“Biz 28 Şubat sürecindeki kadınlar, ilk dayağı kendi mahallemizden yedik. Kendi cemaatimizin içinde bile bizim mücadelemizin hiçbir adı olmadı. Düşünsene, öyle bir ortamda her şeyi göze alarak başörtüsü eylemleri düzenliyorsun, insanları yurt dışına okumaya göndermek için çabalayıp buradaki mücadeleyi bırakmamak adına kendin eğitim hakkından feragat ediyorsun, senin aynı safta mücadele ettiğini düşündüğün insanlarsa seni lise mezunu olduğun için aşağılıyor…”
28 Şubat sürecinin birebir tanığı olan ve o dönemdeki başörtüsü yasağına en ön saflarda direnen bir kadının, o döneme dair hayal kırıklığını anlatan cümleleri bunlar.
O, 20’li yaşlarını başörtüsü yasaklarını protesto etmek için düzenlenen eylemlere katılarak, bu eylemleri düzenleyerek geçirdi; “irticacı” olarak etiketlendi, okulunu bırakmak zorunda kaldı hatta idamla yargılandı.
Daha sonra geçirdiği fikirsel dönüşüm onu başka bir alana çekti. Kendini, dönüşümü sebebiyle maruz kaldığı hakaretler ve aldığı tehditlerle birlikte yeni bir mücadele alanının içerisinde buldu. Bu mücadele, yine o uğrunda birçok bedel ödediği ve yaklaşık 25 yıldır taktığı başörtüsünün mücadelesiydi, fakat bu defa takmak için değil, çıkarmak için verilen bir mücadele…
Başörtüsü kullanmaya nasıl karar verdin, o sürece dair neler söyleyebilirsin?
İmam Hatip okulu evimize çok yakındı, ailem gözümüzün önünde okusun diye oraya yazdırdı beni. Okula gittiğimde başörtülü değildim ve hiç dini bilgim yoktu. O nedenle hocalara birtakım sorular sormaya başlamıştım. Sorduğum sorular karşısında hemen hemen bütün hocalarım agresif bir şekilde, “Bunu nasıl sorarsın, bunu nasıl düşünürsün” şeklinde tepki gösteriyordu.
En son bir hocaya yönlendirdiler beni. Tüm sorularımı cevapladı, kitaplar verdi. Bu süreçle beraber bende Allah’ın, Allah rızasının var olduğu gibi fikirler oturmaya başladı yavaş yavaş. Sonra başımı örtmeye karar verdim ve örttüm.
Ailem muhafazakardı fakat dindar değildi. Babam bir buçuk yıl boyunca konuşmadı benimle başımı örttüğüm için. Annemle babamın ilişkisi çok iyidir ve ben ilk defa başımı örttüğüm o dönemde kavga ettiklerini gördüm.
Beynimin yıkandığını düşünüyorlardı ve birbirlerine “Sen çok yüz verdin” diyerek falan kavga ediyorlardı. Sonrasında zaten 28 Şubat süreci geldi, okullar karışmaya başladı. Evde kavga, dışarıda kaos, o şekilde kapandım.
"28 Şubat bir kadın hareketiydi"
28 Şubat sürecinde başörtünü çıkarmayı reddettiğin için okuyamayan ve yine o süreçte idamla yargılanan kadınlardan biriydin. Bu sürece dair neler söyleyebilirsin?
Hep söylüyorum ve hep söyleyeceğim; 28 Şubat bir kadın hareketiydi, eylemler de, direnişler de kadınlar tarafından yapıldı. Hiç öyle göründüğü gibi erkeklerle birlikte, omuz omuza direnmedik biz. Birçoğu başları belaya girmesin diye kaçacak delik aradılar üstelik.
Ben 28 Şubat döneminde bir başörtüsü aktivistiydim ve bir dernek üyesiydim. Çok fazla eyleme katıldım ve birçok eylem düzenledim o dönemde ve idamla yargılandım. Daha sonra dahil olduğum bu dernekte aktif çalışma yürüttüğüm için yönetici kadroya getirildim.
O dönemde başörtüsünü çıkarmak istemeyen kadınları okumaları için yurt dışına gönderiyorduk. Her biri için çok çabaladım. Kendim ise burada birinin mücadeleye devam etmesi gerektiği düşüncesiyle gitmedim.O süreçte bu davayı çok önemsiyordum, gördüğüm yanlışları düzeltmeye çalışıyordum ama bu yanlışları asla o davaya veya derneğe yüklemiyordum.
Sonraki süreçte yaşadıklarımsa önce içinde bulunduğum kurumu, daha sonra inandığım davayı sorgulamama sebep oldu. Çünkü biz 28 Şubat sürecindeki kadınlar, ilk dayağı kendi mahallemizden yedik.
Bu nasıl oldu?
Dediğim gibi yönetici kadrodaydım ve iyiden iyiye aktif olduğum dönemde merkezde görevlendirildim. Bana orada “Ne mezunusun?” diye soruyorlardı. 28 Şubat’ta okuldan atıldığımı söyleyince de “Yaaa, lise mezunusun yani” diyorlardı. Yani ilk başta kendi insanın seni aşağılıyordu.
Kendi cemaatimizin içinde bile bizim mücadelemizin hiçbir adı olmadı. Okulu bırakmakla da yalnız kaldık, lise mezunu olmamız sürekli kafamıza kakıldı. Düşünsene öyle bir ortamda her şeyi göze alarak başörtüsü eylemleri düzenliyorsun, insanları yurtdışına okumaya göndermek için çabalayıp buradaki mücadeleyi bırakmamak adına kendin bu hakkından feragat ediyorsun ve senin aynı safta mücadele ettiğini düşündüğün insanlar seni bu yüzden aşağılıyor.
Öte yandan, güç bela da olsa mezun olmuş arkadaşlarımız vardı o dönemde. Yine aynı safta olduğumuzu düşündüğümüz işverenler onlara “Sizi zaten bu şekilde kimse işe almaz” diyerek onlara ucuz iş gücü muamelesi yapıyordu. Başörtülü çalışanına layık gördüğü ücret, başörtüsüz bir kadına verdiği ücretin yarısı kadardı.
Bu nedenle diyorum ya, biz ilk dayağı mahallemizden yedik, sonra da başörtüsünü irticai bir nesne olarak görüp başörtülü olduğumuz için bizden nefret eden veya aşağılayan insanlardan…
"İnandığım her şeyi sorguladığım bir döneme girdim"
Fikirsel ve inançsal olarak bir değişim sürecine girdiğinden bahsettin. Bu süreç nasıl gelişti?
Hareketteyken yaşadıklarım, aşağılamalar, mücadelemizin değersizleştirilmesi ve yalnız kalışımız beni hareketi sorgulamaya itti. Önce bulunduğum hareketten ayrıldım ve hareket tarafından “zındık” ilan edildim, ki o zamanlar samimi bir Müslümandım.
Birlikte mücadele ettiğim insanlar benimle selamı sabahı kesti. Benim için o dönem arkadaşlarım “O artık zındık oldu, kafir oldu. Onun ilmi zehirli ilim, onun duası zehirli dua” demişler. Hatta 20 yıllık bir arkadaşım beni arayıp, “Senin kellenin kopması hak” dedi. Bu arada bir sürü ölüm tehdidi geliyordu tabii.
Benimle irtibatını koparanlar, beni ölümle tehdit edenler hadisleri kaynak göstererek yapıyordu bunları. Bu da beni ilk olarak hadisleri sorgulamaya itti. İlk defa hadislere uzaktan, eleştirel bir gözle bakabildim. Nasıl ki bir şeyin çok yakınındayken onu göremezsin de en dışarıdan baktığında neyin ne olduğunu görürsün, onun gibiydi benim o dönem hadislere bakmam.
Daha sonra bir sosyal mecrada benim gibi sorgulayan kişilerin de bulunduğu bir grup kurdum. Orada dini birtakım sorular üzerinden tartışmalar yapıyorduk. Böylelikle inandığım her şeyi sorguladığım bir döneme girdim ve hayatımı bu doğrultuda yeniden şekillendirmeye başladım.
İçinde bulunduğun hareketten ayrılman ve değişen dünya görüşüne çevrenin tepkisi nasıl oldu?
Benim için gerçekten çok zorlu bir süreçti. Ailemin içinde de tepki gördüm. O dönem mesela kardeşim “Ne ölüme ne dirime. Ölürsem bile cenazeme gelmesin, benim böyle bir kafir kardeşim yok” dedi ve hiçbir şekilde ondan sonra benimle muhatap olmadı, çocuklarını benimle görüştürmedi. Hala ben onun çocuklarıyla gizlice görüşürüm.
O dönem devam eden bir evliliğim vardı. Bulunduğu hareketten ayrılmam ve “zındık” ilan edilmem evde de huzursuzluk ve kavgaların başlamasına sebep oldu. Eski eşimle yine ettiğimiz bir kavganın sonrasında sadece çantamı alıp evden ayrıldım. Boşanırken hiçbir şey talep etmediğim gibi, kendi eşyalarımı ve birlikte kazandığımız her şeyi ona bıraktım. Fakat boşandıktan sonra sosyal medya hesaplarımı ele geçirdi ve orada irtibat kurduğum arkadaşlarımı tehdit etti. Bu arkadaşlarımın çoğu sosyal medya üzerinden kurduğum ve sorgulama ve tartışmaları yürüttüğümüz grubun üyesi olan kişilerdi.
Birçoğu bu olayın ardından benimle görüşmedi. Eski eşim önce bu insanları tehdit edip, daha sonra benimle görüşmeyi kestikleri için onları benim eşyalarımla mükâfatlandırmış. Daha acısı onlar da bu bana ait olan eşyaları bölüşmüşler. Bu süreçte onun tehditlerine boyun eğmeyen ve benimle görüşmeyi sürdüren arkadaşlarım da vardı ama bu durum insanlara karşı güvenimi oldukça sarstı.
Beni en çok zorlayansa çocuklarımın velayetini ekonomik sebeplerden dolayı alamıyor olmam. Onlarla yalnızca haftasonu görüşebiliyorum.
"Abartılı duygular, abartılı bir nefrete dönüşüyor"
Peki sana karşı birden bire bu kadar nefret oluşmasının sebebi nedir? Sadece bulunduğun hareketten ayrılman mı?
Biz toplum olarak kahraman yaratmayı seviyoruz. Onlara hayranlık besliyoruz ve bu hayranlığın nefrete dönüşmesi çok kolay. Yani abartılı duygular, çok korkunç duygulara evrilebiliyor.
Ben o dönemde kahraman gibi görülürdüm. Her yerde bulundum, her yerde mücadele verdim. Mesela bir defasında il emniyet müdürü beni yanına çağırmıştı. Emniyete gidip bir polis memuruna “Emniyet müdürü beni çağırmış” dediğimde bana beklemem için bir yer gösterdi. Daha sonra birtakım polisler geldi beklediğim yere. Meğer benimle tanışmak istiyorlarmış. Muhtemelen eylemlerden dolayı ismim gidiyordu ve oradan biliyorlardı, merak etmişlerdi. Daha sonra emniyet müdürünün odasına gittim. Başörtüsü eylemleri konusunda bir toplantı alıyordu emniyet müdürü. Daha doğrusu eylem yapmamamız için uyarılarda bulunuyordu. Odaya girdim, tek bir kadın yoktu. Başörtüsü konusunda konuşuluyor fakat bütün cemaatleri temsilen erkekler gelmiş toplantıya. Öyleydi çünkü kadınlar adına erkekler konuşurdu.
Neyse toplantı bitti çıkacağız. Emniyet müdürü bana “Sen kal” dedi. Sonra “Ben şu bakana, bu bakana söz verdim, burada başörtüsü eylemi olmayacak, bunları organize eden, eylemcilere söz geçirebilen de sensin, sen de rahat duracaksın” dedi.
Tabii çok küçüğüm, 20’li yaşlarımdayım henüz, ne cesaretse “Durmayacağım” dedim. Şimdi olsa doğrudan gözaltın alınırdım mesela. O zaman emniyet müdürüne “Eylem yapacağım” diyorsun. “Duracaktın”, “durmayacaktım” derken oradan çıktım. Daha sonra birkaç kere daha çağırdı beni, tabii bu sıralarda eylemler devam ediyordu.
İşte bunun gibi sebeplerle o dönem, yakın çevrem tarafından bir kahramana dönüştürüldüm. Hareketten ayrılmam ise bana karşı besledikleri o abartılı duyguları birden bire daha abartılı bir nefrete dönüştürdü.
"Başörtülülere karşı acımasız devlet politikası 28 Şubat'ı uzattı da uzattı ve bugün böyle bir iktidar doğurdu"
Bugün kullanmak istemediğin halde başörtünü çıkaramıyor olmanın sebepleri neler peki?
Belli bir yaştan sonra hayatını baştan kurman zor oluyor. 20’li yaşlarımda olsaydım belki her şey daha kolay olurdu. Bunun için hala güçlenmeye ihtiyacım var; ekonomik ve psikolojik olarak güçlenmeliyim.
Üç defa linçe dönüşmesine ramak kalmış psikolojik saldırı yaşadım. Can güvenliğim, çocuklarımın, ailemin can güvenliği tehdit altındaydı. Yeni bir psikolojik saldırıya hazır değilim henüz. Bu, planlarımı ötelemem anlamına gelmiyor tabii ki. Bunu elbette yapacağım ama kendimi daha hazır, daha güçlü hissettiğim bir zamanda yapacağım.
O dönem başörtülü kadınlara karşı yürütülen acımasız devlet politikası 28 Şubat’ı uzattı da uzattı ve bugün böyle bir iktidar doğurdu.
Bunlar hiç yaşanmasaydı sana olacakları söyleyeyim ben; ortaokulda bir hevesle başını örtmüş olan bir kız çocuğu olarak ben, ileride daha başka bir sorgulamaya girecektim ve çok açık söyleyeyim yine başımı açacaktım. Çünkü başımı örttüğümde yaşım çok küçüktü.
Ama böyle bir mücadeleye girmek senin düşünmeni engelliyor çünkü başka bir şeyle uğraşıyorsun o zaman, başka bir mücadele veriyorsun.
Bu durumun, yani kadınların başörtüsü takması veya çıkarmasının normalleşmesi, bu tepkilerin sonlanması için neler yapılabilir sence?
Bu durumun kesinlikle normalleşmesi gerekiyor, buna bütün kadınlar olarak ihtiyacımız var fakat durum çok kötü. Yani muhalif görünen, öyle olduğunu düşündüğün kişiler bile bu durumu normal karşılamak şöyle dursun, “Şimdi moda başörtüsünü açmak” diyorlar, aşağılıyorlar.
Senin o hayatını darmadağın ettiğin, bin bir sancıyı göze alarak aldığın karar için verdikleri tepki bu: “Moda”.
Bu algıyı değiştiremiyoruz, yıllarca kadınların başörtüsünü konuşmuşuz çünkü. Başörtüsü kullanan bir kadının bunu çıkarması kimsenin düşündüğü bir şey değil, kimsenin aklına gelmiyor. Yüzleştiğimiz şey dinden de ziyade erkeklik algısı. Başörtüsünü çıkarman, o sürüden ayrılmaya meyletmen manasına geliyor onlar için.
Eşitlik çok önemli, her alanda eşitlik olmadan hiç kimse hakkını alamıyor. Toplumda bu ast üst ilişkisi olduğu müddetçe bu toplum senin var olmana asla izin vermiyor. Senin sürü olmanı istiyorlar. Yani birisi seni hep güdecek ve bu gütmeyi “korumak, kollamak, seni düşünmek” olarak adlandırıyorlar. Özellikle benim jenerasyonum hala aynı, ne kadar her şeyi aştığını düşünse de bu erkeklik algısını, bu ast üst ilişkisini aşamıyor.
Bu yüzden kendimi feminist olarak tanımlıyorum, önceden de böyle tanımlıyordum, bu asla değişmedi. (BC/ÇT)
BAŞÖRTÜSÜ MÜCADELESİNİN DEĞİŞEN YOLCULUĞU Büşra Cebeci’den, başlarken: Başörtü Mücadelesinin Değişen Yolculuğu Ayşe Çavdar: 90’lardaki Başörtüsü Söylemi ile Bugünkü Tamamen Zıt |