Önceki iki gün boyunca radikalliğini yapan Kağıtçılık okulunun zaferini anlatan gazete, başyazarının bu makalesiyle aslına dönmüş görülüyor.
Neresinden başlamalı? Zor iş.
Ama herhalde önce şu garabeti görmeli: Bir gazete başyazarının yazdığı makaledeki önemli bir bilginin yalanlandığı yerin, bir önceki gün tarihli aynı gazete olması.
İşletme karsız ve verimsiz olduğu için özelleştirmede alıcı bulamıyor. Alıcı çıkmayınca da Özelleştirme İdaresi Başkanlığı fabrikanın kapatılmasına karar veriyor. diyen Berkana karşı, 28 Ocak tarihli gazetede sayfa 4de Bundan sonra ne olacak? altbaşlıklı (Radikal) imzalı haberde şunlar söyleniyor: Tesisi satışa çıkarmak anlamsız. Çünkü arazi olarak çok değerli. Özelleştirmeden tesisi alanın bir süre sonra kapatıp arazisini başka bir amaç için kullanması büyük olasılık . İhalede mülkiyetin kullanımını kısıtlayıcı düzenlemeler ise satışı olanaksız kılacak.
İnsanın kafasının karışmaması imkansız.. SEKA, Berkanın açık imasındaki gibi para etmediği için mi satılamıyor, yoksa paha biçilemediği için mi?
Kendi gazetesini de okuduğu muhakkak olan İsmet Berkan, yazısını hazırlarken bununla yetinmeyip, kendisini aydınlatan! birilerine başvurmuş, bir radikalin duyarlılığı ve sorumluluğuyla sormuş galiba: Peki neden satmıyorsunuz, kapatacağınıza bari satsanız?
Aah ah İsmet Bey diye hayıflanmıştır aydınlatıcılar, Satmaz mıyız.. Fakat karsız ve verimsiz.. Para etmiyor. Bunun yerine, Berkana Paha biçilemiyor. SEKA bir anıt. Hem de üreten cinsinden. İçindeki devasa makineleri koruyan çatıların çelik putrellerinin üzerinde tek bir kaynak bile yok. Kaynak yerleri zamanla zayıflar diye yerine binlerce devasa çelik punto çakılmış. Bu teknoloji daha bugün dahi aşılamamış. SEKA yüzyıl yaşasın diye yapılmış diyecek halleri yok ya.
İsmet Berkan bunları bilmiyor
* SEKAnın on yıllardır özelleştirme sürecinde dizlerinin üzerine çökertilebilmesi için, işçisinin durmadan modernize ettiği makinelerinin, yok pahasına özel sektörün işletmelerine teker teker satıldığını bilmiyor. Bu devin bir nevi satışının ancak böyle parça parça, yıllardır, sinsice yapılmakta olduğunu bilmiyor
* Kağıtçılık okulunun öğrencilerinin çalınan makinelerinin peşinden Adanaya, Kayseriye, Azerbaycana gittiklerini, bu makineleri çalıştıracak bilgi ve tecrübenin onlardan başka kimsede olmadığını da keza bilmiyor.
* Kağıt üretiminde en pahalı girdinin emek değil, enerji olduğunu, bu maliyeti en ucuza çeken ve 3,5 trilyon lira bedeli yeni ödenmiş doğalgaz dönüşümlü kazanlarının yok pahasına Balıkesirde Albayraklara verildiğini, üstelik işletilmeyip, Albayrakların sadece lojmanlar arazisinin rantından büyük.kazanç sağladıklarını da bilmiyor.
* SEKAnın tonunu 350 dolara mal ettiği Selüloz üretim tesisinin dışarıdan 300 dolara ithal edilebiliyor denilerek kapatıldığını, ama ne hikmetse o günden beri yıllarca bu girdinin SEKAya 700 - 800 dolardan ithal edildiğini, bazen bunun 1200 dolara çıkabildiğini de bilmiyor. SEKAnın nasıl karsız ve verimsiz hale getirilmeye çalışıldığını bilmiyor.
Bir kere bu işletmeler, yerli ve yabancı tüketicinin tercih ettiği kalitede kağıt üretemiyormuş. Böyle diyor, ihtimal birilerince aydınlatılmış İsmet Berkan.
Ama bilmiyor ki, kendi ürettiği girdisine ithalat bağımlısı hale getirilmiş SEKAya, üstüne üstlük bir de, Türkiye ye alınan selülozun en düşük kaliteli kısmı verilmekte, kaliteli selüloz, özel sektör işletmelerine gitmektedir. SEKAnın kağıdı bugün onun için tozludur. Kalitesizlik hikayesi de budur.
* SEKAnın ve Türkiyenin selüloz ithalatına bağımlı hale getirilmesinin, yeni dünya düzeninin iktisadi planının bir parçası olduğunu, bütün bir ekonominin çürüme ve çökertilmesi için, bir dizi süreci tetikleyen çok akıllı bir adım olduğunu ve bu adımın temelinde yatan yalanı bilmiyor.
* Dizlerinin üzerine çökmemiş bir SEKAnın kamu ve özel sektörün bütün ihalelerini kazandığını, Tekelin, Çaykurun, Şeker Fabrikalarının Etinin, Ülkerin daha nicelerinin bütün işini SEKAnın yaptığını, bu kalite ve gücün karşısında Sabancının Olmuksasının vesairenin nasıl nal topladığını, buna bir çare! bulunması gerektiğini, yeni dünya düzeni iktisadının ihtiyaçları ile yerli ihtiyaçlarımızın böyle örtüştüğünü, on yıllık sürecin SEKA ve ülke yararına böyle çalıştırıldığını bilmiyor.
* SEKAnın ayağa kalkması için gereken - kendisinin de söylediği - 20 milyon dolar yatırım maliyetinin, SEKAsız bir Türkiyenin bir yıllık kağıt ithalatına ödediği 2,5 milyar doların yüzyirmibeşte biri olduğunu da bilmiyor.
İnsan mühendisleri
Öte yandan, SEKA fabrikasının açık kalmaya devam etmesinin ve zararına da olsa üretim yapmasının bedelini bu kez toplumun tamamının ödemesi gerekecek. Radikal başyazarımız, taşıdığı sıfatın gerektirdiği toplumsal duyarlılık ve sorumlulukla, toplumumuzun karşı karşıya olduğu bir tehlikeyi daha bize duyuruyor işte. Toplumu aydınlatmak, uyarmak, bilgilendirmek onun görevi.
Herhalde bu saatten sonra devletin hala kağıt üretmeye devam etmesi gerektiğini, zararına da olsa, toplumun üstüne maliyet yüklemeye devam ederek de olsa bu işlerin eskisi gibi devam etmesini savunmak imkansız.
Bu saygın kanaat önderinin sağduyulu saptaması karşısında kim ne diyebilir? Ama saati sorabiliriz belki. Hangi saatten sonra, hangi işler?
Fotoğrafta Adnan Başkan ile işçi Necati, korumaya aldıkları fabrikalarında İsmet Berkan tarafından aydınlatılırken görülüyorlar. Necati okuyor Başını kaldırıyor ve şöyle diyor: Biz bu insan mühendislerinden korkuyoruz.
1977de kağıtçılık okuluna girmiş. 1980de işbaşı yapmış. Eşiyle ve küçük oğluyla şimdi fabrikasında. Büyük oğlu üniversitede. Bu faslı uzatmaya gerek yok. Benzer işçi manzaraları 28 Ocak tarihli Radikalde ayrıntılı olarak var.
Adnan Başkan noktayı koyuyor, ne kadar korktuklarını şöyle açıklıyor:Bizim için tek çözüm var. SEKA yaşayacak, SEKA üretecek. Buradan artık makine çıkmayacak. Gereken yatırım yapılacak, ihya edilecek.
Buradan işçi çıkmayacak, aksine, işçisizlikten çalıştıramadığımız makinelerimiz için buraya işçi alınacak, istihdam yapılacak. Bu sadece bizim çözümümüz değil. Bu Türkiyenin çözümü. Bundan başka hiçbir çözümü kabul etmiyoruz, kabul etmeyeceğiz. (HA/EK)