İstanbul, hele hele Adalar halkı daha ilk günden başlayarak bu üç vapuru çok sevdi. Üçü de birer martı gibi bembeyazdı ve yüksek bir estetik görüş ve anlayışın ürünüydüler.
İki Vapurun Rekabeti
İlk istimli vapurların çalışmaya başlamasından önceleri Adalar'da yaşayanlar, İstanbul'a inecekleri zaman ya pazar kayıklarına binmek zorundaydılar ya da yelkenli teknelere...
Eğer söz konusu olan ilk seçenekse, bu iki, üç ya da dört çifte kürekli teknelerle, yüklerin arasında kendine yer bularak saatlerce yolculuk yapmak hiç de kolay değildi.
Yelkenli tekneler de hem rahatsızlık vermeleri, hem de tehlikeli olmaları bakımından küreklilerden hiç aşağı kalmıyordu.
Yol, sakin havalarda bile saatler sürüyordu. Yazın iyi havalarda yine neyse, ama kışları sert havalarda böyle bir deniz yolculuğunu göze almak herkesin harcı olmasa gerekti.
İstanbul ile Adalar arasında ilk istimli vapur, Sultan Abdülmecid zamanında, 1846 yılında çalışmaya başladı. Başlamasıyla da, pazar kayıkları ile yelkenlilere binenlerin giderek azaldığı görüldü.
O zamanların gereği, yandan çarklı bir vapur, sabahları bacasından kapkara dumanlar koyuverip iki yanındaki çarkları döndürerek Büyükada İskelesi'nden kalkar, sırayla diğer üç adaya da uğradıktan sonra limanın yolunu tutardı.
Öğleye doğru ancak Köprü İskelesi'ne (Galata Köprüsü) varır; önce yolcularını, sonra da yüklerini boşaltırdı. Kaptan, karanlığa kalmadan Adalar'a varabilmek için öğleden hemen sonra dönüş seferine çıkmak zorundaydı.
Yeniden yolcularını, yüklerini alır, düdüğünü öttürür, yine çarklarını çevirerek yola koyulurdu.
Yolcular, bu istimli vapurlardan çok memnun kaldılar. Memnun kalınmayacak gibi değildi ki... Kapalı bir salonu, oturacak sıra sıra kanepeleri vardı. Soğuk havalarda yanan soba içerisini iyi kötü ısıtıyordu.
Hava kararınca da, içerdeki gaz lambaları insanı zifiri karanlıkta kalmaktan kurtarıyordu. Hepsinden öte, vapurlar kayıklara kıyasla hem daha hızlı, hem de daha güvenli idi. Varsın yolculuk üç saatten fazla sürsündü...
Adalar Gelişiyor, Güzelleşiyor
1851'de Şirket-i Hayriye İdaresi'nin kurulup da Boğaziçi'ne düzenli vapur seferlerinin konmasıyla, Boğaz köyleri hızla gelişmeye başlamıştı.
Tıpkı Boğaz köyleri gibi, Tersane-i Âmire'ye bağlı Fevaid-i Osmaniye İdaresi vapurlarının çalışmaya başlaması sayesinde Adalar da gelişip kalabalıklaşma eğilimi gösterdi.
Bu gelişmenin sırrı, besbelli istimli vapurlarda idi. Düzenli, rahat ve güvenli bir gidiş-dönüş olanağı sağlayan bu vapurlar, her gittikleri yeri kısa zamanda kalkındırıyorlardı.
Böylece 19. yüzyılın ikinci yarısında özellikle Büyükada ile Heybeliada büyük bir hızla gelişti. Pek çok varlıklı Rum, Yahudi ve Ermeni aile, Adalar'da villalar yaptırmaya başladı.
Bağların arasındaki küçük ahşap evler birer ikişer kayboluyor, yerlerinde gösterişli köşkler yükseliyordu.
Her dönemde, Adalar halkının günlük yaşamında vapurların vazgeçilmez yeri oldu. Şehre inenlerin birkaç saatinin vapurlarda geçmesi elbette kaçınılmazdı.
İstanbul'a inmeyenlerin de, özellikle yaz akşamları iskeleye inip vapurla gelen yakınlarını karşılamaları Adalar'daki günlük yaşamın vazgeçilmez bir alışkanlığı haline geldi.
Önceleri Adalar'a siyaha boyalı, teknesi ahşap, semaver bacalı, iki yanında kocaman çarkları olan, ana güvertesinin üstü baştan sona açık, istimli vapurlar çalıştı.
Bu vapurların direklerinde, gerektiğinde açılabilecek küçük bir de yelken donanımları oluyordu. Bunların zamanla elden çıkmasıyla, yerlerini o günlere göre daha modern sayılabilecek vapurlar aldı.
1894 İngiltere yapımı Fenerbahçe ile eşi Haydarpaşa, daha sonra da 1903 Avusturya - Macaristan yapımı Neveser ile eşi İhsan, yıllar boyunca Adalar halkına hizmet ettiler.
Bu arada Şahin, Ferah, Aydın, "Pat pat-ı Derya" diye anılan Anadolu, derken 1904 Almanya yapımı Halep, Bağdat, Basra üçüzleri, bir de 1925'te sefere konan Büyükada, yıllar boyunca ada yolcularının çok sevdikleri vapurları oldular. (BA)
* Bu yazı Tarih Vakfı web sitesinden alındı. Yazının tamamı İstanbul Dergisi 51.(Ekim) sayısında...