Dünyada “Ghost Bike” ya da Türkçede yaygın adıyla “Hayalet Bisiklet”, ilk kez 2000’li yılların başında trafikte yaşamını yitiren bisikletçileri anmak ve bu ölümlerin sıradanlaşmasına itiraz etmek için ortaya çıktı.
ABD’den Avrupa’ya, Latin Amerika’dan Avustralya’ya kadar pek çok kentte, bisikletçilerin hayatını kaybettiği noktalara yerleştirilen beyaz bisikletler, yalnızca birer anma nesnesi değil; trafik şiddetine, cezasızlığa ve görmezden gelmeye karşı kamusal birer uyarı olarak kabul ediliyor. İstanbul Bostancı’da yerleştirilen Hayalet Bisiklet de bu küresel hafıza ve adalet hattının Türkiye’deki bir parçası olarak, yerel bir kaybı evrensel bir sorunun içine yerleştiriyor.

29 Kasım 2025’te Katılımcı Bisiklet Hareketi’nin çağrısıyla Bostancı Adalar İskelesi’nde, trafikte yaşamını yitiren bisikletçiler için kalıcı bir hafıza alanı oluşturuldu. Doğanay Güzelgün ve bugüne kadar kaybettiğimiz tüm bisikletçiler anısına yerleştirilen beyaz bisikletin üzerine, etkinliğe katılanlardan trafikte yitirdiğimiz bisikletçilerin isimlerini yazmaları istendi.
Sade ama güçlü bir çağrıydı bu: "Trafikte biz de varız." Katılımcı Bisiklet Hareketi, bu çalışmayı bir anma kadar, trafik şiddetine karşı kolektif bir itiraz olarak tarif ediyor. İsimlerin değil fikirlerin, bireysel görünürlüğün değil ortak sözün öne çıkmasını özellikle vurgulayan hareket, röportajda da kişi isimleri yerine kolektif kimliğini merkeze almayı tercih etti.
Kuryeleri temsilen katıldığımız etkinlikten sonra bisikletli arkadaşlarımızla iletişimi sürdürdük. Bu röportajda, Hayalet Bisiklet’in ortaya çıkışını, taşıdığı anlamı ve trafikte adalet talebini Katılımcı Bisiklet Hareketi gözünden duymak istedik.
Hayalet Bisiklet çalışması bir anma olmanın ötesinde kalıcı bir hafıza ve adalet talebi. Siz bu noktaya nasıl geldiniz?
Her şeyden önce bizler ulaşımını bisikletle sağlayan bireyleriz. Yıllardır trafikte sağ şeridin hakkımız olduğunu anlatmaya, bisikletli ulaşımın yaygınlaşması için çeşitli gruplar kurmaya, yerel yönetimlerle farkındalık çalışmaları yürütmeye çalışıyoruz. Yaklaşık on yıldır bu alanda ciddi bir çaba var ama ne yazık ki çok sınırlı bir yol alabildik.

Bundan on yıl önce bir videoda “Artık ölen arkadaşlarımızın ardından hayalet bisiklet koymak istemiyoruz” derken, bugün yine aynı noktada olmamız bu tıkanıklığı çok net gösteriyor. Farklı isimler, farklı hikâyeler ama aynı sonuçlar… Bu durum, yaşananların tesadüf olmadığını, yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Biz bu beyaz bisikleti, Doğanay Güzelgün ve trafikte motorlu araç çarpması sonucu kaybettiğimiz tüm bisikletçiler anısına koyduk. Amacımız, hayatını kaybeden arkadaşlarımızın isimlerini somut bir hafıza nesnesi haline getirmekti. Çünkü bu ülkede bir bisikletli öldüğünde çoğu zaman bu yalnızca kısa bir haber olarak geçiyor; birkaç gün sonra unutuluyor. Hayalet Bisiklet, bu “unutma” kültürüne karşı bırakılmış kalıcı bir iz.
Doğanay Güzelgün’ün kaybı hepimiz için ciddi bir kırılmaydı. Gündüz vakti, şehir içinde, tamamen korunmasız bir biçimde bir insanın hayatını kaybedebilmesi; bunun bir kader değil, ulaşım politikalarının, altyapı eksikliğinin ve yıllardır süren görmezden gelmenin sonucu olduğunu gösterdi. Hayalet Bisiklet bu nedenle bizim için yalnızca bir anma değil; açık bir adalet çağrısıdır. “Bu ölüm kader değil, politika hatasıdır” deme biçimidir.
Türkiye’de bisikletlilerin yaşamını yitirdiği noktalar hızla görünmezleşiyor. Bu görünmezliği sizce kim, nasıl üretiyor?
Bu görünmezlik tek bir kişinin ya da kurumun tercihi değil; bu düzen bisikletliyi baştan görmüyor. Şehir planlaması ve ulaşım politikaları bisikletliyi hâlâ yolun kenarında bir detay olarak ele alıyor. Ayrılmayan bisiklet şeritleri, kurulmamış altyapılar, tanınmayan haklar bu görünmezliği sistematik olarak üretiyor.
Bir diğer önemli başlık medya dili. Trafikte yaşanan ölümler çoğu zaman “kaza” olarak aktarılıyor. Fail değil, araç konuşuluyor. Sorumluluk buharlaşıyor. Böyle olunca toplumsal tepki de oluşmuyor. Cezasızlık ise bu tablonun devamını sağlıyor. Bisiklet sürerken bir insanın hayatını kaybetmesinin caydırıcı bir karşılığı yok.
Bunun üzerine bir de bisiklet kültürünün toplumda yeterince gelişmemiş olması ekleniyor. Bisiklet hâlâ bir ulaşım aracı olarak değil, trafikte “olmasa da olur” görülen bir unsur olarak algılanıyor. Oysa Hayalet Bisiklet tam da bu noktada devreye giriyor: Mekânı kullanarak isimleri görünür kılıyor, “Burada ne oldu?” sorusunu kamusal alana taşıyor.
İnsanların gelip Hayalet Bisiklet’in üzerine isim yazması güçlü bir kolektif an yarattı. Bu süreç sizde nasıl bir etki bıraktı?
Biz kendimizi oraya gelenlerden ayrı bir yerde görmüyoruz. Orada yaşanan her şey ortak bir duygunun dışavurumuydu. Bizim gibi hisseden herkes oradaydı ve bu duygusal dayanışma hep birlikte güçlendi.
Etkinlik öncesinde sosyal medyada kaybettiğimiz bisikletçilerin fotoğraflarını paylaştık, ailelerle iletişime geçtik, onları da çağırdık. Sonra hep birlikte o beyaz bisiklete yaklaşıp kendi kayıplarımızın isimlerini yazdık. Kimimiz kardeşinin adını yazdı, kimimiz hiç tanımadığı bir bisikletlinin…
Orada çok net bir şey gördük: Bu yalnızca Doğanay’ın hikâyesi değildi. Bu, hepimizin ortak hikâyesiydi. Bir grubun yasını birlikte tutması hem iyileştirici hem de politiktir. Çünkü acıyı paylaştığımız anda talebi de paylaşıyoruz: Artık kimse ölmesin.

Bu yıl ilk kez, İBB ile birlikte kalıcı bir Hayalet Bisiklet yerleştirildi. Bu işbirliği süreci nasıl gelişti?
Bu süreç tamamen bizim taleplerimiz doğrultusunda gelişti. Maddi kısmı biz üstlendik. Temel talebimiz, Doğanay Güzelgün’ün hayatını kaybettiği yerin Hayalet Bisiklet için ayrılmasıydı.
Bisikletin kalıcı olması, korunması, zarar görmemesi ya da çalınmaması bizim için çok önemliydi. Bu nedenle belediyenin desteği belirleyici oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı, Ulaşım Planlama Müdürlüğü ve Bisiklet Şefliği’ne projemizi sunduk. Hayalet Bisiklet’in yalnızca sembolik değil, aynı zamanda kamusal bir sorumluluk gerektiren bir çalışma olduğunu anlattık.
Bu destek sayesinde Bostancı Adalar İskelesi önünde kalıcı bir hafıza alanı oluşturuldu. Hayalet Bisiklet, Türkiye’de ilk kez yalnızca bir eylem değil; kamusal olarak kabul edilmiş bir hatırlatma haline geldi.
Bisikletliler ve moto kuryeler benzer risklerle karşı karşıya. Ortak bir trafik adaleti mücadelesi mümkün mü?
Kesinlikle mümkün ve artık zorunlu. Bisikletlilerle moto kuryeler aynı risk coğrafyasında yaşıyor: Görülmeyen, korunmayan, dikkate alınmayan yol kullanıcılarıyız. Kök sorun aynı: Önceliği motorlu taşıtlara veren, hız merkezli bir ulaşım düzeni.
Etkinlikte kuryelerin de yer alması şunu gösterdi: Trafikte görünür olmak ve saygı görmek yalnızca bisikletlilerin ya da yalnızca kuryelerin talebi değil; yollardaki tüm kırılganların ortak talebi. Birlikte hareket edildiğinde daha güçlü bir kamuoyu baskısı ve daha bütüncül çözümler mümkün.
Katılımcı Bisiklet Hareketi nasıl bir oluşum? Hayalet Bisiklet’ten sonra nasıl bir yol haritası öngörüyorsunuz?
Bizler herhangi bir sürüş ya da deneyim sunan bir grup değiliz. Katılımcı Bisiklet Hareketi, bisiklet farkındalığını kolektif eylemle buluşturmayı amaçlayan bağımsız bir inisiyatiftir. Yaşanabilir bir kent için bisikletin önemini katılımcı eylemlerle görünür kılmayı ve bu süreci birlikte üretmeyi hedefler. Bu hareket, bireylerin değil; ortak amaçların, ortak ihtiyaçların ve ortak taleplerin ön planda olduğu kolektif bir yapılanmadır.
Yaşanabilir bir kent hayal ediyoruz: Trafikte var olan, görünür olan, korunan ve hak ettiği yeri alan bir bisiklet düzeni. Eylemlerimiz yalnızca sözle sınırlı değildir; ürettiğimiz işler ve mekânda bıraktığımız nesnelerle bu talebin kalıcılığını geleceğe taşımayı amaçlıyoruz.
Ne istiyoruz?
- Bu şehirde pedal çeviren herkesin sesinin yükselmesini, duyulmasını ve dikkate alınmasını istiyoruz.
- Bisikletin trafikte güçlü, görünür, güvenli ve hukuken tanınan bir konumda olmasını istiyoruz.
- Tüm bisikletlilerin kolektif ve dayanışmacı bir güçle kamuoyu oluşturmasını amaçlıyoruz.
- Bir bisikletlinin daha ölmeyeceği bir kent düzeni talep ediyoruz.
- Güvenli ulaşım istiyoruz.
Bu harekete dâhil olmak için bisiklet kullanıcısı olma şartı yok. Çünkü bu mücadele yalnızca pedalların değil; kent hakkının, adaletin, güvenliğin ve birlikte yaşamanın mücadelesi.
(MÇ/AB)







