Bu hafta Ayşegül Başar editörlüğünde hazırlanan biamag seçkisi:
Kadir Akın, Arjantin gezisinde incelediği 1976 yılındaki Videla diktatörlüğünün sorgu ve kaybetme merkezlerini anlatıyor: "ESMA’nın hatırlattıkları"
Nesrin Karadağ, 'adı anılmadan yaşatılan' bir kadın, Ez Eyşe Şan’ın hikayesini yalnızca bir sanatçının değil, tüm susturulmuş kadınların sesi olabilmek adına hatırlatıyor.
Nural Sümbültepe, Vancouver Film Festival’inden seyirci ödülüyle dönen, Nadir Sarıbacak imzalı 'Gazelle' filminde Türkiye’den ABD’ye sığınmak zorunda kalan müzik öğretmenini Yakup'un dokunaklı hikâyesini ele alıyor.
Melek Turgay, "Babamın Köyünde" adlı çocuk romanından yola çıkarak kendi kişisel hikayesini üzerinden hayatın düğümlerini çözme noktasında ip uçları sunuyor.
Şeyhmus Diken, Ahmed Arif ve Cemal Süreya’nın dostluklarını, aşklarını, kesişen hayatlarını konu alan "Ben Kolay Ölmem" oyununun Diyarbakır gösterimini yazdı.
Burak Sarı, "Bir kaşık suda fırtına koparıp denize düşeni görmemek" başlıklı yazısında sistemin çelişkilerine dokunmadan sorun çözülebilecekmiş havası veren ve dünyada yıllardır moda olan belli kavramlar üzerinde duruyor.
Nilgün Karataş, Dostoyevski’nin 'Timsah’ını 19'uncu yüzyıldan dijital çağa kıyaslıyor: "Timsahın karnında" yaşamak; neoliberal çağın sunduğu konfor tuzaklarından klavye şövalyeliğine, gönüllü kölelikten teslimiyete uzanan bir trajediyle yüzleştiriyor bizi."
Rosalino Levantino, Kadın erkek izleyen herkesin "gözyaşı dökeceği" bir belgeseli dikkate sunuyor.
Sedat Yağcıoğlu, "Kaybettiğimizde mi aramaya başlarız kendimizi? Görünmez olduğumuzda mı, görmeye çabalarız?" sorularından yola çıkarak, aynayı hepimize çeviriyor.
Özgür Erbaş, İşverenin "arıza çıkarmak" olarak gördüğü hak arayışlarının sosyal güvenlik boyutuna mercek tutuyor.

