Fotini'yle bol kahkahalı, bazen hüzünlü, çoğunlukla onun deneyimlerini hiç kendi deneyimi değilmiş gibi aktardığı bir sohbetten sonra, "Kısa bir röportaja ne dersin" diyorum. "Neden olmasın" diyor.
Boğaziçi Üniversitesi Barış Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi'yle (BUPERC) Türkiye ve Yunanistan Kadınları Barış Girişimi'nin (WINPEACE) ortaklaşa düzenlediği, Türkiye, Yunanistan, Güney ve Kuzey Kıbrıs'tan 30 kadının katıldığı, kadınların kendi örgütleri ve örgütleri arasında barışçıl kültürü yaygınlaştırmak için katıldığı eğitim programının ilk akşamındayız.
Fotini Sianou eğitmenlerden biri. WINPEACE'in köken örgütlerinden biri olan Yunanistan'daki Barış İçin Araştırma ve Eylem Merkezi'nin (KEDE) başkanı. 57 yaşında, eski bir sendikacı. İnsanı derin derin süzen, ama yargılamayan, sizi akılla ve duyguyla dinleyeceğinden hep emin olabileceğiniz bakışları, sohbeti gündelik hayattan beslerken bir anda akla bambaşka, yeni sorular düşürecek sözleri var.
"Neredeyse 10 yıldır, kadınlar, birbirimizi eğitiyoruz" diyor. "Ama bu eğitim farklı. İlk kez bu kadar farklı örgütlerden, bu kadar farklı kadın bir araya geliyor." Aralarında sendikacılar, kadın hakları savunucuları, siyasi parti üyeleri var. Kadına yönelik şiddetten uzlaşmazlıklara yaklaşıma kadar birçok konuda kadınların tartışa tartışa, kendi hayatlarında olanı biteni ortaya dökerek iyi sohbetleri kotardıkları bir süreç bu.
"Bu buluşmanın kendisi, kadınların burada buluşması bile önemli" diyor. "Çünkü birbirimizle, ortak sorunlarımızla ilgiliyiz. Bu çeşitlilikteki bir katılım WINPEACE için de önemli bir tecrübe. Öğreniyoruz."
"Örgütler barışçıl kültürden fazlasıyla yoksun"
Sonra eğitimin ona göre en önemli amaçlarından birini dile getiriyor. "Kadınların kendi örgütlerinde barışçıl kültürü oluşturmak." "Bu kadar önemli bir ihtiyaç mı bu?" diyorum.
"Bence çok önemli" diyor. "Her türlü örgüt barışçıl kültürden, uzlaşmazlıkları çatışmacı olmayan yollarla çözmekten fazlasıyla yoksun. Bu örgüt içi uzlaşmazlıklarda da böyle; örgütlerarası işbirliklerinde de.
"Uzlaşmazlıklar hep olacak. Hayat boyu. Ama asıl iş bunları nasıl çözeceğimizdir. Bunun için barışçıl kültüre ihtiyacımız var."
"Peki neden sadece kadınlarla yapılıyor bu eğitim?" Kışkırtıcı bir soru olduğunu ben de biliyorum, o da. "Aslında erkekler de gelsin mi diye düşündük" diyor. "Ama erkeklerle kadınlar böylesi bir eğitimde bir araya geldiğinde toplumsal cinsiyete dayanan bir rekabet oluşuyor." Nasıl?
"Her şeyden önce kadınlar kendilerini güvende hissetmiyor. Karar verici noktalardan işgücüne, eşit ücretten kadına yönelik şiddete, çok yerde ayrımcılığa uğruyorlar. Biliyorsun." Bizim bianet'teki rotasyon uygulamasını, bu nedenle karşısında "Kadın Hakları Editörü" olarak bir erkeğin olduğunu biraz önce anlatmıştım. "İyi yapıyorsunuz" demişti. "Bu tür çabalara ihtiyaç var. Vazgeçmeyin."
"Kadınlar bir aradayken kalplerini çok daha rahat açıyor"
Devam ediyor. "Erkeklerin olduğu toplantılarda kadınlar kendini bu kadar açmıyor. Erkekler olmadığında kalplerini çok daha fazla açıyor. Aksi halde, kadınlar konuşmamaya eğilimli oluyor. Kadınlar yargılıyor, erkekler yargılıyor.
"Oysa bu tür buluşmalar yaraların olduğu, yaraların paylaşıldığı durumlar. Özellikle genç kadınlar için geçerli bu."
Sonra ilginç bir örnek veriyor. "Bak" diyor, "genellemek istemem ama ben hep böyle tanık oldum buna. Kadınlar yaralarını paylaşırken ağlıyor, erkekler ağlamıyor."
Sonra ekliyor. "Ama yine de bunu, erkeklerle kadınların birlikte katıldığı çalışmaları deneyebiliriz. İki taraf da öğrenebilir." Neyi?
"İçimizde olanı açmıyoruz"
Fotini'nin sık sık tekrarladığı bir şey var. "Siyasi çalışmada da, sosyal çalışmada da kendi içimizde olanı, gerçekten ne hissettiğimizi açmıyoruz, konuşmuyoruz" diyor.
"Bak, kadınlar bir arada olduğunda bunu yapabiliyor. Rahat oluyor. Değerlerini, deneyimlerini, yaşadıkları olarak paylaşabiliyor. En önemlisi, bu yapılırken değişime daha açık olmalı. Eğer bu olmazsa, yaptığımız, rolleri oynamaktan başka bir şey olmuyor."
Gazeteciler ne yapabilir?
Bu arada, akşam boyunca sohbetimizin dönüp dolaşıp uğradığı konulardan biri hep "barış gazeteciliği" oldu. "Peki, gazetecilerden barış çalışmaları için ne yapmalarını bekliyorsun" diye soruyorum.
"Gazeteciliğin özel olarak bir şey yapmasından bahsetmeyeceğim" diyor. "Hepimizin, her iştekinin yapacağı şeyler var." Bu sözü bir yerden hatırlıyorum. Klarnet ustası müzisyen Giora Feidman da benzerini söylemişti bir söyleşimizde.
"Ama" diye devam ediyor "gazeteciler büyük katkıda bulunabilir. Zorluklarınızı biliyorum. Koşullarınız karşısında teslim olan çok insan var, biliyorum, tanıyorum. Ama Gandi'yi anımsa. Az şey bile çok şey demektir."
Sonra üç temel yaklaşımdan söz ediyor.
"Her şeyden önce, 'bir barış kültürümüz olabilir' düşüncesini benimsemek gerek. Önemli olan uzlaşmazlıklardan yaratacağımız çıktıyı güzelleştirmektir.
"Şiddetten, rekabetten başka yol yok, diyen bir kültürümüz var. Bundan kurtulmak gerek.
"Bak, bir de bu gezegende iyi şeyler de oluyor. Bunu göstermek gerek. İşin esası barışı, hayatı beslemektir." (TK)