Galatasaray Üniversitesi'nde Sosyal Bilimler ve İktidar toplantılarının dördüncüsü gerçekleştirildi.
Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü ve Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu - Türkiye'nin (GİTTürkiye*) 2 Mart Cuma günü düzenlediği toplantının ikinci oturumu KCK davası kapsamında tutuklu bulunan Prof. Dr. Büşra Ersanlı'ya ayrıldı.
4. Sosyal Bilimler ve İktidar toplantısında üniversiteler ve özerklik, hukuk ve iktidar konuları ele alındı.
"Özgürlük, Özerklik, Üniversite" başlıklı oturumunda, Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ferda Keskin, iktidarın Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) yönetmeliklerine dayanarak üniversitelerin nasıl hedef alındığını anlattı.
Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Cemal Bali Akal, Galatasaray Üniversitesi'nden Dr. Gülşah Kurt ve Dr. Özgür Mumcu ve Marmara Üniversitesi'nden Araş. Gör. Eren Paydaş'ın konuşmacı olarak yer aldığı "Hukuk ve İktidar" başlıklı oturumda ise konuşmacılar ceza hukukunun polisleşmesi ve polisiyeleştirilmesi konusunu ve sanığı hakları olan bir özne olmaktan çıkaran "düşman ceza hukukunu" ele aldılar.
Toplantının son oturumunda ise Galatasary Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Füsun Üstel ve Dr. Nesrin Uçarlar moderatörlüğünde katılımcılar, iktidarın akademiye yönelttiği baskıları ve bunlar karşısında ne gibi alanlar yaratılabileceğini tartıştı.
Hukuk ve medya aracılığıyla içi doldurulan "düşman" kavamının iktidar tarafından hedef alındığı belirtilen toplantıda caydırıcılığı da kendine hedef edinen "düşman ceza hukuku" nun "düşman suçlu"larından biri Büşra Ersanlı da konu edildi.
Gözaltı sürecinde ve tutuklanması ardından medyada yer alan haberlerden hareketle Ersanlı'nın itibarının iadesi hedef alınan "Büşra Ersanlı adına atölye: Akademik Çalışmaları" başlıklı oturumda Dr. Nesrin Uçarlar, Marmara Üniversitesi Öğretim üyeleri Prof. Dr. Günay Göksü Özdoğan, Yrd. Doç. Dr. İbrahim Mazlum, Dr. Gülfer Ihlamur Öner, Dr. Emre Erşen ve Almanya'dan gönderdiği mektupla Dr. Nurşen Gürboğa, Ersanlı'nın akademik çalışmalarından ve akademiye katkılarından bahsettiler.
Büşra Hoca'dan mektup var
Toplumsal cinsiyet, demokratikleşme, Kafkaslar, Avrasya, Orta Doğu gibi pek çok konu ve bölgeyle ilgili çalışmalara sahip, oturumun konusu Büşra Ersanlı da tutuklu bulunduğu Bakırköy Kadın ve Çocuk Cezaevi'nden gönderdiği bir mektupla toplantıya katkısını sundu. Uçarlar'ın okuduğu Ersanlı'nın mektubu, gerek siyasi gündemi, gerekse toplantıda dile getirilenleri özetler nitelikteydi:
Değerli Meslektaşlarım, Sevgili Öğrenciler,
Bugün sizlerle birlikte olmayı çok isterdim ama biraz uzaktan, Bakırköy'den, Kadın ve Çocuk Tutukevi'nden size düşüncelerimi iletebiliyorum. Burada benimle birlikte çok sayıda öğrenci de var.
Buradaki öğrencilerle dersler yapıyoruz, akademik özgürlük ve bilimsel yaklaşım konularını tartışıyoruz. Hepimiz çokça kitap okuyoruz ve tabii ki bolca da düşünüyoruz.
28 Ekim 2011 günü beni gözaltına aldıklarında, TESEV'in yerelleşme dosyasını çalışıyordum. Bu dosya da benimle birlikte "delil" olarak alındı. İspanya Anayasası'nın konuyla ilgili bölümleri de "delil" oldu. İfade ve araştırma özgürlüğünün, yasal bir siyasi parti içinde anayasa çalışmalarına katkı sunma özgürlüğünün terör faaliyetleriyle ilişkili görülmesini hala hayretle karşılıyorum.
Akademik özgürlük konusu Türkiye'de de, dünyada da son derece girift bir konu. Ne yazık ki tamamen özgür olması gereken bilim alanında, Türkiye'deki devlet ideolojisi ve yönlendirmesi daima etkin olmuştur.
Yeni ikna odaları
Bu bir zamanlar ikna odaları vasıtasıyla yapılıyordu, şimdi ise "ekran bilimi" revaçta. Tabii bunu kendi alanım olan siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler açısından söylüyorum. Zaten devlet ideolojisi en çok sosyal bilimlerde yankısını buluyor.
Genel ortam güvenlikçi, yasakçı, cezacı ve kısıtlayıcı. Topyekün baktığımızda, devlet üniversitelerinde tekçi bir eğilim göze çarpıyor. İktidar değiştikçe tekciliğin alanı da değişiyor. Özgür akademik alanda yapılmaması gerekenler yapılıyor. Sıralayalım:
1. Çoğu üniversitede bölüm başkanları, dekan ve yardımcıları, rektörler aslında seçilmiyor, atanıyor.
2. YÖK sistemi nedeniyle merkezi sınavlara çok büyük ağırlık verildiğinden, yüksek lisans ve doktora adaylarının seçimi tam anlamıyla akademik yetkinliği olan akademisyenler tarafından yapılamıyor.
3. Doçentlik dosyaları YÖK tarafından akademik bir ön eleme yapılmadan profesörlere yollanıyor.
4. Bazı konularda, örneğin "kadın ve politika" konusunda panel/toplantı düzenlemek bile güvenlik sorunu haline getiriliyor.
5. Öğrenciler ve öğretim üyeleri, serbestçe örgütlenip, eleştiri ve protestolarını özgürce ifade edemiyor. Bazı konular serbest, bazı konular ise "engellenmeli" kategorilerinde.
6. Araştırma konularının seçiminde genç araştırmacılar arasında yaygın bir otosansür var.
Oysa akademik özgürlük, devlet veya herhangi bir siyasal egemen yapı veya kanunla engellenemez. Akademik özgürlük alanı, araştırma ve bilime katkı yapma özelliği taşıdığından, ve her disiplinin yaratıcı ve özgün bir biçimde geliştirilmesini amaçladığından, yasalarla sınırlanan çerçeve dışındadır.
Akademik özgürlük alanı, tanımı itibarıyla, kavramları, düşünceleri, inançları, verileri ve bulguları incelediğinden, zaten şiddet dışıdır. Akademik nitelik taşıyan hiç bir çalışma, bilgilendirme ve açıklama, bilince katkı yapmayı esas aldığından, şiddet yaratma veya özendirme özellikleri taşımaz.
Bu genel tartışmayı takiben meseleye kendi açımdan baktığımda da ortaya son derece tuhaf bir tablo çıkıyor. Örneğin Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan konularında yaptığım araştırmalar uygun ve değerli görülüyor, ancak özerklik, anadilinde eğitim konularında yaptıklarım bir sapma olarak değerlendirilip, ceza kapsamında algılanabiliyor.
Bilimsel özgürlüğe ceza
Oysa bütün bu alanlarda sorgulanan ve eleştirilen ortak nokta, otoriter rejimlerdir ve muhalif taleplere set çekilmesi meselesidir. Hepsi halkın talepleri ve eğilimleri açısından yapılmış araştırmalardır.
Benim durumum, yani üyesi olduğum Barış ve Demokrasi Partisi'nin yasal akademisinde gönüllü olarak siyaset ve kadın konusunda ders vermem, bir suç kabul ediliyorsa, akademik özgürlük yok demektir. Benim durumumun özgün olan yanı ise, siyasal özgürlükle akademik özgürlüğün birarada ihlal edilmiş olmasıdır.
Daha önemlisi, binbir zorlukla okumaya çalışan öğrencilerin son yıllarda yine eskiden olduğu gibi çok ağır cezalara çarptırılarak cezaevlerinde tutulmalarıdır. Bazı üniversiteler bu öğrencilerin cezaevinde sınavlara girmesine dahi izin vermemektedir.
Ceza ile "bilimsel özgürlüğü" kısıtlayarak ekranlara ve medyaya bir strateji ve taktik olarak yansıtmak yaygınlaştı. Karalamalarla aklamalar tüm renkleri, yani çoğulculuğu fena halde tehdit ediyor.
GITTürkiye'nin kurulması sevindirici
Bu bulanık bir şekilde siyasallaşmış akademik ortamda, "istenen-istenmeyen" kadrolar, öğrenciler ve konular atmosferinde, bağımsız, yetkin bir akademik denetim zorunluluğu açıktır.
Bunun uluslararası/ evrensel ölçütlerle yapılabilmesi açısından GITTürkiye'nin kuruluşu çok sevindirici. Bu sayede birçok bilimsel kısıtlamanın sistematik olarak ortaya çıkarılabileceğine inanıyorum. Bilimsel, kavramsal alanı ferahlatmak, insanların zihinsel dünyasını da ferahlatmanın yolunu açar. İnsan haklarının ve özgür düşüncenin tüm konular ve sorunlar için temin edilmesine çalışmak, bilimsel özerkliğin onurlu yoludur.
Düşünce özgürlüğü, her türlü yazılı, sözlü ve sanatsal faaliyetin özel alanda da, kamuoyu önünde de özgür ve diyaloga açık olmasıdır. Siyasi yapının sorumluluğunda olan, işte sadece bu ortamı yaratmaktır: Yasaları ve üniversiteleri bu özgür alana hizmet edecek biçimde esnek/özerk kılmak ve yaşatabilmek. Siyasetin vazifesi sadece ve sadece budur. (HG/HK)
Düşünce özgürlüğü, her türlü yazılı, sözlü ve sanatsal faaliyetin özel alanda da, kamuoyu önünde de özgür ve diyaloga açık olmasıdır. Siyasi yapının sorumluluğunda olan, işte sadece bu ortamı yaratmaktır: Yasaları ve üniversiteleri bu özgür alana hizmet edecek biçimde esnek/özerk kılmak ve yaşatabilmek. Siyasetin vazifesi sadece ve sadece budur. (HG/HK)
*GITTürkiye: Türkiye'de Araştırma ve Öğretim Özgürlüğü Uluslararası Çalışma Grubu (GIT), Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın tutuklanması sonrasında kuruldu, Aralık 2011-Ocak 2012 arasındaki dönemde Fransa, Kuzey Amerika, İngiltere, İsviçre ve Türkiye'de faaliyet göstermeye başladı. Grubun ilk aşamadaki hedefi, öğretim elemanlarının ve araştırmacıların maruz kaldıkları baskı ve engellemeler konusunda belgelere dayalı bir bilgi akışı sağlamak, eğitim ve araştırma koşulları üzerine konferanslar, seminerler, paneller ve basın toplantıları düzenlemek, erişilen bulguları internet ve basın kanalıyla kamuoyuna sunmak.