Stéphane Boudoyan’ın Anadolu’da çektiği fotoğrafları ve bölgedeki izlenimlerini anlattığı "Doğu Anadolu'da 40 Yıllık Yolculuk" isimli söyleşisi Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
İstanbul Fransız Kültür Merkezi ve Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü işbirliğiyle gerçekleşen "Çapraz güzergahlar ve bellekler - Fransa’daki Anadolu diasporasının sesleri" buluşmalarının beşincisi olan etkinlik Nazan Maksudyan moderatörlüğünde yapıldı.
Yolculuk Yozgat’tan başladı
Ermenilerin kullandığı kiliseleri, yaşam alanlarını ve bölgedeki halkları fotoğraflayan Boudoyan, 1968’de başladığı ziyaretlerindeki tanıklıklarını fotoğraflar eşliğinde aktardı.
Bu sene 41. kez Anadolu’yu fotoğraflamak için geldiğini ifade eden Boudoyan, söyleşiye Türkiye’ye gelme fikrinin nasıl oluştuğunu anlatarak başladı.
“1965’te babam emekli olmuştu ve otobüsle Yozgat’ın yakınlarına, anne-babasının yaşadığı yerleri görmeye gitmişti. Döndüğünde bize yolculuğunu anlattı. Dinlediklerimizden sonra bizde de görme isteği uyandı. Onun yaptığı gibi tarihe tanıklık etmek istiyorduk.
“Doğrusunu söylemek gerekirse, 68’de Yozgat’a ilk geldiğimde fazla bir şey hissetmedim; fakat ardından Kars ve Van’a gittik. Bu yerler beni çok heyecanlandırdı. Sanırım benim için yolculuk o zaman başlamıştı.”
“Amacım izleri takip etmek ve yaşatmak”
Türkiye’ye düzenli yaptığı ziyaretlerinin başta Türklerle ve Ermenilerle sorunlar yaşamasına neden olduğunu söyleyen Boudoyan, zaman içinde her iki milletin de tutumunun değiştiğini ifade etti.
“Fransa’daki Ermeniler, bana ne işin var Türkiye’de diyorlardı. Buraya geldiğimde ise Türkler hazine aradığımızı ya da kiliseleri yağmalayacağımızı düşünüyorlardı. Eskiden buraya gelmek sadece bir cesaret meselesi değildi şartlar da çok çetindi.
“20 yıl önce Van’da bir düğüne davet etmişlerdi. Düğün esnasında deprem oldu, herkes sokaklara döküldü, çok korkmuştuk.
“Yaşlı biri şöyle dedi: Eğer deprem olduysa Van’ın içinde gevur olduğu için... Biz de şehri terk etmek zorunda kaldık. Şimdiyse arabamın arkasında Ermenistan bayrağı ile Türkiye’yi geziyorum. Her şey değişti.
“Fotoğraflamaya devam ettim, çünkü böylelikle tarihe tanıklık edebildim. 1974 yılında fotoğraf çekmeye geldiğimde Keban Barajı’nın şantiyesinde kalıyorduk. Daha sonra Elazığ’da bazı yerler sular altında kaldı. Oradaki kiliseler de kaybolup gittiler; ama fotoğraflarımda varlar. İşte bunun için geldim: İzleri takip etmek ve yaşatmak için.
“Miras kaybolmanın eşiğinde”
Çoğunlukla bölgedeki kiliseleri fotoğraflayan sanatçı, Ermenilerden kalan mirasın kaybolmanın eşiğinde olduğunu hatırlattı.
“Size gösterdiğim fotoğrafların maalesef hepsi harabe. Çünkü Türkiye’nin doğusu Ermeniler için budur, harabelerden oluşur. Kiliseler kimi zaman hava saldırısında zarar görmüş, kimi zaman yağmalanmış. Hala korunanlar var; ama sayıca çok az.”
Fotoğraf arşivini yakında internet ortamına taşıyacağını açıklayan Boudoyan, Türkiye’de en çok sevdiği yerin Van Gölü ve çevresi olduğunu söyledi ve ekledi:
“Beni en çok orası etkiliyor. Nedeni belki de tarihin orada hala Ermeniler için az da olsa devam ediyor olmasıdır.” (AE/EKN)