Türkiye eğitim sisteminde ciddi sorunlar olduğuna yönelik tartışmalar, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2015 sonuçlarının açıklanmasından sonra yoğunlaştı. PISA, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) üç yılda bir yaptığı ülkelerin eğitim durumlarını ölçme ve değerlendirme çalışması. Aralık 2016’da açıklandı sonuçlar. Türkiye üç alanda da yani matematik, fen bilimleri ve okuma-anlamada 35 OECD ülkesi arasında sondan ikinci olmuştu.
Türkiye'de sınava katılan 5 bin 295 öğrencinin yüzde 38,1'i Anadolu Lisesi, yüzde 36'sı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, yüzde 14'ü Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisiydi.
Hükümetin bu sonuçlara yönelik açıklaması önce bahane üretmek üzerinden oldu. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz “Türkiye'de Fen liselerinden PISA'ya katılan öğrencilerin oranının sadece yüzde 2,1. Bu öğrencilerin puanlarının 534. Eğer sınava sadece Fen lisesi öğrencileri katılmış olsaydı, Türkiye dünya sıralamasında ilk üçte olacaktı” diyordu.
Yılmaz bahane üretirken eğitim eşitsizliğini de itiraf ediyordu aslında.
Tartışmalar sürüp giderken 2017-2018 eğitim öğretim dönemi başladı. Ancak birden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ben TEOG olayını istemiyorum” deyiverdi ve Milli Eğitim bakanlığı apar topar sınav sistemini değiştirdi. Erdoğan “değiştirin” talimatını 16 Eylül 2017’de vermişti; yeni sistem 6 Kasım 2017’de açıklandı. Yeniden başlayan tartışmalarda bu kez okul seçimi ve sınav sistemi konuşulur oldu. Çünkü Temel Eğitimden Ortaeğitime Geçiş (TEOG) sınavı yerine gelen sistem "mahalli yerleştirme ve isteyene sınav" şeklinde özetleniyordu. İlk açıklama gerçekten özetti, ayrıntılar günler içinde yavaş yavaş açıklandı. Her açıklanışta kafalar daha da karıştı.
TIKLAYIN - MEB Bakanı Yeni Sınav Sistemini Yine Açıkladı, Karmaşa Daha da Arttı
bianet olarak biz de eğitim sisteminde neler olduğunu, yeni sınav sistemiyle amaçlananların ne olduğunu, aslında ne yapılması gerektiğini Çukurova Üniversitesi, Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş ile konuştuk.
Gümüş, net yanıtlar verdi; müfredat eski ve etnosantrik, hükümetin sınav sistemine ve eğitime yaklaşımı ise sorunlu.
Eğitimde ciddi bir sorun yaşandığı PISA sonuçları açıklandığında iyiden görünür hale geldi. PISA Direktörü Andreas Schleicher geçtiğimiz günlerde Habertürk’e bir röportaj verdi ve "Öğrettikleriniz artık gereksiz" dedi. Ciddi bir müfredat eleştirisi ve eğitim tekniklerine yönelik eleştiri vardı. Bu görüşe katılıyor musunuz?
PISA direktörünün Türkiye'deki eğitimle ilgili belirlemeleri yerinde bulunuyor. Temel fen ve sosyal bilimlerle dil, matematik, felsefe, sanat ve jimnastik eğitimi; öğrencilerin beceri ve yeteneklerini geliştirecek etkinlikler; özellikle de konu ve sorun bilinci geliştirmek gerekirken ana ve seçmeli derslerinin ağırlığı kültür derslerine verilmiş bulunuyor. Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı dersleri "dil" ve "edebiyat" eğitiminden daha çok "Türki" değer aşılama aracına, normatif derslere dönüşmüş bulunuyor. Tarih, coğrafya, sosyoloji ve felsefe derslerinin içeriklerine de bol bol "Türki ve Sünni" etnosantrik öğeler serpiştirilmiş bulunuyor. Her sene 2 saat zorunlu "Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi" dersinin yanına seçmeli olarak "Kur'an", "Siyer (Hz. Muhammed'in Hayatı", "İlmihal (Temel Dini Bilgiler)" eklenmişti. Bunlar da yetmedi ki "İslam Kültür ve Medeniyeti", "İslam Bilim Tarihi" gibi dersler de eklenmiş bulunuyor. "Uygarlık Tarihi" veya "Bilim Tarihi" dersleri yok ama "İslam Bilim Tarihi" var. Sosyoloji ve Psikoloji bir kez olsun zorunlu ders grubunda yok ama dokuz yıl boyunca her sene zorunlu olan din dersleri lisede bir saatten iki saate çıkarıldı, diğer yıllarda zaten iki saatti. Yani bilime zaman bulunamıyor ama onlarca din ve etnosantrik kültür derslerine zaman ve yer bulunuyor.
Kültür dersleri ağırlıklı bir programın bilimsel ve çağdaş bir program özelliği taşıması mümkün değil, bunlar "etnosantrik" bir okulu, "din okulunu" gösteriyor ki oradan bilim sanat çıkmaz, çıkmıyor da.
TIKLAYIN - Milli Eğitim Bakanı, İçinde Cihat Geçen Yeni Müfredatı Açıkladı
Söylediklerinizden içerik sorunun açık olduğunu anlıyorum Ama MEB sınav sistemini değiştirerek çözüm bulma hamlesi yaptı. Ne yapmayı amaçlıyorlar? Siz yapılan değişikliklerden bir sonuç çıkarabildiniz mi?
Sınav sistemiyle oynamanın, özellikle de TEOG'u gündeme getirip değiştirmenin arka planında seçilecek dokuz okuldan üçünü İmam Hatip Lisesi olarak belirlemek yatıyor. Şu anda İmam Hatip Liselerinin öğrenci oranı yüzde 10-11 civarında, yeni durumda üç okuldan biri imam hatibe zorlanıyor. İstemezsen pansiyonlu okula göndeririz deniyor. Bu devirde şehirde bulunan hangi genç pansiyonlu okula gitmek ister. Geriye açıköğretim ile paralı-özel lise ve yine paralı-özel akşam liseleri kalıyor.
Özetle bu değişikliklerdeki ana amaçlardan birinin İmam Hatip öğrenci oranlarını yükseltmek, mümkünse yüzde 25-30'lara çekmek yatıyor.
Halbuki işin doğrusu, halkın istemediği İmam Hatipleri Anadolu Liselerine dönüştürmek uygun olacaktır. AKP ise halkın okullarını İmam Hatip'e çevirmeye uğraşıyor.
İkincisi sistem özelleştirmeyi destekliyor.
Üçüncüsü de iyi eğitim alan gençler AKP'ye daha az oy veriyor, AKP ve MEB halkın cahil kalmasını tercih ediyor olabilir.
Eğitim sisteminde ciddi bir reform için nereden başlamak gerekir? Yani Türkiye'nin şu an bu alandaki önceliği sizce nedir?
Eğitim reformuna önce MEB'in mevcut bakanı ve üst bürokratlarını, merkez personelini bilim ve pedagoji ölçülerinden geçirmekten başlamak; bu ölçütlere uymayanları tasfiye etmekle başlamak gerekir.
İkinci adımı haftalık ders programlarının toptan bilimsel pedagojik ilkelere, ülkeyi ve toplumu geleceğe taşıyacak bir bakışa dayalı olarak gözden geçirilmesi; mevcut haftalık ders programlarının büyük ölçüde değiştirilmesi gerekecektir.
Üçüncüsü yenilenecek programa uygun bir ders programları hazırlanması, bunun katı değil öğretmen ve öğrencinin dolduracağı genişlenmekte tanımlanması, mümkünse çerçeve program olması uygun olacaktır.
Dördüncüsü ders kitapları yazılması yerine çerçeve kılavuz kitaplar hazırlanabilir. Böylece hem öğretmene hem öğrenciye süreçte yer alma imkanı tanınır.
Beşincisi tüm öğretmenlerin hem alan hem pedagojik bilgilerini güncel gelişmeleri anlayıp içselleştirebilecekleri şekilde yoğun hizmet içi eğitime almak gerekecektir ki hizmet içi eğitimlerin bilim alanı ve eğitimde en gelişmiş kişilerce ve uluslararası katılımcılarla olması önemlidir. Hizmet içi eğitim için öğretmenlere ek özlük hakları da tanınmalı. Mevcut müfettiş ve üst bürokratlar eğitim ve bilim yeterlilikleri konusunda sıkıntılı olup bunların vereceği hizmet içi eğitimler sınav sisteminde yaptıkları gibi daha büyük hataları beraberinde getirecektir.
Sorunlarla köklü bir şekilde yüzleşilmek isteniyorsa geçiş sınavlarının veya farklı zorunlu yerleştirmelerin bir yana bırakılıp her öğrencinin istediği okula kayıt yaptırma temel insan hakkı tanınmak durumundadır. Nitelikli eğitim seçilmiş elit veya varlıklı grupların değil tüm çocukların hakkıdır. Lise ve üniversitelerin birinci sınıfları, baraj yılı kabul edilebilir, birinci sınıfı başaramayanlar veya farklı bir yönelim gösterenlere farklı okullara veya programlara geçiş hakkı verilir.
Eğer cesaretleri varsa, millet böyle istiyor, onun isteklerini karşılıyoruz diyorlarsa, istediği okula kayıt hakkı tanısınlar, hiçbir ders de zorunlu olmasın, tüm dersleri seçmeli hale getirsinler. Bakalım halk ve bu millet hangi okul ve dersleri seçiyor.
Prof. Dr. Adnan Gümüş kimdir?Liseyi Bursa Ziraat Okulunda,lisansı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümünde, yüksek lisansı Çukurova Üniversitesinde ve doktorayı Viyana Üniversitesinde tamamladı. 1999’da doçent, 2005’te profesör oldu. Ana çalışma konuları sınıf, zümre ve değişme odaklı eğitim, din, milliyetçilik, otoriteryenizm, şiddet, asimilasyon, emek ve kırsal yapı. İlgili konularda çalışma arkadaşlarıyla birlikte biri Rusça 8 kitabı; 9'u Almanca 80'den fazla kitap bölümü, makale veya bildirisi; 2 çeviri kitabı bulunuyor. Sivas'ta kısa bir öğretmenlik hayatından sonra, 1987'den beri Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı’nda çalışıyor. Anabilim Dalı ve Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Başkanlığı, Fakülte ve Enstitü Yönetim Kurulu Üyelikleri gibi çeşitli idari görevler yürüttü ve yürütüyor. Öğretim Elemanları Sendikası (ÖES) Adana Şubesi ve Adana Sokak Çocukları Derneği kurucu üyeliklerinde bulundu. |
(HK)