Rakel Dink'in "Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılamaz kardeşlerim!" sözünden yola çıkan girişimin arkasında, karanlığın ancak "daha önce bilinmeyenleri öğrenmek, düşünülmeyenleri düşünmek, unutturulanları hatırlatmak, anlaşılmayanları anlamaya çalışmakla aşılabileceğine duyulan inanç" var.
Herkesin katılımına açık olarak bir ay boyunca sürecek olan etkinlikler dizisi 12 Mart'ta Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılan basın açıklaması, fotoğraf sergisi ve Siyaset Bilimi Ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Taha Parla'nın "Militarizm" başlıklı açık dersiyle başladı.
Girişim, Hrant Dink cinayetine tepki olarak bir araya gelmiş olsa da oluşturulan inisiyatif bundan önceki cinayetleri, azınlıkları ve ötekileştirilenleri, bugüne kadar süren ayırımcı ve tahrik edici uygulamaları, üzerine gidilmeyen Susurluk, Şemdinli ve daha bir çoğunu hatırla(t)madan karanlığı sorgulamanın mümkün olmayacağını vurguluyor.
Bu amaçla gerçekleşecek olan etkinlikler içerisinde açık dersler, paneller, basın atölyeleri, müzik dinletileri, fotoğraf sergisi, belgesel gösterimleri yer alıyor.
Programın bir kısmı şöyle:
19 Mart/16:00 - Açık Ders: Murat Akan: "Laiklik, Din Ve Hrant Dink"
21 Mart - Müzik Dinletisi:Kardeş Türküler (BGST)
22 Mart/14:00 - Panel: Sami Tan: "Dil Aktivizmi"
23 Mart/13:00 - Panel: Roni Marguiles: "Çok kültürlülük ve Öteki"
26 Mart/17:00 - Açık Ders: Nazan Üstündağ, Nükhet Sirman: "Devlet, Şiddet ve Korku"
27 Mart/15:00 - 17:00 - Basın Atölyesi: Sunumlar
27 Mart/17:00 - Panel: Arus Yumul, Ferhat Kentel "Türk
ye'de Ermeni Olma Sanatı"
28 Mart /17:00/ - Panel:Şanar Yurdatapan, Erol Önderoğlu,Edhem Eldem: "İfade Özgürlüğü.Yeniden, Hala..."
30 Mart/15:00/ - Panel: Koray Çalışkan, Yücel Göktürk: "Faşizme Karşı Omuz Omuza!Nasıl?"
3 Nisan /16:00/ - Açık Ders: Biray Kırlı, Cengiz Kırlı: "Kötülüğün Bayalığı:Soykırım"
4 Nisan - Söyleşi: Alper Görmüş Ve Basın Atölyesi Grubuyla Medya Üzerine
5 Nisan /15:00/ - Panel: Ferda Keskin, Bülent Somay: "Ne Yapmalı?"
6 Nisan/13:00/ - Panel: Ayşegül Altınay, e,Esmeray, Melek Göregenli: " Tüm Ayrımcılıkların Kesişiminde: Toplumsal Cinsiyet"
"Karanlığı Sorguluyoruz" girşiminin bildirisi:
Biz gündelik uğraşlarımıza dalıp gitmiş, hayatla cebelleşirken, bu ülkede sayısız katliam yaşandı, sayısız cinayet işlendi. Kayıplar bazen bir anlığına silkindirdi bizi, isyan ettirdi.
Hafızamızın gerilerine attıklarımızı, tarihe gömmek, unutmak istediklerimizi çağrıştırdı. Önder Babat 'ın öldürülmesi 16 Mart Katliamı'nı, Gazi Olayları Maraş'ı, Sivas'ta yakılan aydınlar Çorum'u, Susurluk Kazası gözaltında kayıpları, Şemdinli'deki kitabevinin bombalanması yıllardır süren kirli savaşı, Hayata Dönüş operasyonu katledilen cezaevi tutsaklarını ve işkenceleri hatırlattı bize.
Hatırladıklarımız korkuttu bizi. Unutmak istedik ve gene yalnızlığa itip dilsizleşmeye zorladık mağdurları. Her yeni cinayet diğerini gölgeledi, karanlıkta bıraktı. Sonra gene olağan hayatlarımıza döndük. Unuttuk.
Yine bir cinayet işlendi ve belki de içimizden en farklı olanımız Hrant Dink öldürüldü. Onun ölümü Ermeni soykırımını, Varlık Vergisi'ni, 6-7 Eylül olaylarını, "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyalarını, 1974'te Kıbrıs'a asker gönderildiği dönemde Rumların apar topar ülkeyi terk etmesini hatırlattı bize.
Bu kayıp bir zamanlar iki milyon Ermeninin yaşadığı bu topraklarda altmış bin Ermeninin kaldığını çarptı yüzümüze. Hrant Dink'in öldürülmesiyle unuttuklarımızla bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldık.
Cinayetin çağırdığı travmalar öyle basit değildi ve yüzleşme de kolay olmayacaktı. Hrant, Ermeni ve muhalif olduğu için öldürülmüştü, üstelik hepimizin gözleri önünde! Bir daha onun gibi muhalif düşünürler yetişmesin diye, farklı düşünenler sussun diye!
Bizler ancak Hrant'ın ölümüyle, Ermeniliğin küfür olarak kullanıldığı bir ortamda yaşamanın nasıl bir şey olduğunu düşünmeye başladık; gazetelerde, büyük adamların ve bürokrasinin dilinde "Ermeniliğin" tarih boyunca nasıl kötücül bir sıfata dönüştürülmüş olduğunu, devletin yaratmak istediği "resmi vatandaş" tipolojisine uymayanların gerektiğinde toplum düşmanı ilan edildiğini anladık.
Devletin "sözde vatandaş"larıyla kurduğu ilişkiyi, bu defa da mağdur edilmiş, geçmişiyle ilişkisi taciz edilmiş Ermenileri düşünürken sorgulamaya başladık.
Hrant öldürüldü. Ölümüne o kadar da şaşırmadık aslında. Neyi kastettiği bizzat mahkemenin görevlendirdiği bilirkişi raporunda da ortaya konmuşken, 301'den yargılanıp ceza almıştı.
Öldürülecek biri vardıysa o da bu topraklardaki ezilenlerin; dilsizleştirilmiş ve görünmez kılınmış Ermenilerin sesi olan, yetimhanede büyümüş Anadolulu Hrant Dink'ti... Çoğunluktan farklı düşünen herkesin hayatının değerini yitirdiğini öğrendiğimiz bu ülkede, belki böyle olduğu için bu cinayet sadece Ermenilerin travmalarını canlandırmadı, bizim de sarsılmamıza yol açtı. Karanlıktan isyanla uyandık gene ve unuttuklarımızı hatırladık.
Artık sormak zorundayız; bu ülkede azınlık durumuna düşmek, devletin binbir ayrımcı siyasetine maruz kalmak, farklı bir dilde, dinde, adda olduğun için değişik şekillerde ötekileştirilmek ne demek...
301. maddeyle ilgili ya da Türklük tanımını reforme etmeye çalışan tartışmalara sıkıştırılmaktan usandık. 301. maddenin kalkması bir yana artık ırkçılığa ceza getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz; olup bitenlerin basitçe "Türklük" tanımını yeniden kuran tartışmalara sıkıştırılmasından bıktık.
Türklüğe hakareti cezalandırıp Kürtlüğe, Ermeniliğe ve diğer bütün halklara hakareti serbest bırakan bir anayasa istemiyoruz. İyi milliyetçilik-kötü milliyetçilik tartışması bizim tartışmamız değil.
Hrant Dink cinayetiyle zedelenen Türkiye imajını onarmak istemiyoruz. Adalet ya da İçişleri bakanlarının ihmalini duyurmak bize yetmiyor. Katilin sırtını sıvazlayan emniyet görevlileri ve jandarma amirlerinin görevden alınmasıyla da yetinmeyeceğiz.
Bu suretlerin aslını biliyoruz. Trabzon'da, Şemdinli'de, Susurluk'ta ve daha nice olayda gördük; gerçekleşen her olay ile birlikte tüm bunların kaynağının, "derin" sıfatı ile gizlenemeyeceğinin hep biraz daha farkına vardık. Devletin artık hiçbir derinliğinin kalmadığını görüyoruz.
Baş aktörlerinin İçişleri Bakanlığı, Emniyet ve Genelkurmay olduğu artık aşikar olan bu oyunda bizleri ezber repliklerle Türkiye'nin "mozaiğini" temsil eden figuranlar yapmak istemelerine tepki duyuyoruz.
Bizler farkındayız ki, bunları sorgulamadan, kuşağımıza dayatılmış olan kimliksizliğimiz, suskunluğumuz ve kayıtsızlığımız ile yüzleşemeyeceğiz. Biz bu ülkede artık çoğunluk değil, azınlık olmak istiyoruz. Bugüne kadar yaptıklarımızın yanında, yapmadıklarımızı düşünmek, unutmak istediklerimize kulak vermek istiyoruz. Bilmediğimiz tecrübelerin hikayelerini dinlemek istiyoruz. Konuşanların değil, dilini yitirenlerin yanında olmak istiyoruz.
Unutmanın suç ortağı olmayı reddediyor, hep birlikte karanlığı sorgulamaya davet ediyoruz.
KARANLIĞI SORGULUYORUZ. (KÇ/NZ)
* Programın detayları ve değişiklikler, etkinliklerin yer ve saatleri [email protected] adresine mail atarak veya [email protected] 'a üye olarak öğrenilebilir.