Morales'in Arjantin'de yayınlanan Pagina/12 gazetesindeki son röportajından (22 Aralık) satırbaşlarıyla bu yeni olan dönemin işaretlerini izleyelim.
Morales: "Zafer yalnızca Bolivya yerli halkının değil, Latin Amerika halklarının!"
Bir dönem başkan yardımcılığı yapan Victor Hugo Cárdenas'yı saymazsak, aslen bir Quechua yerlisi olan Morales'in kişiliğinde Bolivya nüfusunun yüzde 95'nin oluşturan yerliler ilk kez iktidarda.
Bolivya'da yerlilerin 1952 devriminden sonra kazandığı kültürel haklar askeri darbeler ve burjuva iktidarları dönemlerinde sürekli törpülenmiş, bütün dönem boyunca kültürel haklar temel mesele olarak görülmüştü.
2000'de ülkenin kuzeyinde Felipe Quispe (El Malku) ve güneyde coca üreticilerin lideri Evo Morales önderliğinde yerli hakların mücadeleleri sınıf çatışmalarına asıl rengini vermeye başlamıştı.
Öte yandan Peru'da Alejandro Toledo'nun, Ekvador'da Lucio Guittierez'in başkanlığı, neo-liberal politikaların mağdurlarının kırsal ekonomiye eklemlenerek yeni örgütlenmeler yaratması, Latin Amerika'da yerlilerin toplumsal dönüşümde motor güç olacağının işaretleriydi.
Morales: "Bolivya'yı, orta sınıflarla, aydınlarla birlikte değiştireceğiz!"
2000'lerde suyun ve doğalgazın özelleştirilmesiyle başlayan halk ayaklanmaları yerlilerin, sendikaların, orta sınıfa mensup entelektüellerin ve geleneksel siyasetçilerin konumlarını temelden değiştirdi.
Yerlilerin tarihlerinde ilk kez parlamenter siyasette yer alması, sendikaların ve entelektüellerin hak talepleri ve daha da önemlisi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bağımlılığını pekiştiren nöbetleşe iktidarların artık geleneksel yöntemlerle siyaset yapamaz hale gelmesi Evo Morales'i iktidar alternatifi haline getirdi.
2005'teki ayaklanma ise bu çatışmalı ortamda ülkenin geleneksel yapısının en az bilinen ve en tehlikeli yönünü açığa çıkarmış, ülkenin zengin Santa Cruz bölgesinin (Quieroga Sarta Cruz'dan adaydı) ayrılma talebi gündeme gelmişti. Morales "birlikte" dönüştürmekle biraz da bu bölgesel ayrımların farkında olduğuna işaret ediyor.
Morales: "Gazı ulusallaştıracağız!"
2005 ayaklanmasının başlangıcında gazın ulusallaştırılması ve gaz dağıtımın gerçekleştiren çok uluslu petrol şirketlerinden alınan vergilerin yükseltilmesi talebi gündeme gelmişti.
Ne geçici Carlos Mesa hükümeti sırasında ne de sonrasında gazın ulusallaştırılması için öngörülen anayasal referandum gündeme geldi.
Morales, yeni bir gaz, hidrokarbon yasası hazırlayarak taleplerini gündeme getirecek ama "halkın iradesine saygı duyulması gerektiğini" söylerken olası bir çatışma ortamından kaçınacağının işaretlerini veriyor.
Kaldı ki gazın ulusallaştırılması aynı zamanda çok uluslu konsorsiyum içinde bulunan Brezilya ve Arjantin şirketleri dolayımıyla sorunun kıta çapındaki güçler dengesinde de rol oynayacağının işaretlerini veriyor Morales.
Morales: "Koka üretimi yasallaşacak kaçakçılığa karşı ABD ile işbirliği yapacağız!"
Morales'in seçim zaferinden sonra ABD hükümeti kaygılarını, uyuşturucu kaçakçılığının artacağı yönündeki açıklamasıyla ortaya koymuştu.
Oysa başta ülkenin güneyindeki Cochabamba bölgesinde olmak üzere koka üretimi yerlilerin temel geçim kaynağı Kıtada uyuşturucu kaçakçılığını asıl yönlendirenin ABD olduğuysa herkesin bildiği bir sır.
Asıl sorun ise bölgenin stratejik öneminden kaynaklanıyor. Paraguay, Arjantin ve Brezilya'nın askeri olarak kontrol edilmesi (ABD'nin Paraguay'da askeri üs inşa ettiğini ve Arjantin'den de sınırda üs talep ettiğini hatırlamak gerekir) ABD için vazgeçilmez önem taşıyor.
Morales'in açıklamasındaki, Bolivya ordusunun siyasal tercihlerine ilişkin vurgu da burada önem kazanıyor: ABD'nin Sanchez Losada gibi kendi yetiştirdiği siyasetçileri işbaşına getirmesi bir yana, orduyla çok daha yakın bağları olduğu biliniyor.
125 yıllık tarihi boyunca 89 askeri darbe yaşanması, dahası ordunun siyasetin temel aktörü olarak görülmesi Morales'i koka üretimi ve ordunun siyasetteki rolü konusunda açıklamaya zorlayan başlıca neden sayılabilir.
"ABD'yle diyaloga açığız. Güney Afrika, Brezilya ve Çin'le de ilişki kuracağız!"
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'nin mesafeli kutlama mesajı aslında Bolivya'dan çok kıtada 2000'li yıllardaki değişimden duyduğu kaygının ifadesiydi.
ABD açısından en son Arjantin'de yapılan Latin Amerika Ülkeleri Konferansı'ndaki açık başarısızlık, kıtada eskisi gibi hükümranlık kuramayacağının ve neo-liberal politikalara karşı farklı sosyal yönelimlerin önüne geçemeyeceğinin belirtisiydi.
Kıta ülkelerinin yönelimleri bir yana Morales'in dış gezi güzergahı da bu çatışmalı ortamın tercümesi. Morales'in önce kişisel saygınlığıyla "tarafsız" bir görünümü olan yarı gelişmiş Güney Afrika'yla, bölgede dış politikaları aracılığıyla güç olmaya çalışan Brezilya'yla ve ardından kıtaya yatırımlar yapan Çin'le bağlantıya girmeye çalışması, ABD'ye olan ekonomik bağımlılığın zayıflatılacağının işaretleri olarak okunmalı. Zaten ABD'nin Bolivya için temel kaygısı da Çin ve Brezilya'ya yanaşması.
"MERCOSUR'a da FTAA'ya da adapte olmaya çalışacağız. Küçük üretimi desteklemek, ülkeyi kalkındırmak zorundayız!"
Quireoga seçimlerden önce kazanması halinde ABD ile serbest ticaret anlaşması imzalayacaklarını açıklamıştı. Morales ise Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) üyesi olmayan ve dahası Amerikalar Serbest Ticaret Alanı'nın (FTAA) zayıf halkası olan ülkesini ekonomik olarak kalkındırmak ve ekonominin tek bir ürüne (gaz ve hidrokarbon) olan bağlılığını gidermek istiyor. Morales'in temkinli açıklaması aslında bölgedeki ekonomik yönelimlere göre tavır alacaklarının işareti olarak değerlendirilmeli.
"Kendimi sosyalist hissediyorum. Ama egoist olmayacağım. Ülkemin ihtiyacı olanlarla ilgileneceğim!"
Morales ve liderliğini yaptığı MAS (Movimiento Al Sosialismo- Sosyalizme Doğru Hareketi) aslında kıtada adı konmuş "sola dönüş" sürecinin son halkası olduğu kadar geleneksel sol akımların da bu süreçte gerçekleştirdikleri dönüşümün işareti.
Uruguay'da Geniş Cephe (Frente Ammplio) hükümeti içerisinde Tupamaros'lardan Hıristiyan Demokratlara kadar geniş bir kesimin bir araya gelmesi, Venezüella'da Chavismo hareketinin halkçı karakteri, Arjantin'deki sol-Peronist iktidar, Brezilya'da İşçi Partisi içindeki dönüşümler tek bir şeye işaret ediyor: Geleneksel yöntemlerle yürütülen politikalara karşı ortaya çıkan yeni tür sosyal hareketler güçlerini hayatın gerekliliklerinden alarak şekillendi.
Brezilya'da Topraksızlar, Arjantin'de Piqueteros hareketi, işgal fabrikaları gibi deneyimlerin hepsi, yıllardır sürdürülen ekonomik politikaların mağdurlarının hayata müdahalesinin ifadesiydi.
Bu anlamda Morales'in "Che Guevera'nın öldürüldüğü bu topraklarda" diye başladığı cümlesiyle, geleneksel sol algılayışın ihtiyaçlara göre de şekillenebileceğini ima etmesi de anlamlı.
Sadece "sola dönüş" değil
22 Ocak'ta Bolivya'da ve Kıta'da yeni bir dönem başlayacak. Bu yeni dönemi basitçe Kıta'da "sola dönüş" devam ediyor diye okumak kolay görünmüyor.
Öncelikle Morales hükümetinin önündeki sorunların ağırlığı, ülkenin ekonomik zayıflığı ve Brezilya ve Arjantin'e oranla ABD'ye daha fazla bağımlı olması bağımsız politika yürütmesinin önünde engeller.
Bolivya'daki değişimi Venezüella'da ve Brezilya'da kendi rotalarında ilerleyen süreçlerin yeni bir halkası olarak da görmek mümkün değil. Kaldı ki Morales'in "Ben ne Chavistim ne de Lulacıyım" demesi de bu durumun tercümesi olarak okunmalı.
Bolivya'nın kendine özgü bir rota çizmesi gerektiği ve bunun öncelikle gazın ulusallaştırılması, kültürel ayrımcılığın ortadan kaldırılması, ekonominin tek bir ürüne olan bağlılığının giderilmesinden geçtiği de ortada.
Ancak Morales'in zaferini kıtadaki gelişmelere çok görünür bir biçimde bağlayan başka bir şey var: Bolivya halkı da tıpkı Uruguay, Arjantin ve Venezüella'da olduğu gibi kendi kaderini eline aldı ve Latin Amerika'da siyaset artık halkın eline geçti. (NK/EK)