"Türk evi"ne dair genel tarifimiz, zihnimizde beliren ahşap, üst katı sokağa çıkıntılı evlere götürür bizi. Carel Bertram anlatılardan, karikatürlerden, kimi zaman anılardan hareket ederek işte bu imgeyi tartışıyor kitabında.
Kolektif hafızamızda yer etmiş Türk evinin mimari tasvirinden öteye gidip hafızamızda anlam bulduğu biçimini sorguluyor, zihnimizi kazıyarak o evlerin nasıl şekillendiğini araştırıyor.
Osmanlı evinin nasıl ve ne zaman bir temsile dönüştüğünü sorarak başlıyor çalışmasına ve bu yolda ilerlerken sanata, edebiyata bakıyor. Osmanlı eviyle ilgili sorunun cevabını verirken gölge oyunlarına çeviriyor yüzünü. Akla hemen gelmeyen ama son derece mantıklı bir cümleyi takip ederek atıyor araştırmasına dair ilk adımını.
Osmanlı evinin ilk olarak 17. yüzyıldan 19. yüzyıla uzanan bir dönemde gölge oyununda bir sahne malzemesi olarak resmedildiğinden söz ediyor.
İkinci bölümde Türkiye Cumhuriyeti'nin tasavvur edildiği bir dönemdeki değişime bakıyor. Türk evi adlandırılmasının kullanılmaya başlanmasını ve o dönemde yeni bir Türk benliğinin oluşturulmasına nasıl katkıda bulunduğunu kurcalıyor. Modernleşme sürecinde Batılılaşma olgusunu ele alıyor, karşı referanslarla nasıl biçimlendiğini, farklı eğilimlerin beraber varlığını vurguluyor, sonunda "Şarkiyatçı-Batıcı bir otoriteye saygı duyan, dışsallaştırılmış bir ev"le karşılaşıyor.
Sonra Türk evinin geçmişe dair bir değer kazandığı dönemi edebiyat anlatılarında somutluyor, bu dönemin romanlarına, roman karakterlerine veriyor referanslarını; edebiyat eserlerindeki yüzleşmeleri, kimlik arayışlarını kendi araştırmasının merkezine oturtuyor.
Ardından 1930'ların edebiyatı geliyor; Batılılaşmanın ağırlığı, Türk olanın tarifi, tarifin nasıl korunacağı Türk evi imgesine hizmet ederek yerini alıyor kitapta. Bildiğimiz, tanıdığımız roman karakterleri sırayla rollerini ifa ediyor, her birinin yaşadığı ev onlardan rol çalıyor.
Araştırma ilerleyip zaman geçerken kolektif hafızayla şekillenen, mimari yapıyla hayatımıza nüfuz eden, sorgulamadan kabul ettiğimiz Türk evi başka bir anlam ifade ediyor artık.
Fallusun gölgesindeki tarih
Tarihe kuşkusuz birçok pencereden bakılabilir. Doç. Dr. İsmail Gezgin'in yazdığı, Doğal Olanın Kültüre, Kültürün İktidara Dönüşümü" altbaşlığını taşıyan Fallusun Arkeolojisi birden fazla pencereden görünenleri konu ediniyor.
Ancak yanlış anlaşılmasın, tarih içinde sekerek farklı yaklaşımların kapılarında eklektik bir yapı içinde dolaşmıyor yazar. Soruları, arayışı, yanıtları gayet net.
Fallusun insanlığın varoluş sürecinde kültürün ve din düşüncesinin omurgasını oluşturduğundan söz ediyor. Bunu yaparken anaerkil düzenden ataerkil düzene geçiş gibi çeşitli tartışmalara da değiniyor elbette.
Kitaba damgasını vuran bir diğer nokta da farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde fallusa dair aynı imgelerin, aynı hikâyelerin varlığı.
Bu monomit vurgusu, fallusun ortak bilinçdışından gelen ortak kavramlarla şekillendiği önermesi, kültürlerin oluşum süreçlerine etkisi, kültürler içinde şekillenişi önemli bir yer buluyor kitapta.
Fallus imgesinin medeniyet tarihinin her aşamasında karşımıza çıkmasına, hemen her kültürdeki varlığına dair aranan yanıtlar açısından kaydadeğer bir araştırma ortaya çıkıyor böylece.
Konusu gereği paleolitik, neolitik dönemlerden tarım toplumlarına, paganizmden tektanrılı dinlere, modernizme uzanan bir kitap Fallusun Arkeolojisi. Kaçınılmaz olarak farklı disiplinlerden beslenen ama pek alışık olmadığımız bir tarzda da olsa son analizde bir arkeoloji çalışması.
Farklı alanlara uzanmak zorunda kalınmasını şu sözlerle açıklıyor Gezgin:
"Fallusu bir arkeolojik materyal olarak çalışmak, sadece arkeolojik düşünme biçimiyle mümkün değildir. Dünyanın her coğrafyasında, uygarlık tarihinin her periyodunda ve her kültürde kesintisiz biçimde, değişik materyaller üzerine betimlenen, erkeklik organı kaynaklı bu sembolün varlık nedenini anlamak kolay değildir.
"...bu çalışmayı yürütürken farklı disiplinlere başvurmak bir zorunluluk olmuştur. Çünkü bedendeki bir organın, simgesel olarak bedenden ayrılıp taşlara yansıması ve kültürler üzerine kimi yaptırımlarda bulunan yasa anlamını taşımaya başlamasını başka türlü anlamlandırmak mümkün değildir."
Yazarının daha önceki çalışmalarını bilenler bu tavrına şaşırmıyordur herhalde. İsmail Gezgin Kırmızı Başlıklı Kız'dan İlk Günah'a Masalların Şifresi, Aynadaki Heredotos gibi kitaplarıyla da biliniyor.
Gezgin bu kitabında eski çağlardan itibaren fallusun nasıl şekillendiği, nasıl yerleştiğini araştırırken bugün karşımıza çıkan biçimlerini anlamak için önemli bir altyapı da sunuyor. (YY)
Türk Evini Hayal Etmek -Eve Dair Kolektif Düşler-, Carel Bertram, İletişim Yayınları, 392 sayfa
Fallusun Arkeolojisi, İsmail Gezgin, Sel Yayıncılık, 375 sayfa.
* Manşet resmi kitaptan alınmıştır. Edirne'de Bir Ev. Rıfat Osman'ın resmi.