EMRE ALKİN
TBMM kendisinden umulmayanı başardı. AB yasaları olarak adlandırılan "dönüşüm paketini" genel kurulda kabul etti. Bundan böyle idam cezası verilemeyecek, lehçeler ve başka dillerde de eğitim olacak, yine aynı şekilde lehçeler ve dillerde medya oluşturulabilecek ve din, dil ve ırk farkı gözetmeksizin mülk edinmede evrensel yaklaşımlar uygulanacak.
Acaba yukarıda bahsedilen bu siyasi ve sosyal kriterlerin uygulanışında AB ülkelerindeki durum nedir? Çok şükür bu yasaların ve yaklaşımların tereddütsüz bir şekilde uygulandığının altını çizmek isterim. Türk halkının neredeyse tamamına yakınının benimsediği ve insanca yaşamak için dört elle sarılmak istediği bu yasalar, üzülerek söylemeliyim ki birçok AB ülkesi vatandaşı için artık tolere edilemeyecek ağırlıklar haline geldi.
Özellikle etnik çatışmalar yaşanan İspanya, İngiltere ve İrlanda gibi ülkelerde barışı getiren bu kriterlerin, geniş sosyal mozaiğe sahip olmayan Hollanda, Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde bazı nedenlerden dolayı alerji yarattığı artık bilinen bir gerçek.
İki Almanya'nın birleşmesinden bu yana özellikle doğu tarafında yaşanan işsizlik ve ağır yaşam koşulları, göçmen istihdama karşı bir düşmanlığın oluşmasına sebep oldu.
Özellikle ölüm oranının düşerken doğum oranının da aynı paralelde eksi rakamlara doğru gitmesi, hem sosyal sigorta hem de emeklilik ile ilgili sorunların ortaya çıkmasına yol açtı.
Sosyal demokrat iktidarların işsizliğin artışı, sağlık ve eğitim ile ilgili beklenen hamleyi yapamamaları ve bu durumun özellikle AB ve Euro bölgesi üyeliğinden sonraya denk gelmesi, aşırı milliyetçi oluşumların üniversite çağındaki genç kafalarda yeşermesine olanak tanıdı.
Özellikle Avusturya'da gençler, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi'lerin Yahudilere soykırım uyguladıklarını ve işgal ettikleri devletlerin halklarına zulüm ettiklerini duymak istemiyor. Çünkü işsiz gençlerin çoğu böyle bir şeyin olmadığını ve bütün bu hikayelerin ABD tarafından uydurulduğunu düşünüyorlar. "Bu kadar da olur mu?" demeyin, eğer karnınız açsa ve gelecek ile ilgili karamsarlığınız doğru düşünme yeteneğinizi köreltmeye başlamışsa, bu tip yanılsamalara düşmek kolay olur.
Hollanda gibi serbestliğin ve sosyal demokrasinin egemen olduğu bir yerde son seçimlerde aşırı milliyetçilerin öne çıkması ise gerçekten Avrupa için büyük sürpriz oldu. Avrupa'nın her açıdan en uç ve uçuk hürriyetlerinin yaşandığı bu ülkede sözü edilen gelişmenin nedenleri ayrı bir tez konusu. Çünkü Hollanda işsizlik ile ilgili sıkıntıları en az yaşayan hatta bu süreçte Euro kriterlerini deldiği için sıkça uyarılan bir ülke idi. Ülkede uyuşturucu ve her türlü cinsel serbestliğin alabildiğine yaşanıyor olması acaba bir süre sonra tepki almaya mı başladı? Bu ülkede de en az Almanya'da olduğu kadar gizliden gizliye hatta futbol maçlarında açıkça ortaya çıkan bir ırkçılık olduğu biliniyor.
Almanya ise herkesin bildiği gibi kendi halkına dokunmaması için belli terör gruplarını ve düşünce akımlarını global anlamda tehdit oluşturuncaya kadar içeride besliyor. Aynen bir laboratuvar ortamında olduğu gibi bu tip zararlı akımların bölünerek ama kontrollü şekilde çoğalmasını sağlıyor. Aşırı milliyetçi dazlaklar, Ortadoğu kökenli terör örgütleri ve dünya ülkelerinin sürgündeki muhalefetleri gibi.
Yukarıda bahsedilenleri sadece Almanya değil, gayet profesyonel olarak Belçika ve Kuzey ülkeleri, amatör ve acemi olarak da İtalya yapıyor. Fransa ise daha sinsi ve ilkeli. İçindeki kültür mozaiğini fazla rahatsız etmeden kısa vadeli çözümlerle her tarafı mutlu ediyor ya da rüzgarın istikametinde davranıyor.
Neredeyse tüm AB ülkelerinde bir aşırı milliyetçilik salgını var. Azınlık her türlü yaşamsal haklar hoşnutsuzluk yaratıyor. Anlaşılan, evrensellik trenine binerken, treni raydan çıkarmak isteyenlerle de mücadele edeceğiz.