceği konusundaki ayrıntılı çözümlemeler ve önerilerdir.
Örneğin "sağlık çalışanlarının ülkedeki dağılımındaki eşitsizliği saptamak ve bunu değiştireceğini belirtmek" yeterli bir program ve vaat sayılmamalıdır.
Bunun program olması ve gerçekleşebilir bir vaat olabilmesi için nasıl yapılacağının ortaya konulması da gereklidir:
* Zorunlu hizmet mi çıkarılacaktır?
* O bölgelerde hizmet edenlere farklı ve çok yüksek ücretler mi verilecektir? Bu yeğlenirse gerekli kaynaklar nereden bulunacaktır?
* Hizmetin eşitliği ve eşit işe eşit ücret verilmesi kuralıyla bunun çatışmasının üstesinden nasıl gelinecektir? Eğer paraya rağmen yeterli bir talep olmazsa ve oraya gidecek eleman bulunamazsa eşit dağılım nasıl sağlanacaktır?
* Sosyal yapıyı değiştirmeden sağlıkla ilgili sorunların nedenlerini değiştirecek önlemleri ortaya koyup uygulamadan yalnız sağlık açısından bir eşitlemeyi yapmak gerçekten bir çözüm olacak mıdır?
gibi soruların yanıtlarından yola çıkarak yapılacak ayrıntılı programlara sahip olmadan yalnız iktidar değil etkin bir muhalefet de olunamaz.
* * *
İktidara ve muhalefete aday olan partilerin bu nedenle iki kesimin desteğine daha gereksinimleri vardır. Bunlardan birisi "üniversiteler" diğeri de o alanın "sivil örgütlenmeleri"dir.
Her iki kesimle etkin ve sürekli bir şekilde işbirliği içinde olmayan partilerin herhangi bir sosyal ve toplumsal soruna çözüm getirmesi beklenmemelidir.
Tabii söz konusu yapıların bu alanlara ilişkin olarak kendi üzerlerine düşen görevleri ne kadar yerine getirdiklerine de bakılmalıdır.
Ne yazık ki burada da durum sanıldığı kadar "parlak" değildir. Çünkü o tarafta da "demokrasinin yaşadığı çocukluk hastalıkları" esas olarak sürmektedir.
İçinde yer alan insanlar nasılsa yapılar da öyledir. Bu yapılar da yaşanılan durumun hem bilimsel hem de toplumsal açıdan doğru değerlendirmesini yapıp, gerçekçi ve uygulanabilir çözümleri ortaya koyamadıkları sürece söz ettiğimiz ilişki ve işbirliğinin olmasının da etkin bir anlamı, önemi ve yararı olamayacağını kabul etmeliyiz.
* * *
Bu saptamaları yapınca yeniden başa dönüyoruz: Yaşadığımız sorunlar yalnız dışımızdaki kişi, süreç ve yapılardan kaynaklanmıyor, o asıl olarak kendimizle ilgili eksiklik ve zaaflarımızdan da doğuyor.
Sorunlarımızın neler olduğunu, bunları nasıl çözeceğimizi veya önerilen çözümlere ilişkin görüş ve eleştirilerimizle, kendi önerilerimizi yalnız "seçim zamanlarında" yaparsak; bundan olumlu bir sonuç çıkmayacağını ve herhangi bir değişiklik gerçekleşmeyeceğini bilmeli ve öngörmeliyiz.
Oy kullanacak olanlar aslında hangi partiye veya kime oy atarlarsa atsınlar aslında kendilerine atacaklardır. Dolayısıyla ortaya çıkacak olumsuz sonuçlarda kendi payları olduğunu hiç bir zaman unutmamalıdırlar.
Bulunduğumuz noktada etkin ve tutarlı bir şekilde iktidar veya muhalefet olmazsak, parlamentoda etkin ve tutarlı bir "iktidar" ve "muhalefet"in olmasını sağlayamayız.
Bunu yapmak için ise "22 Temmuz"u beklememize gerek olmadığını bilmeliyiz.(MS/EÜ)