İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) kültür politikalarının oluşumunda etkin rol oynama mottosuyla yola çıkan raporlarının yedincisi "Birlikte Yaşamak: Kültürel Çoğulculuğu Sanat Yoluyla Geliştirmek" başlığıyla Temmuz 2018'de yayınlandı.
Caz Festivali kapsamındaki Robert Plant konserinde 200 mülteciyi ağırlayan, 2017'de Suriyeli Kadınlar Korosu'nu 24. İstanbul Caz Festivali'nin kapanış konserinde Suriyeli saksafon sanatçısı Basel Rajoub'un Soriana projesiyle sahneye çıkaran Vakıf adına raporu Kanada Trent Üniversitesi'nden Dr. Feyzi Baban ve Wilfrid Laurier Üniversitesi'nden Dr. Kim Rygiel hazırladı.
Dr. Feyzi Baban ve İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece'ye ile kendi deyimleriyle "İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük göç dalgasının yaşandığı günümüzde" kültürel çoğulculuk nasıl gelişir sorusunu sorduk.
Dr. Kim Rygiel, Özlem Ece ve Dr. Feyzi Baban
"Birlikte nasıl yaşayacağız?" sorusu çok önemli
Avrupa ve Türkiye üzerinden yola çıkarak farklılıkları kültür ve sanattan bakma fikri nasıl gelişti?
Baştan şöyle gelişti, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın bunu ele alma gibi bir niyeti varmış. Biz de meslektaşım Dr. Kim Rygiel ile kültürel entegrasyonla ilgili beş yıllık bir çalışma yürütüyorduk Avrupa'da ve Türkiye'de farklılıklarla birlikte yaşamak üzerine.
Hem İKSV'nin amacı hem bizim çalışmamız ortak noktada buluştu.
Toplumlar farklılaşıyor, yani toplumların ulus devletlerin kendi içinde farklılıklar var, etnik, dinsel, kültürel farklılıklar var.
Bir de onun üzerine dışarıdan gelenler var. Burada "Birlikte nasıl yaşayacağız?" sorusu çok önemli bir soru olmaya başlıyor.
Bu soruya cevap vermek için düzenleniyor eğitim, iş, sağlık ama insanların birlikte yaşayabilmesi için bu politikalar yeterli değil. İnsanların bir arada yaşayabilmesi için birbirlerini tanıması, anlaması, birbirleriyle iletişime geçmesi gerekiyor.
O anlama olmadığı zaman, red, önyargı ortaya çıkıyor. Bu raporun da temelini o oluşturuyor.
Özellikle kültür sanat faaliyetleri bu anlama olayına nasıl katkıda bulunabileceğini araştırıyor. Raporu hazırlarken önce bunun tartışmasını yaptık, sonra da Avrupa'dan, Türkiye'den örnekleri inceledik.
Türkiye ve Avrupa'dan ÖrneklerÜber den Tellerand, Berlin, Almanya Raporda "Açık tabak" olarak çevrilen "Über den Tellerand", açık fikirli anlamında kullanılan Almanca bir deyim. Adını bu deyimden alan, kar amacı gütmeyen bu mutfak projesinde, mülteciler ve Almanya doğumlu Berlinliler birlikte yemek pişiriyor, yemeklerini birlikte yiyor. Fotoğraf: Laura Fiorio/ Berlin Kırkayak Kültür, Gaziantep Suriyeliler 2011'de Gaziantep'e gelmeye başladıktan hemen sonra Kırkayak, Suriyeli sanatçıların işlerini sergilemek amacıyla kapılarını açarak bu sanatçıları merkezi sosyal ve kültürel etkinlikler için teşvik ediyor. |
"Asimilasyon uzun süre ısrar edilmiş bir metot"
Mülteciler ve kültürel entegrasyon konusunda en büyük risklerden biri sizin de raporda ayrı bir başlıkta topladığınız "asimilasyon" sorunu olmalı. Asimile olmadan doğru bir birliktelik nasıl olabilir?
Asimilasyon Avrupa bağlamında çok uzun süre üzerinde ısrar edilmiş bir metot. Asimilasyonda gelenlere "Sana ait olanları bırak, bizim gibi ol" diyoruz.
Ama bu hiçbir zaman olmuyor bunu Avrupa'daki üçüncü jenerasyonda da görebiliriz. Asimilasyonun böyle bir açmazı var. Bu raporda çok kültürlülük üzerine eğiliyoruz.
Yani onların kendi topluluklarıyla farklılıkları içerisinde var olma ve temsil edilme hakkını veriyoruz. Ama orada da şöyle bir sorun oluyor eğer aradaki geçişler olmazsa insanlar birbirlerinden izole yaşamaya başlıyorlar.
Gettolarda yaşıyorlar. Özellikle yeni gelenler daha marjinalize edilmiş gruplar oldukları için izole edildikleri zaman ekonomik, sosyal problemlerle yaşıyor hale geliyorlar ve toplumun geneliyle iletişimleri olmuyor.
Bizim burada, raporda bahsettiğimiz biraz bu asimilasyonla, çok kültürlülük yaklaşımlarının yarattığı problemleri aktarmak.
Hamiş Suriye Kültür Evi/ İstanbul
İletişim kanallarını açmak için üç yol
Burada yaptığımız çalışmayla diyoruz ki, hem kültür sanat hem bu vatandaş inisiyatifleri vasıtasıyla yeni gelenlere kendi aidiyetlerini bırak demeden ama onları da gettolarda izole edilmiş kominitelerle yaşatmadan, hali hazırda yaşayanlarla iletişim kanallarını açmak.
Bunu da yapabilmek için üç tane önemli kriter var. Buradaki örneklerin hepsi de bu örneklere uyuyor.
Bunlardan bir tanesi: Çoğulculuğu kabul etmek. Yani toplumun çoğulculukla yaşayabileceğini görmek.
İkincisi: İlişkinin eşitlik prensibi üzerine kurulması. Yani vatandaş, vatandaş olmayan yerli halk, yerli olmayan halk, ben ve öteki, yeni gelenler ve yerleşik olanlar arasında bir ayrım, hiyerarşi olmadan herkesin eşit ilişki kurabileceği bir ortam.
Üçüncüsü de: Bu ilişkiyle, birlikte dönüşülebileceğinin kabul edilmesi. Biz yeni gelenden bir takım taleplerde bulunabiliyorsak, yeni gelenin de bizden bir takım taleplerde bulunma hakkının olduğunu kabul etmek ve ilişkinin sonunda yeni bir şey çıkabileceğini kabul etmek.
"Hoşgeldiniz kültürü" aşırı sağa karşı
AfD gibi Nazi yanlısı bir partinin yüzde 13 aldığı bir Almanya, Mussolini sempatisinin hortladığı bir İtalya var. Mültecilere de belli bir bakış var. Bu ortamda kültürel çoğulculuk nasıl sağlanabilir?
AfD, Pegida (Batının İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) hareketi gibi gözle görünür, sesi de oldukça çıkan bir aşırı sağ var. Ama bununla birlikte Merkel'in sınırları açmasıyla birlikte, kendiliğinden patlama yaratmış bir "Hoşgeldiniz kültürü" de var.
Hiçbir organizasyonu olmaksızın tamamen Alman vatandaşların kendi inisiyatifyle çıkmış olan vatandaşlık örgütlenmeleri var.
Tamamen gelen mültecilerin kabulü onların artık Almanya'nın bir parçası olduğu, onlarla yaşama pratiğiyle yola çıkan örnekler.
Bunlar bazen mahalle düzeyinde bazen daha minik örgütlenmeler olabiliyor ama bir araya geldiklerinde yarattıkları sinerji çok önemli.
Mesela Almanya'da ilk o "Hoş geldiniz kültürünün" yarattığı etki çok önemliydi. Yerelde bu vatandaş örgütlerinde bir araya gelenler aşırı sağa da bir set çekiyorlar.
Mesela Doğu Almanya'da Pegida Düsseldorf'ta göçmen karşıtı her yürüyüş yaptığı zaman çok büyük miktarda insan da buna karşı yürüyor.
Bizim raporda ve araştırmada göstermeye çalıştığımız aşırı sağa karşı çıkan vatandaş hareketini de yansıtmak.
İKSV'nin kültür politikalarını şekillendirmek için önerileri
Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece ise kültür politikalarını şekillerdirmekle ilgili sorularımızı yanıtladı, İKSV'nin bu noktada farkındalık yaratma konusundaki adımlarını anlattı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan beri en büyük göç dalgasını yaşadığımızı ve bu sebeple kültür politikalarının çok önemli olduğu bir sürece girdiğimizi" söylüyorsunuz. Siz bu politikaların nasıl geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz ve İKSV olarak başta bu proje de dahil olmak üzere nasıl bir kültürel kaynaştırma stratejisi geliştiriyorsunuz kendi adınıza?
Resmi kayıtlara göre İstanbul'da bugün yaklaşık 500 bin Suriyeli yaşıyor. Türkiye genelinde ise 3,5 milyona varan nüfusun neredeyse yarısını 25 yaşın altındaki çocuklar ve gençler oluşturuyor.
Kentte kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışan bu insanlarla ilişki geliştirmek üzere kültür-sanat kurumları ve sanatçılar tarafından gerçekleştirilen projeler çok önemli. Ancak bu proje ve programların sürdürülebilirliği için yeni kültür politikaları stratejilerinin de hızla geliştirilmesi gerekiyor. Bu raporda kültür politikalarının şekillendirilmesine yardımcı olmak amacıyla sıraladığımız önerileri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
- 1) Yerel yönetimlerin ve devlet kurumlarının, kültürel çoğulculuğu ve birlikte yaşamanın dönüştürücü biçimlerini desteklemenin bir aracı olarak kültürel ve sanatsal üretimi teşvik eden kültür politikaları ve programları geliştirmesi.
- 2) Kamu kurumlarının farklı topluluklara ulaşmayı amaçlayan kültürel programlara daha fazla yatırım yapmaya ve destek vermeye teşvik edilmesi.
- 3) Kültür politikalarında stratejilerin, topluluk geliştirme temelli sanat eğitimi programları ya da yeme içme kültürü ile ilgili küçük ölçekli yerel projeleri de içeren programlara destek verecek şekilde oluşturulması. Yerel ihtiyaçlardan doğan bu tarz kültür projeleri, uzun vadede, sanat bilinci ve beğenisi kazandırma yoluyla, kültür kurumlarının izleyici geliştirme çalışmalarına da destek olabilir. Toplumda aidiyeti ve yurttaş olarak katılım duygusunu güçlendirebilir.
"Robert Plant'ı 200 mülteciyle izledik"
Fotoğraf: Ilgın Erarslan Yanmaz/ İKSV
Peki birlikte yaşam ve yeni gelenlerin entegrasyonu bağlamında neler yapıyorsunuz?
İKSV, Mart 2012'de hazırlanan anayasa maddesi önerisinde de ifade edildiği üzere, toplumdaki tüm bireylerin kültürel yaşama katılma, erişme ve katkı sağlama hakkını savunuyor.
17 Temmuz 2018'de, rock tarihinin efsanevi vokalisti Robert Plant, grubu The Sensational Space Shifters ile 25. İstanbul Caz Festivali'nin kapanışını üstlenirken, bu özel konser önemli bir işbirliğine de ev sahipliği yaptı.
İstanbul Caz Festivali'nde, izleyiciler arasında İstanbul'da yaşayan 200 mülteci de yer aldı.
2017'de Suriyeli Kadınlar Korosu, 24. İstanbul Caz Festivali'nin kapanış konserinde Suriyeli saksafon sanatçısı Basel Rajoub'un Soriana projesi kapsamında sahne aldı.
Sakıp Sabancı Müzesi'nde (SSM) gerçekleştirilen konsere UNHCR ve "Mülteciyim Hemşerim" Dayanışma Ağı ortaklığıyla, yine Sabancı ve Vehbi Koç Vakfı işbirliğiyle 350'ye yakın mülteci izleyici katıldı.
15. İstanbul Bienali "iyi bir komşu" teması ve sergilenen işlerle, Türkiye'nin çoğu artık kalıcı komşumuz olan üç milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığı bir dönemde komşulukla ilgili soruları gündeme getirdi.
Bienalde Erkan Özgen ve Mahmoud Obaidi'ninkiler gibi, mülteci olma deneyiminin kendisiyle doğrudan ilişkili olan bazı işler, öteki ve yabancı olarak görülebilecek ve algılanabilecek insanlar hakkında hem bir bilinç yarattı hem de onların daha yakından tanınmasını sağladı.
Vajiko Chachkhiani, Latifa Echakhch, Gözde İlkin ve Lee Miller'ın işleri ise sürgün, ev ve yabancılaşma gibi meseleler üzerine düşünmek için fırsat sunuyordu. Bu işler, aynı zamanda, başkalarıyla birlikte nasıl yaşanabileceği sorusuyla uğraşmanın ürünüydü.
Bienalin kamusal programı kapsamında Hamiş Suriye Kültür Evi ile dört günlük bir atölye düzenlendi. "Gerçek Süper Kahramanlar" başlığıyla Suriyeli sanatçılar tarafından yürütülen atölye, mülteci çocukların kendi süper kahramanlarını tasarlamalarına yardımcı olmayı amaçlıyordu.
Atölye, savaştan kaçış, kalıcı çatışma ve yoksulluk kaynaklı zorluklara rağmen hayatta kalmayı başarmış olan bu çocukların, çeşitli aşamalar vasıtasıyla kendilerini bir süper kahraman gibi görmelerine yardımcı oldu.
Bienal kapsamında ayrıca, İstanbul'da faaliyet gösteren "Mülteciyim Hemşerim" Dayanışma Ağı ile birlikte, İstanbul'un dezavantajlı semtlerinde yaşayan çocuklara ve gençlere yönelik olarak rehberli müze turları düzenledi.
Pilot turlar için İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Pera Müzesi seçilerek, yaşları 5 ile 15 arasında değişen çocuklar müzeleri ziyaret etmeye ve atölyelere katılmaya davet edildi.
15. İstanbul Bienali kapsamında çocuklara yönelik olarak hazırlanan Opti ve Pesi: Komşuluk Şarkısı adlı kitabın Hayat Sür Derneği kurucusu Yasser Dallal tarafından çevrilen Arapça versiyonu Mart 2018'de yayımlandı.
Kitap Sultanbeyli Belediyesi Mülteciler Eğitim Merkezi'nde ve İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı Esenler Suriyeli Mültecilere Destek Ofisi'nde çocuklarla birlikte okundu. Okumaya İKSV ekibiyle birlikte Yasser Dallal ve ekibi de katıldı. (PT/HB)