Hrant Dink katledildi ve hepimiz birlikte öldük onunla... Görünen Hrant Dink'in katliydi, oysa görüşleri birbirinden farklı gönüllerde bile ülkedeki Ermeni asıllı tüm yurttaşların toplu katli gibi bir his bıraktı .
"Birlikte öldüklerimden biri daha..." diyordu Aziz Nesin mektubunda, ressamımız Jak İhmalyan'ın ölüm haberi üzerine... Hrant Dink'te de öyle oldu, hep beraber azalıverdik sanki, kalakaldık utanç ve yasla...
Hrant Dink, bir ara "Fırat" ismini kullanmak zorunda kalmış. Majak Toşikyan da Cenk Taşkan ismini kullanmamış mıydı? O güzelim unutulmaz şarkıların bestecisi, "Harp ve Sulh, Bir Nefes Gibi, İstanbul İstanbul, Beni Benimle Bırak"ların unutulmaz bestecisi... Bestesi ve sözüyle bir bütün olarak, Türk popundaki nerdeyse ilk yerli malı-yurdun malı şarkıları kazandıran büyük besteci...
Bu isim değiştirmeleri öğrendiğimde nasıl da utanmıştım...Oysa bir zamanlar ne öfkeleniyorduk Bulgaristan'daki Türklere isim değiştirtmelere...
Hrant'ın Fransa'daki Türkiye aleyhine olan kararname oylaması sırasındaki tepkisini anımsadım, sözcüğü sözcüğüne olmasa da " 'Soykırım vardır'a yasak ne kadar yanlışsa, 'soykırım yoktur' lafına yasak da bir o kadar yanlıştır. Düşünce özgürlüğüne aykırıdı." demişti ve bu kararname kesinleşirse, Fransa'ya gidip bu suçu işleyeceğini belirtmişti.
Tüm Türkiye'nin tek yürek olup kahrolduğu bu katlin acısı yılar yılı bir mıh gibi kalacaksa da, karası sürülemeyecektir alnımıza... Ancak yine de yakamıza yapışan o utanç ve alt edemediğimiz o öfke... Uğurlar Olsun Hrant Dink, ışığını yansıt bir yıldız gibi, esirgeme!
Ardından Nâzım'dan dizeler gönderiyorum senin için, dua niyetine...
(...)
Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı,
dut ağaçları sarardıysa da,
incirler hâlâ yeşil.
Mürettip Refik'le sütçü Yorgi'nin ortanca kızı
çıkmışlar akşam piyasasına,
parmakları birbirine dolanmış.
Bakkal Karabet'in ışıkları yanmış.
Affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini.
Fakat seviyor seni,
çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri Türk halkının alnına.
...
Kızarıyor yüzün
öfkeden ve utançtan
ve umumiyetle falan değil,
sırf sana ait
ve eli kolu bağlı bir hüzün.
Karını arkadan itip yere yuvarlamışlar da
düşürmüş gibi çocuğunu,
(...) (MG/EÜ)
* Şiir: Nâzım Hikmet, Hapisten Çıktıktan Sonra, Akşam Gezintisi, 1950.