Omzuna attığı BİM poşeti içerisinde ağır olduğu belli yükünü taşıyarak ilerleyen kadın yanımda yürürken, yan gözle bir bakış fırlattı. “Baban xêrine (babanın hayrına) bunu biraz taşısana. Çok yoruldum” dedi. “Seni bu çantayla içeri almazlar ki” dediğimde, “Ben hamama gidiyorum. Bağlar’dan bir komşum gelmiş, beni camide bekliyor. Hangi yoldan gittiysem polisler tutmuş. Komşuma söz vermişim. Gitmem lazım” dedi.
Nurcan Değirmenci
Polis noktasına yaklaştığımızda tüm polislerin gözü benim elimdeki tehlike sinyalleri veren poşete takılmıştı. Kadın polisler arama yapmak için bize doğru geldiğinde izah etmeye çalıştım. Çantayı aramaları gerektiği söylenince kadın hemen yere çöküp; içerisinde hamam tası, havlu, tarak, sabun ve çamaşırlar olan poşeti ortaya saçtı. Mühimmatları tek tek incelerken bana da “Bekleme yapma” diyerek fırça attılar. Ensemi kaşıyarak kenara geçip, kurbanlık koyun gibi sıramı bekledim.
Ankara’daki HDP kongresinden tecrübeli olduğum için yanıma cüzdan ve telefon dışında kalem bile almamıştım. Tacizkar dokunmalarla yapılan aramanın ardından nihayet mitingin olduğu alana giriş yapmıştım. Diyarbakır İstasyon Meydanı’na girişlerdeki arama noktalarında bayrak, flama, kalem, defter, göz kalemi, ruj, farklı çağrışımlar yapan tehlikeli renklerin bulunduğu fular ve tülbentlere izin verilmemişti. Öyle ki basın mensuplarının dahi kalemleri toplanmıştı.
Kadın polislerden daha fazla olan erkek polisler alandaki cami üzerinde keskin nişancılar gibi kameralarıyla konuşlanmışlardı. Sahne üzerinde ise basın emekçileriyle birlikte polis kameraları yerlerini almıştı. Sahne arkasında da durum farklı değildi.
Tertip komitesi görevlileri ve sanatçılardan daha fazla polis vardı. Mitingi kendileri organize ediyormuş gibi ses sisteminin başında durup kontrolü elden bırakmıyorlardı. Saygı duruşu sırasında ve işlerine gelmeyen sloganlar atıldığında müziğin sesini yükselterek, kadınların seslerini bastırmaya çalışıyorlardı.
Mizgîn Tahîr
Kongrede olduğu gibi burada da gözlemlediğimiz şey, tüm baskı ve zorluklara rağmen insanların “Buradayız, gitmiyoruz” şiarıyla inandıkları değerlere sahip çıkması ve bir kafa tutuşun göstergesi yaşanıyordu.
Alan dolmuştu ama eksik vardı. Gözlerimiz önceki yıllarda olduğu gibi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’la birlikte cezaevinde olan siyasetçi kadınları, gerek 80 yaşındaki Sise ana gibi cezaevinde gerekse zorunlu hallerden dolayı diasporada bulunan yüzlerce kadını aradı. Gönderdikleri mesajları ve ruhlarıyla alandaydılar ve alandaki kadınlar onların mesajları okunurken alkışlar, zılgıtlar ve sloganlarla selamlarını karşıladılar. Elbette polisler yine atağa geçip, müziğin sesini yükseltip durdu.
Avazı çıkana kadar bağırarak sesini duyurmak isteyen kadınlar ve yükselen müzik sesi. Karşılıklı bir sinir harbi. Bu yetmez gibi ikindi ezanı okunmaya başladı. Bu kez müzik tamamen durdu. İmam mahmur sesiyle kasten yapıyormuşçasına, elinden geldiğince aheste okuyarak ezanı uzattı. Yine bir erkek susturmuştu kadınları.
Sahneye gelen Rojavalı sanatçı Mizgîn Tahîr güçlü sesiyle ülkesinde yaşanan savaşın çığlığını haykırırcasına alanı inletirken, “Ne kadar da güzelsiniz. Özgürlük size nasıl da yakışıyor” dedi. Kadınlardan oluşan Sur Ritim Grubu programını tamamlayıp sahneden inerken polisler gelip ‘kutlama’ amaçlı repertuarlarının fotoğraflarını çekerek, iyi niyetli olmayan sinyaller verdiler.
Erkeklerin kontrolündeki etkinliği izlerken; kulağımda “Dünyayı yalnızca kadınlar kurtarır. Özgürlük ellerimizde” sözleri çınlarken, aklım hamama gitmeye çalışan kadında kalmıştı. Gidebilmiş miydi acaba?
HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan HDP’li milletvekillerine parmak sallayıp “adam olun” diyen AKP milletvekillerini hatırlatarak “Biz adam olmayacağız. Biz kadınız kadın, kadınca direneceğiz ve kadınca sizi yeneceğiz” dedi konuşurken.
Ve son olarak sahneye çıkan sanatçı Nurcan Değirmenci; dinamik müziğiyle kadınları coşturup kendisiyle birlikte zıplatarak, kadınlara hep bir ağızdan Ahmet Kaya’nın “Kadınlar” şarkısını söyletti.
Ne diyelim bu kadınlar hakikatten “adam” olmaz. (BD/HK)