Hayır ne cumhurbaşkanlığı, ne de genel seçimlerden söz edeceğim.
Çok daha kişisel başka bir seçimden söz edeceğim.
Geçen ayın sonunda "29 Mart" benim için önemli bir tarihti ve önümde üç seçeneğim vardı:
İlki Türkiye'deki "Hasta Hakları Aktivistleri" olarak çağrılı bulunduğumuz, Brüksel'de gerçekleştirilecek olan "29 Mart Avrupa Hasta Hakları Günü" etkinliğiydi.
İkincisi sevgili Hrant Dink'in üzerinde çok durduğu, aslında Türkiye'deki yönetenlerin "Ermeni toplumu ve Ermenilik" üzerine tutum ve davranışları açısından bir anlamda "sınav" sayılacak Van'daki "Akhtamar Kilisesi"nin açılışıydı.
Üçüncüsü ise Tunceli Ovacık'a gidip, oradaki sağlık kurumuna buradan sağlanan çeşitli araç, gereç ve malzemeyi götüren ekibe katılmaktı.
Ben "Üçüncü" seçeneği seçtim. İyi ki de seçmişim. Her seçim insana yeni izler koyuyor, bilmediklerini öğretiyor, gerçeklerin farkına varmasını sağlıyor.
* * *
Ovacık'ta "mesleğini yapmak, insanlara hizmet etmek isteyen" bir hekim var.
Adı Dr. Oktay Sahin. Adanalı. Diyarbakır Tıp Fakültesini bitirmiş. Genç bir hekim. Bir süredir orada çalışıyor. Hizmeti gereği gibi yapabilmek için elinden geleni ardına koymuyor. Her kapıyı çalıyor. Eğer bir sonuç çıkacaksa, hizmet edeceği insanlar için "bir şeyler istemekten" yılmıyor.
Son olarak yaklaşık beş ay önce bir daha seslenmiş; "ben buradaki insanlara hizmet etmek istiyorum; ama yeterli araç gerecim yok bana yardımcı olun" demiş.
Bunun üzerine Munzur Çevre Derneği ve Ulaşılabilir Yaşam Derneği 'nin Ovacık Şubesi'nin öncülüğünde Ovacık'taki Yarımkaya, Hanuşağı, Söğütlü, Topuzlu, Ziyaret ve Yenikonak köyleri için kurulmuş bulunan dört köy derneği işbirliği yaparak İstanbul'da bir yardım toplama etkinliği gerçekleştirdiler. Ulaşabildikleri her yerden bu kurum için para ve ayni destek talep ettiler. gerekli araç gereci alabilmek için bir de gece düzenlediler. Bu geceye katılan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül 'ün de bir ambulansı Ovacık Belediyesi'ne tahsis etmesini sağladılar.
Sonuçta sağlık merkezinde, Dr. Oktay Şahin'in talep ettiği, aslında Sağlık Bakanlığı'nın sağlaması gereken çeşitli tanı, inceleme ve tedavi araç gereci sağlanmış oldu.
Ovacık'a olan ilgim ve bu etkinliği Yön Radyo'daki gerçekleştirdiğimiz "Merhaba Acil" adlı sağlık programında duyurmam nedeniyle sağlanan araç gereci oraya götüren 20 kişilik ekibin içine ben de katıldım.
* * *
Brüksel'de o gün gündem "hasta hakları"ydı. Türkiye'de bizim 1998'den bu yana bu yıl onucusunu gerçekleştireceğimiz "26 Ekim Hasta Hakları" gününü, Avrupa Birliği içinde yer alan ülkeler ilk kez bu yıl, ilan ettikleri "29 Mart"ta gerçekleştirdiler.
Biz onlardan daha mı ileriyiz? Bizde "hasta hakları" daha çok mu benimseniyor?
Bu sorulara "evet" yanıtı vermek çok zor. Ama 10 yıl önce yaşadığımız yoğun sıkıntılar nedeniyle bu alandaki ilk örgütlenmeyi gerçekleştirmiştik.
Hasta Haklarını gündemimize alırken de, hep "hasta hakları"nın en önemlisi olan "sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkını" gündemimizde tuttuk.
10 yıl içinde geldiğimiz noktada bu temel hakkın gereğinin herkes için ve her yerde yerine gelemeyişinden yola çıkarak "sağlık hakkı hareketi" adında yeni bir örgütlenmeye gittik.
Şimdilerde mevcut hükümetin uygulamalarıyla bu temel hakkın çok daha fazla, sık ve yoğun bir şekilde ihlal edileceği bir dönemi yaşıyoruz. Bu da yönümüzün doğruluğunu gösteriyor.
* * *
Ama bir farklılık var: Toplum giderek bir "farkındalığı" yaşıyor. Sağlığının da, onun için çaba sarf eden sağlık kurumlarının da "gerçek sahibi"nin kendisi olduğunun ayrımına varıyor. En azından bazı insanlar ve onların oluşturduğu kurumlar bu noktada.
Çünkü o insanlar ve kurumları sağlık hizmetinin tüm diğer hizmetlerden çok daha farklı olduğunun bilincinde. Sağlık hizmetinin ertelenemez, gereksinim olduğunda hizmet verecek şekilde ve durumda olması gerektiğini biliyorlar. Sağlık hizmetini gereği gibi verebilmenin örneğin "bir devrim"den sonraya bırakılamayacağının ayrımındalar.
Bir şeyler yapmak gerekiyor. Yeni örnekler biçimler, çözümler bulmak gerekiyor. Belki henüz Venezüella'da olduğu gibi "sahibi de işleteni de halkın olduğu" sağlık kurumları oluşturma noktasında değiller. Ama en azından Ovacık'ta yapılmayanları, oradaki sağlık kurumuna sahip çıkarak yapıyorlar.
* * *
Bugün orada sağlık hizmeti veren o merkez, tam kırk yıl önce, yani 1968 yılında Bölge Göğüs Hastanesi olarak kurulmuş. Başlangıçta her türlü donanıma sahipmiş. Sonra İlçe Sağlık Merkezi, İlçe Devlet Hastanesi, Merkez Sağlık Ocağı olarak yıllar boyu hizmet vermiş. En önemli unsur da tabii ki hekim olmuş.
Bir çok tanıdığım insanın emeği var orada. Hep bu hizmetleri vermenin vatandaşın temel hakkı, devletin de temel görevi olarak düşünmüşler.
Bugün hala oradan söz ettiğimizde gözleri ışıldayan insanlar onlar: Necati Dedeoğlu, Selahattin Yaman, Selahattin Karaca, Durmuş Muslu, Oktay Şahin, benim tanıdıklarım.
Durmuş'u da çağırmıştım, o törene. Hastanenin etrafında bugün göğe doğru yükselen yaşları yirmiyi çoktan aşmış akkavak ağaçlarını görsün diye. Gelemedi.
* * *
Biz oradaydık ama. O araç gereci sağlayanların, onlara destek verenlerin, o araç gereçlerden yararlanacak olanların, orada hizmet verenlerin, en çok da Dr. Oktay Şahin'in mutluluğuna ortak oldum oraya giderek.
Yapılan iş çok güzeldi, çok doğruydu, kesinlikle "popülizm" değildi. En yakın merkeze 65 kilometre uzakta olan ve hemen hemen hiçbir olanağı olmayan bu yere bunların ulaşması çok önemliydi.
Dönerken bir de "keşke bu tür çabaları kişisel çıkarları için kullanan, "bindirilmiş -embedded- habercileri ve kameramanlarıyla" oralara gelen "Başbakan Adayları"nın yaptığı "şovlar" olmasa" dedim. Gerçek habercilerin orada olması, olan biteni gözlemlemesi, bunları yansıtması, halka anlatması, göstermesinin anlam ve önemi o zaman ortaya çıkıyor; "Sağlıklı Sağlık Medyası Okur Yazarlığı" da böylelikle gerçekleşiyor.(MS/EÜ)