Eliçabuk gençler cep telefonlarıyla dünya sokaklarını zapt ettiler. Bu protestolar, sadece, 2011 yılında Mısır ve Tunus gibi demokratik olmayan ülkelerde veya ekonomik krizin gençler arasında işsizliği arttırdığı İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde yaşansaydı, açıklaması daha kolay olabilirdi. Ama halkçı demokratik bir hükümetin görev başında olduğu, tarihinin en düşük işsizlik oranının ve genişleyen ekonomik ve sosyal hakların keyfini süren Brezilya gibi ülkelerde de yaşanıyor.
Lula da Silva kimdir? |
Luiz Inácio Lula da Silva 1945 doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu, 12 yaşında çalışmaya başladı. Metal fabrikasında çalışırken sendikaya üye oldu. Brezilya Metal Sendikası’nın 1975’te başkanı seçildi. Büyük grevlerde önemli roller aldı. Sendikal çalışmaları nedeniyle tutuklandı, 1 ay tutuklu kaldı. Hapisten çıktıktan sonra 1980’de Brezilya İşçi Partisi'nin (Partido dos Trabalhadores, PT) kurucuları arasında yer aldı. 2002'de Brezilya Devlet Başkanı seçildi. 1 Ocak 2003'te devlet başkanlığı görevini devraldı. Portekizce'de Kalamar anlamına gelen "Lula" takma adını daha sonradan resmi adına dahil ettirdi. Ekim 2010 genel seçimlerinde yerini aday gösterdiği halefi Dilma Rousseff'a devretti. |
Bazı uzmanlar son protestoları siyasetin reddi olarak yorumluyor. Ben tam tersini düşünüyorum: eylemler, demokrasiye ulaşma isteğinin arttığını gösteriyor ve insanları siyasete katılmaya teşvik ediyorlar. Sadece kendi ülkem adına konuşmam gerekirse; Brezilya’daki eylemler sosyo-ekonomik ve siyasi başarıların bir sonucudur. Son on yılda, çoğu yoksul ailelerden olmak üzere, üniversite öğrencilerinin sayısı ikiye katlandı. Yoksulluğu ve eşitsizliği belirgin şekilde azalttık. Bunlar ciddi başarılar ama gençlerin, özellikle anne babalarının sahip olmadığı şeylere sahip olanların, daha fazlasını arzulaması gayet doğal.
Bu gençler, 1960’lı ve 70’li yıllardaki askeri diktatörlüğün baskısını yaşamadılar. Maaşlarımızı alır almaz süpermarkete koşup fiyatlar artmadan alabildiğimiz kadar çok şeyi aldığımız 1980’lerdeki enflasyon yıllarını görmediler. 1990’larda yaşadığımız, ekonomik durgunluğun ve işsizliğin ülkemizi soktuğu dar boğazı çok az hatırlıyorlar. Daha fazlasını istiyorlar.
Böyle olmasını çok iyi anlıyorum. Kamu hizmetlerinin iyileştirilmesini istiyorlar. Genişleyen orta sınıf dahil olmak üzere milyonlarca Brezilyalı ilk arabalarını satın aldı ve uçakla yolculuk yapmaya başladı. Şimdi büyük şehirlerde yaşamın kolaylaşması için toplu taşımacılığın daha iyi olmasını gerekiyor.
Gençlerin kaygıları sadece maddi değil. Daha fazla özgür zaman ve kültürel etkinlik istiyorlar. Ama her şeyin ötesinde, son dönemde reformları yönetemediği anlaşılan, tarihi geçmiş Brezilya siyasetinin ve seçim sisteminin müdahale etmediği daha temiz, daha şeffaf siyasi kurumlar istiyorlar. Hemen karşılamak mümkün olmasa da bu taleplerin meşruluğu reddedilemez. Kaynak bulmalı, hedefleri belirlemeli ve zamana bağlı bir program hazırlamalıyız.
Demokrasi sessizce onaylamak değildir. Demokratik bir toplum sürekli değişim içinde olmalıdır, önceliklerini ve ihtiyaçlarını tartışmalı, yeni başarılara can atmalıdır. Sadece demokraside bir yerli Bolivya Devlet Başkanı seçilebilir veya bir Afro-Amerikan ABD başkanı olabilir. Sadece demokraside ilk kez bir metal işçisi ya da bir kadın Brezilya Başkan seçilebilir.
Tarih bize siyasi partiler susturulduğunda ve çözüm şiddetle arandığında sonuçların felaket olduğunu gösteriyor: savaşlar, diktatörlükler ve azınlıklara yönelik zulümler. Siyasi partiler olmadan gerçek demokrasi olmaz. Ama halk sadece dört yılda bir sandığa gidip oy vermek istemiyor. Yerel veya ulusal düzeyde her gün hükümetlerle karşılıklı etkileşime girmek istiyor. Her gün kendilerini etkileyen kararla ilgili fikir beyan etmek istiyorlar.
Kısacası seslerinin duyulmasını istiyorlar. Bu durum siyasi liderler için muazzam bir fırsat yaratıyor. Siyasetle ilgilenmek için daha etkili yöntemler bulmak gerekiyor: sosyal medya aracılığıyla, işyerlerinde ve kampuslarda işçi gruplarıyla, kanaat önderleriyle ve örgütsüz kesimlerle karşılıklı etkileşimi güçlendirmek gerekiyor.
Toplum dijital döneme girmişken siyasetin analog dönemde kaldığı söyleniyor. Demokratik kurumlar sadece propaganda yapmak için değil de diyalog kurmak için yeni iletişim teknolojilerini kullanırlarsa nefes alabilirler. Böylece toplumun bütün kesimleriyle daha uyumlu bir hale gelirler.
Brezilya’da siyasetin modernleşmesine ve demokratikleşmesine katkı sunan, benim de kuruluşuna katıldığım İşçi Partisi (PT) bile esaslı bir yenilemeye ihtiyaç duymaktadır. PT, sosyal hareketlerle günlük bağlarını iyileştirmeli ve yeni sorunlara yeni çözümler önermelidir. Bütün bunları gençlere baba gibi davranmadan yapmalıdır.
İyi bir haberim var; gençler konformist veya kayıtsız değiller, toplumsal hayata ilgisiz kalmıyorlar. Siyasetten nefret ettiğini söyleyenler bile sürece katılmaya başladı. Onların yaşındayken siyasi bir militan olacağımın hayalini bile kurmamıştım. Ama sonradan mecliste işçi sınıfını temsil eden kimsenin olmadığını fark edince bir parti kurduk. Politika sayesinde demokrasiyi yeniledik, ekonomik istikrarı sağladık ve milyonlarca kişiye istihdam yarattık. Şüphesiz daha yapılacak çok iş var. Ne mutlu ki gençlerimiz sosyal değişimin daha hızlı devam etmesi için mücadele etmek istiyorlar.
Başka bir iyi haber daha var. Başkan Dima Rousseff, ihtiyaç duyulan siyasi reformları uygulamak için plebisit düzenlemeyi önerdi. Ayrıca eğitim, sağlık ve toplu taşımacılık alanında, federal hükümetin, yerel yönetimlere ve belediyelere, maddi ve teknik destek vereceği bir ulusal girişim önerisi sundu.
Brezilya’da veya diğer ülkelerde gençlik liderleriyle konuştuğumda onlara şunu söylemek istiyorum: Herkesten ve her şeyden ümidi kestiğinizde bile siyaseti bırakmayın. Siyasete katılın! Aradığınız politikacıyı bulamıyorsanız belki onu kendi içinizde bulabilirsiniz.
Çeviri: Kıvanç Eliaçık
Yazının orijinali için tıklayın.