Brezilya Topraksız Köylü Hareketi Lideri (MST) Joao Pedro Stedile, Brasil de Fato gazetesine Brezilya'da bir süredir süren sokak direnişi hakkında 25 Haziran günü bir röportaj verdi. Stedile, röportajda Brezilya işçi sınıfının direniş sırasında aldığı tutumu, kendi topraksızlar hareketinin konumunu ve yakın gelecekte ülkeyi nelerin beklediği konusundaki fikirlerini açıkladı. Stadile'e göre Brezilya ideolojik bir mücadelenin tam ortasında sağ-muhafazakar güçler sokak hareketini yönlendirme ve 2014 seçimleri için kullanma eğiliminde; sol-liberal güçlerin ise taleplerini doğru ve etkin biçimde ortaya koyması gerekiyor.
Brasil de Fato: Son birkaç haftadır Brezilya’da etkili olan protestolar hakkındaki analizleriniz nelerdir? Protestoların oluşumundaki ekonomik altyapılar sizce nelerdir?
Joao Pedro Stedile: Bu dışavurumun nedenleri hakkında çok farklı değerlendirmeler var. Ben şehir konuları hakkında değerli bir bilirkişi ve Olivio Dutra yönetimi sırasında Şehir Bakanlığı yapmış olan Erminia Maricato’nun değerlendirmelerine katılıyorum. Maricato, Brezilya’daki şehirlerde finans kapitalizminin şu anki evresinin yarattığı bir şehir krizi olduğu tezini savunuyor. Son on yılda emlak marketindeki muazzam spekülasyonlar kiraları ve toprak fiyatlarını yüzde 150 arttırmış bulunmakta. Sermaye, yurt dışına para akışını sağlamak için, devlet kontrolü olmadan araba satışlarına finansman sağladı. Bu trafiğimizde bir kaosa sebep oluyor. Son on yılda toplu taşımaya hiçbir yatırım yapılmadı. “my home, my life” (benim evim, benim hayatım) konut programı yoksulları altyapısı olmayan banliyölere itti. Tüm bunlar yapısal bir kriz yarattı. Büyük şehirlerde yaşayan insanların aileleriyle, ders çalışarak ya da kültürel aktivitelerle geçirebilecekleri zamanlarını günde dört saat trafikte geçirmeye mahkum bırakarak bir cehennemde yaşamalarına sebep oldu. Ayrıca halk, sağlıktaki ve öğrencilerin bir kompozisyon dahi yazmasına yeterli olmayan ortaokul ve liselerin eğitimindeki berbat kalitede olan kamu hizmetlerine mazur bırakıldı. Üniversite öğrencilerinin yüzde 70’ini kapsayan bazı üniversiteler diplomaları taksitlendirerek satan işyerlerine dönüştürüldü.
Politik olarak neler oldu?
On beş yıllık neoliberal yönetime ek olarak son on yıllık sınıf derlemesinden oluşan hükümet, politikayı tamamen sermayenin çıkarına tutsak bıraktı. Politik partilerin pratikleri eskidi, genel olarak kamu kaynaklarını kendi bireysel çıkarları için kullanan fırsatçılar olmaları bitmedi. “Diretas ja”’dan (şu an uygulanan cumhurbaşkanının doğrudan seçimi) sonra doğan gençliğin politikaya katılma imkanı olmadı. Bugün, herhangi bir pozisyonun seçimlerine katılmak için, mesela konsey üyesi, kişinin bir milyondan fazla Brezilya realine (reaise) ihtiyacı var. Bu bir parlamenter için on milyon civarında. Kapitalistler öder, sonra da politikacılar emirlere uyar. Gençler bu burjuva tarzı, sıkı sıkıya ticari olan politikadan bıkmış durumdalar. Ama bundan daha da kötüsü geleneksel soldaki bütün politik partilerin de bu metodu uyguluyor olması. Dolayısıyla politik partilerin hareketlerine yönelik hoşnutsuzluk daha da kışkırtılıyor. Gençlik apolitik değil, tam tersine anlamının farkında bile olmadan politikayı sokaklara getirdiler. Politik partilerin televizyonlarda yalanlar ve manipulasyonlarla insanların oylarını almasına daha fazla göz yumamayacaklarını söylüyorlar.
Peki bu başkaldırı neden şimdi gerçekleşti?
Büyük ihtimalle bu planlanmış bir politik olay olmaktan ziyade kitle psikolojisinin doğasından kaynaklı birçok faktörün bir araya gelmesiyle oluştu. Yukarıda belirtilen atmosfere ilaveten stadyum inşasında aşırı harcamalar yapıldığına dair suçlamalar, insanların kendilerini aşağılanmış hissetmelerine neden oldu. Bazı geçeklere bakalım mesela, Globo TV konfederasyon kupasının çekilişleri için düzenlenen iki saatlik “kısa show” için devletten ve Rio şehrinden yani kamu parasından 20 milyon Brezilya reali aldı. Brasil’deki stadyum 1.4 milyara mal oldu ama şehirde toplu taşımada kullanılan otobüs yok! Bu FIFA tarafından tüm hükümetlere uygulanan aleni bir diktatörlük. Maracanã’nın yeniden açılışı Brezilya halkının suratına bir tokat gibi çarptı. Resimler açıklayıcıydı, dünya futbolunun en büyük tapınağında tek bir siyah ya da melez insan resmi yoktu. Otobüs ücretlerine yapılan zam son damla oldu. Bu sadece genelleşmiş bir isyan ve kızgınlık duygusunun bir kıvılcımla ateşlenmesi değildi. Aynı zamanda gençliğin uyanışıydı.
Neden işçi sınıfı hala sokaklara çıkmadı?
İşçi sınıfının henüz sokaklarda yer almadığı doğru. Sokaktakiler orta ve orta-altı sınıfın çocukları. Ayrıca bu gençler Andre Singer’ın terimiyle proletarya altı (subproleratiat) yani hem okuyan hem de servis sektöründe çalışan ve harcamalarında bir gelişme deneyimi yaşayan ama seslerini de duyurmak isteyenler. Otobüs ücretlerinin azaltılması herkes için çok önemliydi. Toplu taşımanın ücretsiz olması için yapılan hareket bu ihtiyacı doğru algıladı ve bu sayede hareketlilik sağlandı. İnsanlar özellikle de bastırılmış gençlik bu dışavurumu desteklediler. İşçi sınıfını harekete geçirmek daha fazla zaman gerektiriyor ama eğer onlar harekete katılırlarsa direk olarak sermayeyi etkileyecekler. Ama bu henüz gerçekleşmedi. Bence işçi sınıfıyla arabuluculuk yapmaya çalışan organizasyonlar bu momentumu tam anlamadılar ve biraz da utangaçlar. Ama bence işçi sınıfı mücadele vermek için hazır olan bir sınıf. Bakın, daha adil maaşlar için yapılan grevler 1980'lerdeki kadar cok oluyor, geri kazanımların başladığını gösteriyor. Bence bu bir zaman meselesi ve arabulucuların işçi sınıfını harekete katarken doğru stratejileri kullanmasıyla alakalı. Geçtiğimiz son birkaç günde gördük ki bazı kıyasla küçük şehirler ve büyük şehirlerin banliyöleri belirgin isteklerini kararlaştırmaya başladılar. Bu çok önemli.
Peki ya siz? MST ve köylüler de henüz harekete katılmadılar.
Bu doğru.Yerleşmelerimizin olduğu başkentlerde özellikle aile çiftliklerinden insanlar harekete katılıyorlar. Ayrıca şunu fark ettik ki bizim taleplerimiz olan Tarım Reformu ve herkes için sağlıklı ve ucuz gıda halktan destek görüyor. Bence gelecek haftalarda katılım artacak, çiftçiler de organize bir şekilde toplu olarak sokaklara çıkacak. Bizim savaşçılığımız kavgaya katılmaya ve hareketlenmeye istekli. Umarım onlar da yakında harekete geçerler.
Bazı eylemlerde yaşanan şiddetin kaynağı hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Öncelikle olayları ilişkilendirelim. Burjuva televizyon kanallarında sadece sorun ve isyan olaylarını göstererek insanları korkutma taktiği kullanılıyor. Bunlar azınlıkta ve mobilize olmuş yüz binlerce insana kıyasla önemsizler. Mobilize olmuş eylemci toplum yerine bir kargaşa kitlesi gösterilerek sonunda bu kaosu bitirmek için hükümetin orduyu kullanmasının önü açılmaya çalışılıyor. Umarım hükümet ulusal gardiyanları ve orduyu eylemleri bastırmaya çağırmak gibi bir yanlış yapmaz. Bu tam da sağ tarafın hayalini kurduğu şey.
Polisin müdahale etme şekli bu şiddet sahnelerini provoke ediyor. Provoke etmek ve yağmalamak için organize olmuş sağ görüşlü gruplar var. São Paulo’da faşist gruplar hareket halindeler. Rio de Janeiro’da muhafazakar partili politikacıları koruyan organize olmuş mili kuvvetleri var. Ve tabii ki lümpenler var, her popüler seferberlikten kişisel çıkar sağlamaya çalışan.
O zaman sokaklarda bir sınıf direnişi var diyebilir miyiz? Yoksa bu sadece gençliğin kızgınlığını dışavurumu mu?
Tabii ki sokaklarda bir sınıf direnişi var. Hala ideolojik tartışmalara konsantre olmuş durumda olsa da. Daha da ciddi olan şeyse sınıf kökeninden ötürü mobilize olmuş gençlik ideolojik bir direnişe katıldığından habersiz. Bakın aslında onlar politikayı mümkün olan en mükemmel şekilde yapıyorlar, sokaklarda. Pankartlarında “Politik partilere ve politikaya karşıyız!” yazıyorlar. İşte bu yüzden pankartlarında vermek istedikleri mesaj çok dağınık. Aslında her şehirde, her eylemde sınıf çıkarları için yapılan kalıcı bir ideolojik tartışma söz konusu. Genç insanlar sağ ve sol görüşün fikirleriyle çatışıyorlar: Sermayedarlarla ve işçi sınıfıyla.
Sağ görüşün amaç ve önerileri nelerdir?
Egemen sınıf kapitalistlerin ve onların televizyonda her gün görünen ideolojik konuşmacılarının bir anaamacı var: Dilma hükümetini becerebilecekleri kadar fazla yıpratmak, işçi sınıfının örgütlenmesini zayıflatmak, Brezilya halkı için önerilen yapısal değişikleri güçsüzleştirmek ve şu an karışık olan Brezilya devletini kontrol etmek için egemenliği yeniden yapılandırmak amacıyla 2014 seçimlerini kazanmak.
Bu amaçlarına ulaşmak için hala kendi yöntemleriyle alternatif taktikler kullanma çabasındalar. Odak noktasını gençliğin amaçlarından uzaklaştırmak için bazen şiddeti körükleyerek. Bazen de mesajlarını ulaştırmak için gençliğin pankartlarını kullanıyorlar. Mesela Cumartesi günkü São Paulo eylemi sağcı sektörlerin sadece PEC 37 olarak adlandırılan anayasa değişikliğine karşı oldukları için aynı pankartlalar aynı söylemlerle öncülük ettiklerini gördük.
Büyük ihtimalle genç insanların çoğu bu olanların ne anlama gelebildiğini bile bilmiyorlar. Şu an
faşist gruplar “Out Dilma” söylemlerini tekrarlıyorlar ve görevi kötüye kullanma suçlaması için dilekçe vermeye çalışıyorlar.
Şanslıyız ki, medyanın manipülesine rağmen, sağ görüşlülerin eylemlerde kullandıkları bu söylemler sokaklardakilerin gerçek durumunu yansıtmıyor. Tarafsız olarak konuşursak bu, uyanışa bir çelme atmak oluyor. Brezilya burjuvası, girişimcileri ve politikacılar yozlaşmıştır ve bu yozlaşmalarını sürdürüyorlar. Dünya kupasının en büyük giderlerinden birinin tahsis edildiği kurum Globo TV ve inşaat firmalarıdır!
İşçi sınıfı, halkçı organizasyonlar ve politik partiler için en büyük zorluklar nelerdir?
Birçok zorluk var aslında. En başta ki bu dışavurumun doğasını aklımızdan çıkartmamalıyız. Hepimiz sokaklara çıkmalı, kalbimiz ve aklımızla bu sınıf direnişi deneyimi olmayan gençliği politize etmeliyiz. İkinci olarak işçi sınıfı oy kullanmalı. Gerald Vandre’ın da diyeceği gibi sokaklara çıkmalı, fabrikalarda, tarlalarda ve inşaat alanlarında protestolar başlatmalı. Taleplerini seslendirmeli ve politik ve ekonomik alanlardaki yapısallaşmış sınıf problemlerini çözmeliler.
Girişimi biz başlatmalı ve toplumun sorunlarının çözümüne; haftalık iş saatini 40’a indirmenin yasalaşmasına, sağlık ve eğitimde kamu harcamalarına öncelik verilmesine eve toprak reformuna, ön ayak olmalıyız. Bunu becermek için hükümet faiz oranlarını indirmeli ve her yıl 20 bin zengine, gelir sahiplerine ve iç borca kredi açan kuruluşlara -ki bunlar hiç var olmamıştır- verilen 200 milyarı üretim ve sosyal harcamalarda kaynak olarak kullanmaya başlamalıdır. Gelecek seçimlerde için kampanyaların kamu harcamalarından finanse edilmesini düzenleyen bir politik reform yapılmalı. Vekaletleri kaldırma hakkı ve halkın isteğiyle referandum yapma hakkı getirilmeli. Yeni bir vergi reformuna ihtiyacımız var. ICM’lere (dolaşımdaki mallara uygulanan vergi) dönüşle zenginin servetine yapılan vergilendirmeyle şu an aslında daha fazla vergi ödeyen yoksulların vergi ödemeleri kolaylaştırılmalı. Hükümetin petrolü açık arttırmayla satmayı durdurmasına ve mineral kaynakların ve kamu alanlarının özelleşmesine izin vermemesine ihtiyacımız var. Petrol gelirlerinin imtiyaz ücretleri adı altında eğitime harcanmasının bir getirisi yok, eğer bu imtiyaz toplam petrol gelirinin sadece yüzde 8’sine denk geliyor ve kalan yüzde 92’si transnasyonel kurum ve kuruluşlara gidiyorsa!
Yapısal bir kentsel reform ve ücretsiz ve kaliteli toplu taşımaya gidiş kaçınılmaz. Başkentlerdeki halk için ücretsiz toplu taşımanın pahalı ya da zor bir iş olmadığı kanıtlandı. Ayrıca gayrı menkul spekülasyonları kontrol edilmeli.
Son olarak da bu durumun sağladığı imkanlar kullanılarak temsilci ve daha demokratik bir medya için bir ulusal iletişim konferansı düzenlenmeli. Globo’nun monopolisini bitirmek ve insanlar ve popüler organizasyonlarının daha kapsamlı bir iletişime ulaşabilmeleri için kendi medyalarını kamu kaynaklarıyla kurmaları sağlanmalı. Bu yürüyüşleri mobilize eden genç insanların hemen hemen hepsinden duyuyorum: “Globo’nun monopolisi bitsin!” . Bu belki de onların hepsini birleştiren tek müşterek istekleri. Ama bu sesin halktan yansımasının duyulması ve hükümet ve politikacılara baskı uygulanması için en kritik gereklilik işçi sınıfının hareketlenmesidir.
"Hükümetin halkın yanına katılma zamanıdır"
Sosyal hareketten Başbakan Dilma’yla buluşmak için bir mektup gönderildi ve o da kabul edip bunu televizyondan duyurdu. Ona neler iletmeyi planlıyorsunuz?
Umuyoruz ki bu resmi görüşme gerçekleşir. O zaman bu sosyal hareket, sokakları alan gençlerin temsilcilerinin taleplerini iletmeleriyle daha da gelişir. Umarım bu gençleri dinleyecek kadar duyarlı olur.
Sizce hükümet şimdi ne yapmalı?
Umuyorum ki hükümet bu destekten yararlanabilecek duyarlılığa ve zekaya sahiptir. Bu yaygın vicdanın sentezi olan çağrı sokaklardan geliyor ve artık değişimin zamanıdır. Halk için değişimin. Bunu başarmak için hükümet egemen sınıfla tüm açılardan yüz yüze gelmelidir. Rantiye sınıfı burjuvayla karşı karşıya gelerek, faiz ödemelerini insanların problemlerini çözecek alanlardaki yatırımlara transfer etmeyi başarmalılardır. Acilen politik reformlar ve vergi reformları yapılıp uygulanmaları desteklenmeli. Medyanın demokratikleşme projesi öne çıkartılmalı. Toplu taşımayı ücretsiz kullanıma yönelik dayanıklı yatırımlar için mekanizmalar yaratılmalı. Tarım reformuna ivme kazandırılmalı ve iç pazarda sağlıklı gıda üretimi için planlamalar yapılmalı.
Büyük şehirlerde anaokullarından, kaliteli ilk öğretim ve gençlerin devlet üniversitelerine girişini kolaylaştırmaya ve yaymaya kadar eğitimin her alanına gayrı safi milli hasılanın yüzde 10’unun yatırımı acilen gerçekleştirilmeli.
Bunlar yerine getirilmezse büyük bir hayal kırıklığı olur. Bu da hükümetin yerine, taleplerin girişimlerini gerçekleştireceğini vaadeden, şu an bizim kendi manifestolarımızı üstlenen bir sağ hükümetin 2014 seçimlerinde geleceği anlamına gelir. Hükümetin halkın yanına katılma zamanıdır ya da bunun faturasını gelecekte öder.
Gelecek aylarda bu eylemlerin ülkeye getirecekleri sizce nelerdir?
Şu an her şeyin gerçekleşebilmesi mümkün. Çünkü gençlik ve kitle tartışma halinde. Bu yüzden popüler güçler tüm enerjilerini kitleleri sokağa çıkartmak için kullanmak zorundalar. Eylem yapmalı, halk için gerçekten gerekli olan reformları belirten bayraklarını taşımalılar. Çünkü sağ kesim de aynı şeyi yapacak, kendi tutucu, gerici ve sosyal değişim fikirlerini lekeleyen ve ona suçlu muamelesi yapan söylemlerini getirecekler. Şu an bir ideoloji savaşının tam da ortasındayız. Kimse sonucun ne olacağını bilmiyor. Her şehirde, her eylemde kalplerimizin ve aklımızın çekişmesini yaşayacağız. Ve kendilerini bu eylemlerin dışında tutanlar tarihin de dışında tutulacaklar. (GD)
Çeviri: Ana Amorim (İngilizce), Gönül Düzer (Türkçe)