Yanılmıyorsam, sıcak bir yaz günüydü... 10 yıl geçti üzerinden ve çok emin değilim, çünkü yeniden hatırlamak istediğim bir gün değildi!..
Özgül'ün o dönemde, gazetedeki ilk maaşlarından aldığı, mavi, eski bir arabası vardı... Üzerine titrerdi, "gazeteci maaşı" ile değer yaratmanın kıymetini, bilen bilirdi!.
Girne'deydim ve o gün bana gelecekti.. .
***
Lefkoşa'dan, dağ yolunu tuttu!..
Hani şu Beşparmak dağlarındaki "beş parmağı" selamlayarak, çam kokuları arasında döne dolaşa Girne'ye ulaştığınız yol!..
Genelde, kamyonlar kullanırdı bu yolu!
Çok güzel bir manzarası olsa da, biraz tehlikeliydi, çok virajlıydı çünkü...
***
Girne'de oturmuş bekliyordum!..
Nereden bilecektim ki, o sıralarda, en ölü noktasında yolun, ters şeritten gelen bir araç, üzerine çıkmıştı Özgül'ün...
En son anımsadığı, bir anda, kendi yolunda, tam karşısında üzerinde doğru gelen arabaydı...
O kadar...
Ciddi şekilde yaralandı... Araba göçtü tamamen, tanınmaz hale geldi, sağ çıkmışsa o araçtan, galiba sadece şanstı...
Yoldan geçen, sanıyorum, atletizm yarışlarından tanıdığımız Asım Keser almış, hastaneye ulaştırmıştı... Nefes alıyordu ama ölü gibi de yatıyordu... Kanlar içerisindeydi...
İlk ayıldığında hastanede, "kimi arayabiliriz" diye sordular, numaramı verdi...
Evde, artık saate bakmaktan bıkıp usanmış bir halde beklerken ben, çaldı telefon....
"Acilden arıyoruz" demişti hemşire ve hiç unutmam, "Arkadaşınız kaza geçirdi, lütfen panik yapmayınız, hastaneye gelirseniz iyi olur" diye eklemişti...
Motosikletim vardı ve nasıl bindiğimi, üzerine oturmadan hastaneye nasıl gittiğimi inanın ki unutamam...
Sonra... İnsan konuşmadan rahat etmiyor... Görüşünce rahatladım....
Tedavinin tamamlanmasını bekledik... Kırıklar alçıya alındı... Pansuman, sargı bezleri vs...
***
Polisten aradılar, "Gelip ifade vermeniz gerekiyor" diye... "Ne acele"... "Daha hastanedeyiz!"...
O zaman, öyleydi.... Siz gidecektiniz ayağına polisin...
Neyse, akşam üzerine doğru, ayağa kalkmıştı ve hastaneden çıkmak istedik... Ailesini aramamıştım....
Doğrudan kendisinin aramasını istiyordum, çünkü, bir başkası telefon ettiği zaman, "trafik kazası" diye başladığınız cümlede "Kızınız iyi" deseniz de, sesini duymadıkça inanmazdı kimse... Öyle yaptık, kendisi aradı, anlattı...
***
Polise gittik, ifade vermek için... "Formalite icabı ama ifadenizi almam gerekiyor" diye konuştu polis memuru...
Özgül, insanı çatlatan bir yavaşlıkta kullanır arabasını... Ve trafikte "kural manyağı" dahi kabul edilir...
"Sizin hiçbir suçunuz yok!.. Size çarpan araba, yönünü şaşırdı, ters şeritten gidiyordu, suç tamamen ona ait" diye sürdürdü polis memuru sözlerini...
Biliyordum, karşıdan gelen araçta da "can kaybı" yoktu, ancak tüm bildiğim de buydu...
"Peki" dedim, "Nasıl ifade verdi şeridini şaşıran, yolunu kaybeden, nereden gideceğini bilmeden trafiğe çıkan tehlike makinesi sürücü?"...
Polis üzgün ve manalı baktı, hâlâ gözlerimin önünde... Ve konuştu:
"Biz, onun ifadesini alamayız, hakkımız yok, o asker!"
***
O askeri ne polis gördü bir daha, ne de biz!..
Ve önceki akşam, Gönyeli'de yol ortasında bulunan "bomba deposu" aracının sahibinin bir "asker" olduğu öğrenilince, "Yarın sorgulayacağız" diyen bir üst düzey yetkili polise şu sözleri söyledim...
"Görürseniz eğer sorgularsınız!"
Başarır da görebilirseniz!.. (BB)