Ermenilerin ve Türklerin, aileleri Anadolu'dan ayrılmak zorunda kalanların ve Anadolu'da yaşayanların kişisel hikayelerinin anlatıldığı ve paylaşıldığı "Dağa Tırmanmak" söyleşi dizisinin üçüncüsü 24 Haziran Çarşamba günü Cezayir toplantı salonunda gerçekleşti.
Söyleşide gazeteci Cengiz Çandar ve Ermeni asıllı Amerikalı belgeselci Ted Bogosian kişisel hikayelerini paylaştılar.
Amerikalı belgeselci Bogosian, 25 yıl önce Mardin'e giderek "Bir Ermeni Yolculuğu" adlı belgeseli çekmişti. Çandar da bir süre Lübnan'da yaşayarak Ermeni diasporasının hikayelerine tanıklık etmişti.
Dağa Tırmanmak Söyleşi Dizisi önyargıların değişmesi ve karşılıklı birbirini anlamaya katkıda bulunmak için İstanbul'dan Anadolu Kültür ile Erivan'dan Türkiye ve Ermenistan arasında ortak projeler yürüten sivil toplum örgütü Civilitas tarafından düzenleniyor.
Söyleşi Bogosian ve Çandar’ın hikayelerinden yola çıkarak Türkiye’deki Ermeni tabusunun 1980’lerden bu yana nasıl değişim geçirdiğini, bugün hangi aşamada olduğunun ve beraber yeni bir gelecek inşa edebilmek için ne yapılması gerektiği üzerine sohbetlerle devam etti.
Soru cevaplarla gerçekleşen söyleşinin açılış konuşmasını ve moderatörlüğünü Çiğdem Mater yaptı.
Mater; söyleşinin devlet politikalarından, hırslardan, öfkelerden, çıkarlardan ayrı hikayelere tanık olmak, anlayabilmek olduğunun altını çizdi.
25 Yıl sonra İstanbul’da olmak nasıl bir duygu?
İlk soru Bogosian’a yöneltildi. 25 yıl sonra ilk defa İstanbul’a ayak basan Bogosian hatıraların üzerine akın ettiğini söyledi.
“Mardin’de çekimleri yapmak için bulunduğum sıralar çok stresli yıllardı. Belgeselli çektiğim için ve bu belgeseller Ermeni tabularının yıkımı olduğu için kendimi baskı altında hissettim. Biran önce çekip gitmek istiyordum çünkü kendimi güvende hissetmedim.
Buraya ilk geldiğimde soykırımdan en son kurtarılanlardan Maria da benimleydi. Şimdi o yok ve hatıralar üzerime akın ediyor.”
Bogosian konuşmasına, 1990’lardaki Türkiye ile bugünkü Türkiye arasında çok fark olduğunu söyleyerek devam etti.
“25 yıl önce Mardin sokaklarında yürürken cesetler görürdük. Suyun, elektriğin olmadığı köyler olurdu. Fakat şimdi tamamen farklı olduğunu görüyorum. Artık mecliste HDP’den farklı etnik kökenli milletvekili meclise girdi.
İstanbul bugün kozmopolit bir şehir, farklı kültürlere açık bir haline geldi. Artık kendimi güvensiz ve güçsüz hissetmiyorum burada.”
Çandar: Ermeni arkadaşlarım beni evlerine davet ederdi
1971 yılında Lübnan’dayken Ermeni hikayelerine yakından tanıklık eden Çandar Kayseri’de ortaokuldayken pek çok Ermeni arkadaşının olduğunu söyledi.
“Yatılı okuldayken evci çıkan Ermeni arkadaşlarımız karnımız doysun diye bizi evlerine götürürlerdi. Bu yüzden benim kuşağım için Ermeniler soyut bir rapor değildi, etli canlı insanlardı.
Ermeni tehcirini de bilirdik fakat konuşulmazdı, anlatılmazdı. Bunun Ermeniler tarafından da hiç konuşulmadığını Hrant’tan öğrenmiştim.”
“Kim haklı kim haksız, kıyım mı değil mi bunu tartışmayalım”
Çandar, Hrant Dink’in bir konuşmasını aktararak şöyle dedi:
“Kim haklı kim hakız, kıyım mı değil mi; soykırım mı zorunlu göç mü bunları tartışmayalım. Ermeniler adı altında bir topluluk, bir ulusal topluluk bugün artık bu topraklarda yok. Bunun bir izahı olmalı, açıklamaların ötesinde bir şeyler olmalıdır.”
Ted Bogosian: Asimile olmamı istediler
Daha sonra sözü Ted Bogosian aldı.
“3 yaşındayken büyükannemin ağladığını görürdüm ama her seferinde boşver önemli değil derdi.
Pazar günleri sabahın çok erken saatlerinde 5 dakikalık Ermenice dini bir program yapılırdı televizyonda. Tüm aile o 5 dakikayı izlemek için uyanırdık. Çünkü ailem böyle yalnız hissediyordu, bu 5 dakika onlara gurur verirdi.”
“Yanımda Ermenice konuşmazlardı, öğrenmemi istemediler. Ermenilerle de beraber okumadım, göndermediler çünkü asimile olmamı istiyorlardı. Ancak Boston’da üniversite yıllarımda neyin ne olduğunu anlayabildim.
“Ermeni tabusunu yıkmak istedim”
Belgeseli çekmesinin sebebinin bu tabuyu yıkmak, yaşanan acıları göstermek olduğunu söyleyen Bogosian şöyle dedi:
“Ermeni tabusunu bir şekilde yıkmalıydım. O yüzden soykırımla ilgili bir belgesel çekmek istedim. Mızrağın ucu olup camı kırmalıydım. Belgesel benim için Ermeni olarak kimliğimi yansıtmak adına çok önemli olsa da bunu yaptığım için çok yaftalandım.”
Çandar: Türkiye Cumhuriyet’i örgütlenmiş unutmadır
Türkiye Cumhuriyet’ini unutturulma cumhuriyeti olarak niteleyen Çandar 1970’lı yılların aydınları bu konuda çok fazla bilgi sahibi olmadıklarını söyledi.
“ASALA saldırıları olduğunda ben dahil herkesin refleksi suskunluğumuzu sorgulamaktan ziyade her şeyi reddetmekti. Türkiye Cumhuriyet’i ‘Unutturulma Cumhuriyet’i’ olduğu için hafızalar körelmişti.
Bu olayın basit bir askeri önlemin, tehcirin ötesinde olduğunu yavaş yavaş fark ettik. Gelenekten gelen itiraz yerine resmi söylemden farklı bir şeyler olduğunu far ettik.”
1915’ten 2015’e 100 yıl içinde Türkiye
Daha sonra sırasıyla söz alan Çandar ve Bogosian 1915’ten 2015’e 100 yıl içinde Türkiye’nin değişimini anlattılar ve umutlu olduklarını söylediler.
Ne Ermeniler tarafında ne de Türkiye tarafında artık bir öfke olmadığını belirten Bogosian, 7 Haziran seçimlerinden sonra da bu umut verici havanın hızla yayıldığından bahsetti.
“Zamanında bu konunun aşılamayacak bir konu olduğunu düşünüyordum. Artık öyle görmüyorum Türkiye değişti, Ermeni soykırımına bakış açısı da değişti.
Sarkisyan 100. yıl Anma etkinliğinde atalarını kurtaran Türklere teşekkür etti. Tüm bu gelişmeler iki ulusun kaynaşması açısından umut vaat ediyor.”
“Fakat kara bulutlar da yok değil. Savaş tazminatları gündeme gelince ortam kızışacaktır. Mağdurlar büyüyor ve artık haklarını, tazminatlarını istiyorlar. Yine de sağduyu ile bu sorunun bir nesil sonra çözüleceğine inanıyorum.”
Daha sonra sözü Cengiz Çandar aldı. Genel bir değerlendirme yapan Çandar tarihin çok hızlı aktığının ve bu meselenin çözülebileceğinden bahsetti.
“Güzel günlere birtakım sancılı süreçlerden geçerek varabiliriz. Türklerin ve Ermenilerin kaynaşması için herkes inisiyatif almalıdır.” (SY/HK)