"Ne ölümlere şahit oldum... Hiçbirine kayıtsız kalamayışımdandır uykusuzluğumun nedeni... Uyku ile uyanıklık arasında bir yerde durdum hep. Gözlerimin son süreçte kan çanağına dönüşmesi hep bu nedenledir... Çünkü biri gidip diğeri geliyor... Sonra içerisinde biriken gözyaşları bunun giderek artan göz sorununa neden olması da ayrı bir dert... Siz gülen yüze aldanırken, ben ise hep bir yerlerde eksik kalan gülümseyişime çarpıyorum... 2016 yılından nefret ettim hem de iliklerime kadar dolan bir nefretle..."
Kapatılan Jin Haber Ajansı (JINHA) muhabiri, Beritan Elyakut hissettiklerini böyle kaleme almış.
Bu cümleleri okurken bir an duraksadım, her cümle çok tanıdık ama hiç biri bana ait değildi. Birileri iç sesimi yazmış olmalıydı!
Her anı ve her kayıt ile yeniden...
Kayıtlara geçen her görüntü ile ve yaşadıklarımı anlatan her yazı ile çatışma ‘’bölgelerinde’’ (Kürdistan illeri) hiç uyumadığım tek bir rüya bile görmediğim günleri yeniden yaşıyor gibiyim.
Savaş kapımızı kırıp geldiği zaman ölü görmekten çok korkardım, sonra parçalanmış ölü, sonra kokan ölü, yanan ölü, çocuk ölü, tanıdık ölü...
Sonra ölü olanlar ‘’cansız beden’’ oluvermişti çoktan... Ruhumun beni terk ettiğinden korktuğum anlardı.
İnsanların trajedileri haber öyküleri, gözyaşları fotoğraf oluyordu. Bir şeyler beni istila ediyordu. Sonra benlik ‘’benleri’’ karıştırıyordu, başkasının trajedisini anılarımdan biri olduğunu zannettiğim de oldu...
Çatışma zamanlarında ruhumla çatışırken, Almanya’dan gelen Ariana Dongus ile onun projesini konuşurken buldum kendimi.
Tabii en iyi bildiğim yerden, en iyi bildiğim kişilerden başlamasını önerdim sonra telefonlar, e-mailler, randevular...
Ariana, Avrupa’nın en büyük film festivallerinden biri olan ‘’ DOK Film Market’’te gösterime girecek olan ‘’Shooting Images’’ belgeseli ile fotoğrafın arkasındakileri anlatıyor.
Belgeselde Mahmut Bozarslan ve Ömer Faruk Baran haberlerin arkasındaki yaşantılarını anlatmışlar.
Yönetmen, Ariana Dongus ‘’Shooting Images’’ belgeseline nasıl başladığını ve neler yaptığını bianet’e anlattı.
Bu kaosun fotoğraflarını kim çekiyor?
“Her gün tahribat ve kaosun fotoğraflarını görüyoruz. Konunun üzerine çalışmaya başlamadan önce her şey böylesine ‘cansızlaştırılıyorken’ bir insan olarak duygu ve empatinin korunabilip korunamadığını kendime sordum.
“Türkiye’nin Güneydoğusuna gitmeye karar verdim, çünkü 2012 yılından beri orası ile bağlantılarım vardı. Özellikle 2015 yılında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile Türkiye arasındaki savaş yeniden başlayınca Almanya medyasında yeterince yer alamadığını gözledim.
“Cizre’de bodrum katliamları yaşandığında ana medyada bunu göremedik.
“Akıllı telefonum ve bilgisayarım ile izlediğim fotoğrafları kimin çektiğini öğrenmek istediğimde, sunucu, ‘Resmi ajansların aktardığına göre Türkiye’nin Güneydoğusunda illegal [örgüt] PKK ile Türk silahlı güçleri arasında bir savaş yaşanıyor. Türk hükümeti terörist organizasyon ile savaş halinde’ diyordu.
Kasvetli hava... Tahir Elçi öldürüldü!
“Ben kendi gözlerim ile sunucunun aktardığı haber görüntülerinin nasıl ve hangi koşullar altında çekildiğini bizzat görmek istedim.
“Bu film uluslararası çalışan üç gazeteci ve fikserin portresini göstermekte. İki erkek ve bir kadın. Ben onlar için bu işin ne anlam taşıdığını ve ne olduğunu göstermek istedim. Ben bu işi Diyarbakır’da yapmak istediğime karar verdim. Oraya vardığımda Sur’daki durum daha da kötüleşmişti. Sokağa çıkma yasakları bazen bir ayı geçebiliyordu. İnsanlar Sur dışında bu durumu protesto ediyorlardı. O sırada Kasımın 28’inde Tahir Elçi öldürüldü.
“Çok kasvetli ve ağır bir hava oluştu. Vatandaşlar karanlık doksanlı yıllara geri dönülmesinden korktuklarını dile getirdiler.
“Film için çok şanslı idim, üç güçlü ve yetenekli insan ile çalıştım. Ben onları çekerken filme aldım, onlarla kendi yaşamları ve medya dünyası hakkında konuşmak üzere evlerinde buluştuk.”
Kaos yaşamlar, yaşam aşkı
Bana ilk defa ‘Bu kargaşaya rağmen nasıl hayata bu kadar pozitif bakabiliyorsun’ sorusu sorulduğunda Vikingler belgeselinde anlatılan bir din adamının sözleri geldi aklıma. İnsanların öldürüldüğü ayinlerde ‘ölümü ne kadar yakın hissedersen yaşadığın zamanın değerini o kadar anlarsın’ gibi birşeyler demiş.
Melaye Cizîrî Kürtçe yazdığı divanında: Talih ve fırsatlar çıktığında, [gitmesine] müsaade etmek haramdır. Nuh kadar ömrüm yok ki, haydi sakı çabucak gel...’ diyeli beş yüzyıldan fazla olmuş. Ömrün kısalığı yaşama fırsatını kaçırmamayı öğütlüyor gibi...
Ömürler ve yaşamlar, ölümler-kalımlar görmüş gazetecilerden ‘gazetecilere kalanları’ onların ağzından dinlemek, onların yaşamını izleme fırsatı bulmak bu belgeselin sunabileceği şeylerden birkaçı... (MB/EKN)
Not: Bu yazı için İngilizce çevirilerimi kontrol eden, bianet İngilizce bölümünden Deniz Güzgün’e teşekkürler.