Haberin İngilizcesi için tıklayın
Anayasa Mahkemesi (AYM) Genel Kurulu, “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladıkları için “terör örgütü propagandası yapmak” gerekçesiyle cezalandırılan 10 akademisyenin bireysel başvurusu hakkında "hak ihlali" kararı verdi.
TIKLAYIN - AYM, Barış Akademisyenleri İçin "Hak İhlali" Kararı Verdi
TIKLAYIN - Avukatlar AYM Kararını Yorumladı: Bütün Haklar İade Edilmeli
Barış Akademisyenleri Prof. Dr. Funda Başaran, Prof. Dr. Nejla Kurul, Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör, Öğretim görevlisi Can Candan, Doç. Dr. İsmet Akça, Doç. Dr. Ömer Turan, Prof. Dr. Nesrin Sungur-Çakmak, Prof. Dr. Ayşe Erzan, Doç. Dr. Sevilay Çelenk, Prof. Dr. Gençay Gürsoy ve Prof. Dr. Ahmet Çakmak, araştırma görevlileri Elif Çongür, Celil Kaya, Ozan Uğur, Yard. Doç. Dr. Ceren Ergenç ve Prof. Dr. Betül Yarar Anayasa Mahkemesi'nin kararını bianet'e değerlendirdi.
Prof. Dr. Funda Başaran: Bu daha başlangıç
Elbette Haksız, hukuksuz, tamamen keyfi bir biçimde, sadece barış istediğimiz için elimizden alınanları, kaybettiğimiz arkadaşlarımızı, harcanan yılları geri getiremez bu karar. Ama üniversitelerimizden atılırken sözünü verdiğimiz, yeni bir akademiyi inşa etme sözümüzü bir gün tutabileceğimize dair inancımızı güçlendirdi bu karar.
Biz biliyorduk zaten, barış istemek suç değildir, barış istemek bir sorumluluktur. Bu kararla barış istediğimiz için açılan davalar, bu davaların sonucunda verilen cezaların bizlerin en doğal hakkı olan ifade özgürlüğünü ihlal ettiği onaylandı.
Ama bu daha başlangıç. İşlerimizi geri alana, bu sürecin gerçek suçluları cezalandırılana, tüm haklarımız iade edilene kadar mücadele sürecek. Ne barış talebimizden, ne adalet talebimizden, ne de üniversitelerimizden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
(Ankara Üniversitesi, İletişim Fakültesi'nden KHK ile ihraç edildi, imzacı)
Prof. Dr. Nejla Kurul: Bu kararın hayattaki karşılığı sağlanmalıdır
Anayasa Mahkemesinin kararı, üç yıldır bu ülkenin barıştan yana akademisyenlerine ve kamu çalışanlarına yapılmakta olan haksızlığın, onların karşı karşıya kaldıkları zulüm gerçeğinin yüksek mahkeme tarafından kabulünün bir göstergesidir.
Akademisyenler ve barış talep eden kamu çalışanları üç yıldır bir bedel ödüyoruz.
Yüzlerce akademisyen KHK ek listelerine konularak işlerinden atıldılar, ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyorlar, çalışma hakları ellerinden alındığı gibi eğitim hakkı, seyahat özgürlükleri, özel sektörde çalışma hakları ihlal edildi. Mehmet Fatih Tıraş baskılar karşısında hayatına son verdi. Tuna Altınel hala cezaevinde.
Görüyoruz ki Anayasa Mahkemesine göre terör örgütleriyle ‘iltisak ve irtibat’ gibi kavramlar, uygulamada keyfi uygulamalara yol açabilecek kavramlar.
Bu kararın önümüzdeki süreçte tüm sonuçlarıyla beraber hayattaki karşılığı sağlanmalıdır: Hakkımızda açılan davalar düşmeli, Tuna Altınel derhal serbest bırakılmalı, yurt dışından ülkesine dönemeyen akademisyenlerin dönüşü sağlanmalı, yurt dışı yasakları kaldırılmalı, yani seyahat özgürlüğü sağlanmalı ve nihayetinde amasız fakatsız atıldıkları üniversitelerine dönmeleri sağlanmalı ve bu zaman zarfında karşı karşıya kaldıkları maddi zararları tazmin edilmelidir.
Anayasa Mahkemesinin bu kararı, sosyal ve demokratik bir Türkiye tahayyülünü yeniden anımsatıyor. Yaşanabilir bir Türkiye, ilk olarak yerleşimcilerin kendilerini birbirine karşı ahlaki sorumluluk sahibi olarak gördükleri ve birbirine güvendikleri kısaca birbirinden korkmadıkları demokratik bir toplum hayaline karşılık gelir.
İkinci olarak herkes için eşitlik, adalet ve özgürlüğün politik olarak kurulduğu bir toplumdur. Eşitlik, özgürlük ve barış talep etmek ve eylemek, küçük bir azınlık dışında herkesin savunabileceği etik ve politik bir sorumluluktur.
(Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi'nden ihraç, imzacı)
Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör: Akademisyen olmanın sorumluluğuydu
Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriyi imzaladığımız günden itibaren, barış istediğimizi, bunu sadece bireysel iradelerimizle ve akademisyen olmanın sorumluluğu ile yaptığımızı söyledik. Bunun düşüncelerimi ifade etme çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdik. Ne ile karşılaştığımız herkesin malumu.
Rektörlük insiyatifi ile işten atılmalar, sonra bir kez daha KHK'larla üniversiteden ihraç edilmeler, yurt dışında yaşanan zorunlu sürgün yılları, Ağır Ceza Mahkemeleri'nde yargılanmalar, cezaevinde geçirilen günler, aylar...
Bu süreç siyasi iktidarın yönlendirmesi ile şekillendi. Ama, Anayasa Mahkemesi'nin bugün aldığı karar tersine evrilmeye başladı. Ceza davalarının düşmesini, hukuksuz bir şekilde üniversitelerden uzaklaştırılanların görevlerine iadesini, yurt dışındaki arkadaşlarımızın dönmesini bekliyoruz.
Tabii ki, hukuka ve insan haklarına aykırı biçimde cezaevinde bulunan tüm düşünce suçlularının, yazarların, gazetecilerin, sivil toplum ve siyasi parti temsilcilerinin de özgürlüğüne kavuşmasını umut ve talep ediyoruz.
(Mersin Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü'nde ihraç, imzacı)
Öğretim görevlisi Can Candan: Olması gereken oldu
Olması gereken oldu. İfade özgürlüğü kapsamında bir açıklama yaptığımızı en başından beri dile getiriyorduk. İstediğimizi ifade etmekte elbette serbestiz ve anayasa tarafından bu hakkımız korunuyor.
Üç yıldır boşa harcanan zaman ve emek var ortada. Yargılanıyor olmak bile ifade özgürlüğünün ihlaliydi ve bütün bunların sorumluları hesap vermek zorunda diye düşünüyorum.”
(35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanıyor, Boğaziçi Üniversitesi'nden öğretim görevlisi)
Doç. Dr. İsmet Akça: Günün sonunda biz haklı çıktık
Bizim en baştan beri söylediğimiz şey buydu. AYM hem bizlere açılan ceza davalarını hem de verilen hapis cezalarını hükümsüz kılınmış oldu. AYM’nin bu kararı sekize sekiz alması şu ana kadar verilen hükümlerin nasıl hukuka uygun olmadığını gösteriyor.
Aynı zamanda bizlerin KHK’larla atılması da hükümsüzdür. İki cephede de gerekenlerin yerine getirilmesi gereklidir. Verilen hükümler en baştan beri yanlıştı. Günün sonunda biz haklı çıktık. Şimdi hızlıca gerekenin yapılması gerekiyor.
(33. ACM'de yargılandı, 2 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde öğretim üyesi, imzacı)
Doç. Dr. Ömer Turan: Sağlam durduk
İmza attığımız bildirinin çatışmaların yaşandığı kentlerde yaşayanlar sembolik bir değeri vardır belki; ama barışın sesini yükseltmeye gücümüz yetmedi. Sürecin bedeli çok eşitsiz dağıldı; KHK'lı dostlarımızla dayanışmayı da beceremedik. Ama sanırım hukuk mücadelesi kısmında sağlam durduk.
Çağlayan ve diğer kentlerdeki adliyelerde yaptığımız mesailerde bir nebze olsun sağlam durabildiysek, bunda bianet'in inadı, takibi, bu mücadeleyi sahiplenişi çok önemli paya sahiptir...
Birbirimizin savunmalarını okudukça, haklılığımızdan güç almanın önemini daha iyi gördük. İmzacılara tek tek açılmış davalarla mücadele ederken bianet’te her gün genişleyen savunma arşivi hepimize güç verdi. Tüm ekibe teşekkürler... En çok da Tansu Pişkin'e teşekkürler...
(30. ACM’de yargılanıyor, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi, imzacı)
Prof. Dr. Nesrin Sungur-Çakmak: Biraz buruk ama çok seviniyorum
Bu süreçte altüst olan hayatları düşününce sevincim biraz buruk kalsa da çok seviniyorum. Dilerim daha da güzel haberler alırız.
(32. ACM’de 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi, imzacı)
Prof. Dr. Ayşe Erzan: Hiç geciktirmeden tüm davalar düşmeli
Hiç geciktirmeden tüm ‘Barış akademisyenleri’ davaları düşmeli, KHK ile atılmış tüm imzacılar işlerine iade edilmelidirler.
(32. ACM’de 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediği için hapis cezası ertelenmedi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fizik Bölümü'nden emekli öğretim üyesi, imzacı)
Doç. Dr. Sevilay Çelenk: Dayanışmayla mücadele sürdü
AYM kararını bekliyorduk. Sürpriz olmadı. Çünkü Allahın lütfu olarak değerlendirilen süreçlerde fırsatçılıkla tasfiye ettikleri yüzlerce barış akademisyeni bu hukuksuzluğu hiç bir şekilde kabul etmedi. Mağduriyet dilini seçmedi.
Dayanışmayla, hak hukuk ve adalet talebinden hiç vazgeçmeksizin mücadeleyi sürdürdü. Akademisyenliği yazarak, çizerek konuşarak sürdürdü. Sokakları, parkları kafeleri dersliğe dönüştürdü. OHAL süreçlerinde korku duvarını yıkan ilk sesler bizlerden, Eğitim Sen'li onurlu öğretmenlerden ve ihraç edilmiş soldan yükseldi.
Sözlerini tüketip itibarsızlaştırdıkları noktada bu hukuksuzluğun sürdürülemez olduğu gerçeği ile yüzleştiler. Bu karar böyle değerlendirilmeli. Bütün haklarımızı geri alacağımız günün gecikmemesini bekliyoruz.
(Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden ihraç edildi, 28. ACM'de yargılanıyor, imzacı)
Araştırma görevlisi Elif Çongur: Mehmet Fatih Traş’ı geri getirmeyecek
Yol uzun. Anayasa Mahkemesi kararından sonra hukuk mücadelemiz devam edecek ve elbet geri döneceğiz. Ama barış bildirisini imzaladığı için yaşadıklarından sonra canına kıyan meslektaşımız Mehmet Fatih Traş’ı geri getiremeyecek hiçbir şey. Bize onun adını taşıyan dersliklerde ders vermek kalacak.
(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden ihraç, imzacı)
Araştırma görevlisi A. Celil Kaya: Barış istemenin suç olmadığını biliyorduk
Bizim imzaladığımız bildiri, karanlık bir çatışma sürecinde sivillerin korunmasını ve barışın tesis edilmesini talep ediyordu. Söylediğimiz sözün, barış istemenin suç olmadığını biliyorduk.
Anayasa Mahkemesi kararı lehimize çıkmasaydı da biz bunun suç olmadığını savunmaya devam edecektik. Ancak bu durum AYM'nin kararını önemsizleştirmez tabii ki. Ülkemizin demokratik geleceği ve toplumsal barışın mümkün hale gelmesi için bu küçük parıldamayı büyütmek gerekiyor. Biz, Barış Akademisyenleri olarak bu mücadelenin bir parçası olmaya devam edeceğiz.
(Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç, imzacı )
Yrd. Doç. Dr. Ceren Ergenç: Barış talebinden vazgeçmedik
Barış talebimizi dile getirirken bunu akademinin sorumluluğu içinde gördük, sonrasına en temel insan haklarımız ihlal edilirken ne barış talebimizden vazgeçtik ne de bunun ifade özgürlüğü olduğunu hatırlatmaktan.
AYM 'nin kararı öncelikle ihraç olanlar başta olmak üzere çeşitli şekillerde mağdur edilmiş tüm meslektaşlarımızın haklarının ve haklılıklarının iade edileceği günler yakın elbet.
(ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi, imzacı)
Araştırma görevlisi Ozan Değer: Son derece önemli bir karar
İstikrarsız ve çekişmeli siyasal gelişmelerin gölgelememesi gereken son derece önemli bir karar. Yürütmenin tahakkümü altındaki hukukun bu tip davalara yönelik ihlal tespiti yapamayacağı yönündeki karamsar bakış açısını dönüştürmeye de aday üstelik.
Evrensel insan hakları standartlarının hiçe sayıldığı, barış hakkının barış suçu kılınarak ifade hürriyetinin ve akademik özgürlüğün ayaklar altına alındığı karanlık bir sürecin sonunda, mücadelelerin kaynaklık ettiği umutvar bir ışık olarak değerlendiriyorum.
(Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç edildi, imzacı)
Prof. Dr. Betül Yarar: Hep aynı yerdeyiz, herkesi oraya çağırıyoruz
Biz çok insani bir refleksle barış bildirisine attığımız imza nedeniyle ağır bir hukuksuzluğa maruz kalmış akademisyenler olarak, Anayasa Mahkemesinin 8'e 8 aldığı bu kararı, ağır baskı koşullarından demokratikleşmeye doğru atılmış çok önemli bir adım olarak görüyoruz.
Bu önemli gelişme ülke demokrasisi adına ve akademik özgürlükler adına sahip çıkılması ve devamının getirilmesi yönünde irade gösterilmesi gereken temel bir adım.
Akademinin kaybettiği değerleri yeniden kazanması, hukuki hakların tümünün kazanılması için, başta tarumar edilmiş üniversitelerin olmak üzere, tüm üniversitelerin rektörlerinin ve diğer sorumluların bu dönüşüm sürecine gerekli desteği vermesini bekliyoruz.
Süreçten doğrudan sorumlu rektörlerin yönlendirmesiyle yapılan uygulamaların hukuksuzluğu bir kez daha tescillendi. Umarız en azındam şu aşamada biraz onurlu davranıp istifalarını verirler. Biz barış içinde, onurlu bir yaşam ve özgür düşünce için hep aynı yerdeyiz, şimdi herkesi oraya çağırıyoruz...
(Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden İhraç)
Prof. Dr. Gencay Gürsoy: Akademisyen yargılamanalarına toplumsal tepki de gelmeye başladı
AYM'nin 8'e 8 oy oranıyla aldığı karar, barış talep eden 2000'i aşkın akademisyenin 3 yıldan beri sürüp giden mağduriyetlerini gidermekte kuşkusuz yetersiz ama hiç olmazsa bu ülkede yargı sisteminin adaleti tesis bakımından büsbütün umutsuz bir aşamaya henüz varmadığını göstermesi bakımından bir teselli tutamağıdır.
Bu kararın 8'e 8 oranında ve ancak başkanın oyu sayesinde
bu sonuca ulaşabilmesi ise, AKP iktidarının bilerek, isteyerek yarattığı derin toplumsal kutuplaşmanın en yüksek yargı organına kadar sirayet ettiğinin hazin bir göstergesidir.
2000'i aşan akademisyeni hedef alan bu davalar silsilesinin Nazi Almanyası ve Stalin dönemi Sovyetler Birliği dışında pek yaşanmış bir örneği yoktur.
Ne yazık ki, bizim tarihimizdeki benzerleri gibi bu uygulamayı planlayanlar ve gerçekleştirenler de, bir bakıma hedeflerine ulaşmış ve Türkiye üniversitelerinde adaletsizliklere karşı sesini yükselten barış yanlısı, demokrat kadroların yoğun şekilde tasfiyesini, sıkıyönetim dönemlerinde bile tam başarılamayan, üniversitelerin iktidar yandaşlarıyla doldurulması sürecini bir oranda başarıya ulaştırmıştır.
Ama öte yandan bütün baskılara, tehditlere ve yıldırma çabalarına karşın, barış akademisyenleri, hak, hukuk, adalet taleplerini
dile getiren direnişlerini inatla sürdürmektedir. İktidarın hazırladığı Akademiyi susturma ve dönüştürme süreci henüz tamamlanmamıştır.
Üç yıldır sürdürülen haksız, hukuksuz, adaletsiz uygulamalar artık geniş kitleler tarafından da
algılanmaya ve toplumsal demokratik tepkiler yaygınlaşmaya başlamıştır. Geleceğe yönelik umutlarımızın kaynağı da buradadır.
(37. ACM'de yargılandı, beyanda bulunamadan 2 yıl 3 ay hapis cezası verildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden emekli, imzacı)
Prof. Dr. Ahmet Çakmak: Yerel mahkeme AYM kararını gözetmeyebilir
Son günlerde bazı davalarda beraat kararı çıktı. Anayasa mahkemesinin kararının bunlarla birlikte düşünülmesi gerekir. Böyle baktığımızda yerel mahkemelerin anayasa mahkemesinin kararını gözetmeleri ihtimalinin zayıf olmadığını düşünüyorum.
(İktisatçı, öğretim üyesi, Prof. Dr., İktisat Teorisi Ana Bilim Dalı)