Son tartışmalarda ortaya çıktığı kadarıyla AB karamsarlarının üç temel tezi var:
* İlki AB'nin Türkiye'yi tam üye olarak kabul etmeye niyeti olmadığı, bizi oyaladığı yönünde.
* İkincisi, AB'nin bizden istediklerinin ulusal egemenliğimizi erozyona uğratacağına ilişkin.
* Üçüncüsü ise, bizden müzakere sürecinin başlatılması için istenenlerin ülke bütünlüğünü ve Kıbrıs'taki çıkarlarımızı tehlikeye düşüreceği iddiası.
Bir de bunlara ek olarak ifadesini Orgeneral Kılınç'ın sözlerinde bulan "alternatif bulunabileceği" düşüncesi var.
Önemli Olan, Onların Değil, Bizim İstememiz
AB'nin, daha doğrusu AB ülkelerinin niyetlerinden başlayacak olursak; bu tespit temelde doğru. Pek çok AB ülkesinin ve geniş halk kesimlerinin bizi aralarında görmekten pek hoşlanmadıkları gerçek. Ancak bu doğru tespitin sonucu yanlış.Önemli olan onların değil, bizim istememiz.Daha önce bizim Avrupa Konseyi'ne, NATO'ya üye olmamızı da istememişlerdi ama olduk. Bir kere olduktan sonra da bu örgütlerin ayrılmaz parçası haline geldik. Eğer Cumhuriyetin ilk yıllarında Batı bizi zaten istemez diye Batılılaşmayı durdurmuş olsaydık, bugün herhalde çok farklı bir konumda olurduk. Pireye kızıp yorgan yakarsak yılların emeğini heba etmiş oluruz.
AB'ye Girsek de Girmesek de Fedakarlık
Daha önce İlter Türkmen'in Hürriyet'teki köşesinde yazdığı gibi Türkiye AB'ye girse de girmese de egemenliğinden fedakarlık etmek zorunda. İmzalanan her uluslararası kağıt, girilen her uluslararası örgüt, egemenlik fedakarlığını da beraberinde getirir. Artık dünyada hiçbir ülke aklına estiği gibi davranabilme imkanına sahip değil. Silahsızlanma antlaşmalarıyla, IMF Stand-by'larıyla egemenlik her geçen gün devredilmekte. Kaldı ki, AB çerçevesinde söz konusu olan egemenlik devri değil, egemenlik paylaşımı. Üstelik egemenlik kavramı bile tedavüle girdiği 1648'den bu yana ciddi değişime uğramış.
Sevr Safsatası
AB'nin Sevr'i hortlatma çabası içinde olduğu ise safsatadan ibaret. AB'nin Türkiye'den ne istediği , Katılım Ortaklığı Belgesi'nde mevcut. Kısa ve orta vadeli öncelikler orada belirtilmiş. Bunların hiç biri Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehlikeye düşürecek nitelikte şeyler değil. Türkiye bu koşulları AB üyesi olsa da olmasa da yerine getirmek zorunda. Bu koşulların çoğu AB bünyesinde yaratılmamış, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi'nden adapte edilmiş. Türkiye, mahkemeleri barış zamanında idam cezası verebilen tek Avrupa Konseyi üyesi olma "onurunu" daha fazla taşıyamaz.
Benzer şekilde Kıbrıs ve Ege'de çözüm, AB'ye girsek de girmesek de gerekli. Çözümsüzlük, 1975'den bu yana pek çok ülkeyle olan ilişkilerimizi etkiledi. ABD Türkiye'ye ambargo uyguladı, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne (GKRY) silah satışı yüzünden RF ile mini krizler yaşandı. Kıbrıs sorunu yıllardır diplomasinin bütün enerjisini tüketti, başka konularda Türkiye'nin ağırlığını koymasını engelledi. AGİT'in Ortadoğu'ya taşınmasından tutun da, Akdeniz'e ilişkin konferans düzenlenmesine kadar bölgeyi ilgilendiren her alanda Ankara, Kıbrıs faktörünü göz önünde bulundurmak zorunda kaldı.
ABD ile Başbaşa Kalma Tehlikesi
Doğal olarak Türkiye'nin AB dışında kalma, daha doğrusu bırakılma olasılığını dikkate alması şarttır. Türkiye güvenliğini, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz kesinlik kazanmamış bir projeye bağlayamaz. AB'nin kendi güvenliğine sahip çıkması ve NATO'nun AGİT'leşmesi halinde, ABD ile baş başa kalmak Türkiye'nin güvenliği açısından arzu edilir bir gelişme olamaz. Türkiye son iki yüzyıldır güvenliğini bir büyük devleti diğerine karşı kullanarak sağlamıştır. Kayıtsız şartsız birine bağlı olmak, her devletin manevra alanını sınırlar, bağımlılık ilişkisini güçlendirir. Bu yüzden Rusya ve hatta Çin ile ilişkileri geliştirmek gerekir.
AB'ye Vermekten Çekindiklerimizin Fazlasını...
Ancak bu stratejik gereklilik, AB alternatifi olarak yorumlanamaz. Sadece AB dışında bırakılmamız olasılığına karşı şimdiden tedbir almamız, küçük milliyetçi fanteziler uğruna Rusya ve Çin ile ilişkilerimizi feda etmememiz anlamına gelir. Ayrıca unutulmaması gereken bir başka nokta da, biz istedik diye kimsenin kollarını bize açmayacağıdır. Güvenlik işbirliği, fedakarlık gerektirir. Özellikle güvenliğinizi garanti edenler, sizden bir takım tavizler bekler. AB'ye vermekten çekindiğimiz "tavizlerin" çok daha fazlasını yeni ortaklarımıza vermek zorunda kalabiliriz...(NU)
---------
*Dr. Mensur Akgün, İstanbul Kültür Üniversitesi Öğretim Üyesi'dir