Belge ve bilgi biriktirmenin ötesinde benim yaptığım şey. Ben bunu şöyle adlandırıyorum; belgenin öteki tarafına geçmek. Belgeyi oluşturan öznelerin hayatlarını yansıtmaya çalıştım. Ben buna Beşiktaş birinci sözlü tarih kongresi diyorum.
Her kuşaktan insanla görüştüm. 1997'de Mahallenin En Şık Abileri kitabı için 122 futbolcuyla görüşmüştüm, onların hepsini yayınlayamadım. Orada futbolcuların nasıl futbol oynadıklarını değil, nasıl yaşadıklarını da yansıtmaya çalışmıştım.
Beşiktaş Belgeseli de, bir dönem Beşiktaş'ta oynamış, o kültürün oluşumunda yer almış herkesin hikayeye dahil edilmesinin ifadesidir. Ben bir fotoğraf çektim aslında. Şöyle bir şey denir; eskiden her şey güzeldi, ben bunu anlatmıyorum, bütün kötülükler eskiden de vardı. Ben vakanüvislik yaptım, diyebilirim...
Serencebey hamallarının takımı
Fenerbahçe ya da Galatasaray futbol takımlarını düşündüğünde bir yerlere oturuyor, buraya geçmeden önce Beşiktaş takımının nereye oturduğunu sormak istiyorum.
Kurthan Fişek hoca belgesel için görüşürken şöyle bir şey demişti; Fenerbahçe burjuvazinin, Galatasaray aristokrasinin Beşiktaş ise Proletaryanın takımı
Proletarya deyimi bir sınıfın siyasal pozisyonunu ifade ediyorsa böyle bir şeyin olmadığı aşikar ortada. Ama Beşiktaş'ın bir mahalleye ait olduğu tartışılmaz. Yüz yıldır aynı sokakların, parkların, evlerin yaşayışının üzerine oturuyor takım. Çıkış itibariyle Saray'a ait olabilir, saray destekli olabilir ama yine Kurthan hocanın dediği gibi; Serencebey yokuşunda yerlere serilip iş bekleyen hamalların takımıdır Beşiktaş.
Doğrudur çünkü Galatadaki ya da tarihi yarımada Eminönündeki kol işçileri zamanla Dolmabahçe'ye sürülmüşler, ticaret hayatının o bölgeye doğru kaymasıyla böyle bir yoğunlaşma olmuş. Proletaryaya ait olmak belki abartılı ama mahalleye ait olma daha doğru bir tanım gibi
Fenerbahçe; elini cebine atıp parayı ortaya koyan Anadolu burjuvazisinin takımıdır 'Para kimdeyse padişah mührü de ondadır' diyenlerin takımıdır . F.Bahçenin bir türlü belini doğrultamamasının altında da belki bu yatıyor.
Toprağa kök salmak, mahallenin delikanlısı olmak
Galatasaray ise; sahiden lisenin takımı, biraz daha içe dönük, Divan Kurulu'na bak sanki bir partinin politbürosunu andırır. Aristokrasi dediğimiz şey de kendini burada gösteriyor zaten...
Beşiktaş coğrafyadan dolayı da mahalle kültürünü barındırmak durumunda. Aynı ve çok az değişen coğrafyayı paylaşmak hatta bu değişimi de yaşayarak bir şeylerin oluşturulması halinin ifadesidir BJK.
Söylemek istediğim şu; bir toprağa kök salmak gibi bir şey. Beşiktaşlı futbolcular eski kulüp binasını inşası sırasında kulüp binasının karşısına park yapmışlar. Eskiden fanilaların arkasına numara yazarak mahalle arasında maç yapma halini yansıtıyor bir bakıma Beşiktaş'ın durumu... Bugünkü plazalara bakıp da Beşiktaş'ın hep böyle olduğu sanılmasın yani...
Bana öyle geliyor ki, bahsettiğin şeylerin kırılma noktası yöneticilerin 100. yıl kampanyası şeklinde örgütledikleri hareketlerde yatıyor. Son Galatasaray maçında Serdar Bilgili bir sonraki maçı hesap ederek takımın tur atmasını engelledi, taraftarın görmek istediği ise yalnızca oyunculardı...
Beşiktaş yeni yeni agresif seyirci topluluğuna kavuşuyor. Agresyondan kastım, istediği şeyi elde etme arzusunu taşımak. Galatasaray ve Fenerbahçe zaten buna alışıktı. Beşiktaş 1967'de şampiyonluğu kazanmış aradan 15 yıl geçtikten sonra bir şampiyonluk daha kazanmış
Sonra üç büyük olmanın olmazsa olmaz koşulu haline gelen galibiyet şan şöhret gibi durumların hep uzağında durmuş. Beşiktaş'ta oynamak da onu desteklemek de çileli bir haldi. 'Aldırma Kartal Aldırma' 5-10 yıl tribünde söylendi. 15 yıl sonra gelen şampiyonluk ise mahalle içerisinde yetişen gençlerin takımın içerisine sirayet ettiği döneme denk düşer.
"Baba Hakkı'nın paltosunu satarak su borcu ödendi"
Daha sonra şampiyon olunacağının görülmesi yeni şeyleri de beraberinde getirdi. Senin söylediğini o çelişkinin temelinde bu yatar.
Belgeselde Galatasaray ve Fenerbahçe'deki şampiyon olma duygusu ile Beşiktaş'ın şampiyon olmaya bakışı arasında fark gözüküyor. Sanki iktidara ilişkin bir bakış açısı farkı bu. Bir yandan ikinciliği bile zul olarak gören bir algılayış diğer yandan 'şampiyon olmasan da' diyen bakış....
Yoksullaşan insan erdemine daha fazla sarılır. Su borcu yüzünden Beşiktaş'a icra gelmiş, Baba Hakkı'nın paltosunu satıp kahveden para toplayarak bu borcun kaldırılması örneğini başka yerde göremezsin. Fanilalarla maça çıkmışlar. Beşiktaş bu parasızlık dolayısıyla içerden, mahalleden çocukları yetiştirmeyi tarz haline getirmiş.
Beşiktaş'ın karakteristiği Valideçeşme'den Yusuf Tunaoğlu'nu çıkması, bir Baba Hakkı'nın 40'lı yıllara damgasını vurması, Sergen'in genç takımdan çıkıp bu kadar iyi futbolcu olması Beşiktaş'ı daha çok ilgilendiriyor.
Yine Pascal Nouma'yı taraftarın Galatasaray maçında kafasını kırma pahasına topa girmesini nedeniyle unutmamasını da bu örneklerle birlikte düşünebiliriz.
Ama Fenerbahçe için de Galatasaray için de söylenebilir böyle şeyler...
Ama hep iktidar kavramlar var orada...
Sergen'den sonra altyapıdan oyuncu çıkmadı aynı dönemde Galatasaray Türkiye çapındaki gençleri organize etti. Söylediklerini değilleyen bir durum mu var?
Bu mahalle kültürünün zayıflamasına da yorulabilir ama alt yapı çalışmalarına kimin yürüttüğüne de bakılmalı. Beşiktaş'ın altyapısındaki takımların bu yıl hepsi şampiyon oldu. Oradan as takıma futbolcu çıkar mı ona bakmak lazım. Fakat paranın galebe çaldığı yıllardan söz ediyoruz artık. Beşiktaşta bu yarışın içerisinde olmak durumunda kaldı. Ama yine de farkını ortaya koyuyor. Mesela Giunti'yi ya da Pancu'yu bulmak başka bir zihniyetin ürünü. Ortega'yı oynatmak ya da Hagi'yi bulmak başka bir zihniyetini ürünü...
Yıldızlaştıktan sonra gelen bir Ahmed Hassan var.
Ahmed Hassan bir futbol emekçisi. Rıza benzeri bir oyuncu sessiz sedasız oynuyor asla bir Ortega'ya benzemiyor.
Mesela Ceyhun Fenerbahçe'ye, Tayfur Beşiktaş'a yakışıyor gibi görünüyor. Bir futbolcuyla futbol takımı arasında bağ var sanki...
Futbolcunun taşıdığı psikolojinin kendisi de o yere ait olmaya başlıyor. Mesela Ceyhun Fenerbahçe'de sırıtmıyor ama Beşiktaşta kesinlikle sırıtır ve tepki toplardı. İlhan'a Beşiktaş taraftarı çok kızıyor, ıslıklanıyor ama asla hırpalanmıyor. Yoksa Rüşdü'ye Feherbahçe seyircisini ne yaptığını herkes biliyor.
Belgeseli için nasıl hazırladın işin teknik yanını biraz anlatır mısın?
Üç dört ay ön hazırlık yaptım. NTV bu projeyi kabul etti. 53 kişiyle görüştüm. Görüştüğüm insanların ve dönemin arka planını hazırlamaya çalıştım. Eski futbolcudan idareciye kadar herkesle görüştüm, buna örnek olarak 1950'lerin amigosu kafa Sabahattin'i verebilirim...
Belgeselin fragmanlarda sepya bir hava yansıyor...
Hikayenin renginde dram, trajedi, trajikomik olan şeyler var. Bir mahalle topluluğun içinde yaşadığı ne varsa belgesele yansıdı. Mahalle ayrı futbol takımı ayrı gitmemiş. Mahalle neyi yaşamışsa futbol takımı da onu yaşamış. Fragmanda uçaktaki şampiyonluk kutlaması görüntüsü Baba Hakkı'dan muaf bir görüntü değil. Futbolcuların sevinçlerine Baba Hakkı'nın görüntüsü de yansıyor.
Mahalle dramı dedin de aklıma geldi. Semt, Osmanlı- Türk modernleşmesinin Dolmabahçe hattına kaydığı bir dönemde öne çıkıyor. Ama gelinen süreçte ana sermaye merkezlerinin kenarına yapışmış bir Beşiktaş semti var. Taşralı değil, çok kentli değil...
2500 yıllık bir kentin tarihi içerisinde Beşiktaş semtine baktığında minimal düzeyde bir tarih kesiti çıkarabilirsin. Geçmişe bağlılık var, yaşanan ana süreçlerden etkilenme var, gelecekte kendine yol çizme eğilimi de var.
"Yönetim kültüre müdahale etmek istiyor"
Serdar Bilgili'nin bir stat projesi var. Stadın zeminin indirip koltuk sayısını arttırarak Beşiktaş'a 3-5 milyon dolarlık bir gelir getirmeyi düşünüyor. Bu Beşiktaş takımı için kritik bir karar olduğunu düşünüyorum.
Stadın mimarının izni olmadan bir çivi bile çakılamıyor. Kulelerin üzerinde o dönem parasızlıktan dolayı yapılamayan heykeller duruyor, orası futbol için yapılmış en güzel stattır. Maça gittiğin zaman pikniğe gitmiş gibi olursun. Özel tasarlanmış bir şey. Ben mekanların kutsiyetine inanıyorum. Hatırasız mekan olmaz, mekanlar hatırasız da yaşayamazlar bence.
Serdar Bilgili gibi mavi yakalılar Beşiktaş'ı sermayenin hizmetine açmak için böyle bir proje düşünebilir ama bunu bir gerilim yaratacağı da muhakkak.
Trajik olan asıl şey ise Serdar Bilgili'nin eski futbolculara ayrılan koltukları satmasıdır. Yeni yönetim varolan kültüre müdahale etme ihtiyacı hissediyor. Eski olan ne varsa onu ortadan kaldırıp Beşiktaş'ı dünya takımı yapmak istiyorlar. Oysaki, asıl Beşiktaş'ın gücü gelenekle kurduğu bağdan geliyor. Bu Wembley'in yıkılmasına da benzemez, hayatımızın oyuna içkin neyi varsa bu yeni yönetim onu bozmaya çalışıyor.
Beşiktaş'ta Akaretler'deki parkta Neyzen Tevfik'ten Orhan Veli ye kadar birçok kişinin heykeli var ve üstelik o park, Beşiktaşlı oyuncular tarafından yapılmışsa bu gelenekle bağları yıkmaya çalışmak son derece yanlıştır.
Aynı dönemde mavi yakalılar dediğin insanlar Mirca Lucescu gibi Beşiktaş'ın geleneksel değerlerine daha yakın duran birisiyle çalışıyor...
Bu çok doğru gözlem. Ben Serdar Bilgili ile yaptığım röportajda şunu öğrendim; Kesinlikle eskiyi inkar etmiyor, bunu tabanına nasıl izah edeceğini düşünüyor. Kulübe emek vermiş 700 futbolcunun olduğu bir forma yapılıyor mesela. Bilgili biliyor ki, tabanında geçmişle bağ kuran ihmal edilmez bir kesim var. Lucescu bir bakıma Beşiktaş tabanında ifadesini bulan anlayışın ihmal edilemeyeceğinin göstergesi oldu....(NK)